Kuran neden Arapça indi?

    “Bilgi ile donanmış bir toplum için ayetleri, Arapça Kuran halinde, detaylandırılmış bir kitaptır bu.” (Fussilet, 3) ne demek?

    Detaylandırılmış, yani Türkçesi ile “ayrıntılaştırılmış” ne demek?

    İlk soruyu tekrar sormak gerek: Kuran neden Arapça indi?

    Bunun cevabı çok açık; Arapça indi, çünkü Allah’ın Elçisi (O’na selam olsun) Arapça konuşuyordu, tebliğ görevini Arapça konuşan bir halka yapacaktı.

    Kitap Arapça ayrıntılaştırılmıştı, çünkü Elçi bu Kitabı Arapça konuşan bir kavme tebliğ edecek, ayrıntılar konusunda Arapça konuşan bir kavmi bilgilendirecekti.

    Bana bunları düşündüren şey, bir televizyon programında samimi bir biçimde yakaran Müslüman bir adama, Arapça bilmediği için Kuran’ı hatmedemeyeceğinin ileri sürülmesiydi! Adam nasıl da üzülmüş, nasıl da kahrolmuştu! Yazık değil miydi?!.

    Oysa, Arapça bilmeyen biri Kuran’ı neden Arapça hatmetsindi ki!

    xxx     xxx     xxx

    Allah, sarhoşa ne diyordu?

    “Ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa 43)

    Ne demekti “ne söylediğinizi bilinceye kadar”?

    Namaz, ibadet amacıyla yapılan ritüellerin en büyüğü, insanı Allah’ın huzuruna çıkaran muhteşem bir ritüel.

    Sarhoşa namaz neden yasaklanıyor?

    Ne söylediğini bilmediği için! (Nisa, 43)

    xxx     xxx     xxx

    Ne diyor Yaratcı:

    “Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye Arapça bir Kuran olarak indirdik.” (Yusuf, 2)

    Arapça bilmeyen biri Kuran okurken aklını nasıl çalıştıracak?

    “Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili mânalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir.” (Zümer, 23)

    Arapça bilmeyen biri bu iç içe ikili manaları nasıl anlayacak?

    “Biz o Kuran’ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.” ne demek?

    Arapça bilmeyen biri nasıl düşünüp de öğüt alacak?

    xxx     xxx     xxx

    Kuran’ı iyice bir incelemiş olanlar, Kitabın kendisinin okunmasında iki şart ileri sürdüğünü bilirler.

    Kuran okumanın şartı sadece ikidir.

    Birincisi, “Kuran okuduğun zaman, ‘o kovulup taşlanmış şeytandan Allah’a sığın/Eûzübillâhi mine’ş-şeytâni’rrecim’ de” ayetinde verilmiştir.(Nahl, 98) Kuran okunmaya başlanırken bu cümle söylenecektir. (“Bismillahirrahmanirrahim”i zaten her ayetin başında söyleyeceksiniz; Kitap, bunu size okutacak zaten.)

    İkinci şart, Müzzemmil Suresi’nin 4. ayetinde zikredilmiş:

    “Kuran’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.”

    Arapça bilmeyen birinin Kuran’ı ağır ağır okuduğunu varsayalım; peki, düşünme faslı ne olacak? Arapça bilmeyen biri neyi düşünecek?

    Kuranı didik didik inceleyin, bu iki şarttan fazlasını bulamazsınız. Ne başı örtmek gerekir, ne abdest almak, ne de başka bir şey.

    “O kovulup taşlanmış şeytandan Allah’a sığınmak” ve “ağır ağır, düşüne düşüne okumak”; hepsi bu.

    Temel soru yine dayatıyor kendini:

    Elinde Arz’da vuku bulmuş en büyük mucizeyi tutan bir Müslüman, Arapça bilmiyorsa Kuran’ı okurken neyi düşünecek?

    xxx     xxx     xxx

    Her insan bir mucize görmek, bir mucizeye tanık olmak ister. Kimi uzaylıları görmek için can atar, kimi evliyaların kerametini, kimi bir başka şeyi…

    Oysa insanın hayal edebileceği en büyük mucize Kuran’dır.

    Yaratıcı, Elçisi aracılığıyla insana hitap etmektedir; bundan daha büyük mucize düşünülebilir mi?

    Arapça bilen, orjinalinden okuyacaktır tabii; bu tartışmasız böyledir. Peki, Arapça bilmeyen ne yapacaktır?

    Allah bin kere razı olsun; bilginler uğraşıp tercümesini yapmışlar ve bize meali sunmuşlar işte, daha ne isteriz ki!

    “Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara nimet ve bağış sunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.” (Kasas, 5) talimatı büyük bir mucize değildir de nedir? Arapça bilmeyen biri bu ayeti Arapça okuduğunda, bu muhteşem anlamı kaybetmekten başka ne yapmaktadır ki!

    xxx     xxx     xxx

    Kanaatimce, bir insanın yapabileceği en büyük ibadet duadır. Bütün aracılar, bütün engeller, bütün teferruat bir kenara bırakılmış ve kul Yaratcısı ile, kendisine şah damarından daha yakın Yaratıcısı ile baş başa kalmıştır. (Kaf, 16)

    Boynunu bükmüş, içi ürperti dolmuş, kendini yaratan ile konuşmaya başlamış…

    Ey Rahman ve Rahîm olan Allah’ım, ey merhameti bol olan yüce Rabbim, ey bağışlaması bol Rabbim, ey hep merhametli çok merhametli Rabbim. Beni, ailemi, milletimi ve vatanımı koru; Sen Rahman’sın, Rahîm’sin Allah’ım; merhametini lütfen bizden esirgeme ya Rabbim… Hakkımda hayırlısını nasip et ve yaşadığım sürece senden başka kimse karşısında boyun bükmeme asla izin verme Allah’ım…

    Hayatı boyunca Kuran okumuş ve hayatı boyunca dua etmiş birinin Kuran’dan tek bir cümle dahi bilmemesi, Yaratıcısı ile baş başa kaldığında söylediklerinden tek bir kelime bile anlamaması ne acı, ne manidar, ne kadar yazık!

    xxx     xxx     xxx

    Hadi her gün okuduğumuz bir mucize (Fatiha Suresi) ile bitirelim:

    1) Hep merhametli, çok merhametli Allah’ın adıyla…

    2) Hamd, alemlerin Rabbi Allah’adır.

    3) Hep merhametli, çok merhametlidir O.

    4) Din gününün sahibi, sultanıdır O…

    5) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

    6) Dosdoğru giden yola ilet bizi…

    7) Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna…

  

  

  

  

   
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.