2014’e girerken...

 

Yılın son günleri… Güneşin Takkeli Dağı’nın ardında nezihçe kaybolup gidişinin hüznüyle düşünüyorum. Zaman ne kıymetli hazine… İnsan ruhunun en değerli mücevheri. Saniyeler elimizden kayıp, gidiyor. ”Tutamıyorum zamanı.” diye kaygılanıyordu şarkı sözü yazarı. Sahiden! Tutamıyoruz işte, kaybettiğimiz dakikaları, saatleri, yılları.

Kaybettiğimiz zaman, günahlarımızın, (Ya da başka kelime bulmalıyım günah yerine. Çünkü bu sözcük her daim içimi karartmıştır.) yanlışlarımızın, eksilerimizin kefareti bence. Yaratan hem öyle harikulade bir hazine bahşedecek kuluna. Sonra onu rüzgar hızıyla geri alırken, hiç o kula teselli ikramı hediye etmeyecek olur mu?

******

Site bahçesinin az ötesinde, çöp kutularının başında yine o yaşlı adam. İşe yarayabilecek türdeki şişeleri, kağıtları vs ayırıp, geri dönüşüme kazandırmak için çöpleri ayıklıyor. Özenle ayırdıklarını büyük çuvallara doldururken, arada bir de soğuktan üşümüş ellerini ılık nefesiyle üfleyerek ısıtmaya çalışıyor. Penceremden onu izlerken, Kutsal Kerim Kitabında zaman üzerine yemin edecek kadar ona kıymet veren Yüce Tanrı’mın emrinin haşyetiyle titriyorum. “Ah, Rabbim!” diyorum. “Bizlerin de Ahir’e göçten önce arkada bıraktığımız eksilerimizi tek tek seçip, onları ayıklama imkanımız olabilseydi. İyi kötü her şeyi karışık yaşamaya çalışırken, zamanın baş döndürücü hızına yetişmeye çabalarken, farkına varamadığımız kusurlarımızı yeniden gözden geçirebilseydik. İşe yarayanları görünmez heybemize atarken, en kötülerini de yeryüzünün derinliklerine gömebilseydik… Ne hoş olurdu.” Ama böyle bir imkanımız yok. O halde yaşarken her adımımızı titizlikle atmaktan öte bir şey var mı, kendi geleceğimizin hayrına?

                  Ama gelin görün ki, çevremizde insanlar bir kavram kargaşası içinde, sanki akıp giden zamanın tersine koşuyorlar. Yine her yılbaşında olduğu gibi televizyon kanalları da, bu kargaşadan istifade halkı vuruşturma gayretine düşmüş. Eline mikrofon alan, çarşıları sokakları arşınlıyor. “Yılbaşı kutlamak sizce günah mı?”  “Yılbaşı nasıl kutlanmalı sizce?” Hararetle cevap veriyor insanlar. Elbette rakıyla, şarapla kutlayacaklarmış. Üstelik çok dindar olduklarını da iddia etmekten çekinmiyorlar. İlla günü birlik yaşamakta ısrarcı aykırı düşünceli insanları, meydanlarda iğneyle bulup, onları ekrana çıkarmaya çalışmak ne trajı komik bir hal. Bu tipleri toplumun yarısı gibi göstermeye çalışmak. Aslında Max Weber’in Protestan ahlakı diye yorumladığı bir ahlak, sanki biz bugünün Müslümanlarını tarif ediyor. Yani Allah’a inanan, ama gündelik hayatında onun emirlerini asla umursamayan; inancından yaşamına eser yansıtmayanların ahlakı.

******

Pozitif uyarılarda bulunmak, hasbelkader eline kalem almış biz yazarlara vazife gibi görünse de,  aslında böyle günlerde genel bir eleştiri yapmayı sevmiyorum nedense. Geçmişde hak ettiğim bir azar yüzünden olsa gerek. Hiç unutmuyorum. Bir defasında, Mekke ziyaretimiz Aralık ayının son günlerine denk gelmişti. Yılbaşı gecesi dostlarla birlikte umre yapmıştık ki, niyetlerimiz çok güzeldi. Herbirimiz sadece kendimiz için değil, bütün insanlığın mutluluğu ve saadeti adına ihrama girecektik. Dualarla secdelere kapanacaktık. Hakikaten gecemiz, bu ulvi niyetlerimizin sayesinde coşkun hallerde geçti. Kabe’nin nurdan ışıkları altında. Hz Allah’ın huzurunda. Gecenin sonunda yorgun ama çok mutlu bir halde yeni seneye girişimizi kutlarken, arkadaşlarıma şöyle dediğimi hatırlıyorum. “Dünyadaki pek çok insan, bu gece anlamsız eğlenceler, alkol, sefahat içinde çığlık atıp dururken; şükürler olsun bizler secdelerde ruhumuzu temizledik. Ne kadar şükretsek azdır.” Henüz cümlemi tamamlamamışken, birden beni sertçe azarlayan bir muhteremin sözleriyle kendime geldim. Kafilemize mihmandarlık eden hocamız hiç hoşlanmamıştı sözlerimden.

“-Hanımefendi, hanımefendi!”dedi. “İbadetlerinizin kabulünü istiyorsanız, hemen şükür yerine tövbe ediniz! Niyetlerimiz bütün insanlar adına değil miydi? Hayırlı amel ve davranışlarımızın bizi sarhoş edip, aklımızı köreltmesine izin vermeyiniz! Halis dualarınıza, ulvi niyetinize gururun, kibirin gölgesini düşürmeyiniz!

            Bu ikazın sorumluluğu hala kalbimde… Ömrümüzden koskoca bir yılın daha kaybolup gittiği böyle bir günde, ancak şu kadarını söyleyebilirim siz dostlarıma. Yılbaşını nasıl geçirirsek geçirelim. Ertesi gün olsun biraz düşünüp, o geride bıraktığımız üçyüz altmışbeş günün muhasebesini yapalım zihnimizde, gönlümüzde… Eksilerimizi, artılarımızı hesaplayalım. Zaman üzerine yemin eden Yüce Alim Rab aşkına! Henüz dünya vaktimiz tamamıyla elimizden alınmamışken.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.