Kaybedince değerini anlarız, her şeyin ya da Kaybedince değeri artar sevdiklerimizin! İşte bu yüzden en çok kaybetmeden üzeriz, bizim için değerli olup üzdükçe kalmasını istediklerimizin... Bilmeden üzdüklerimiz ise çoktur, bilmediğimiz için görmeyiz de... Kalbini kazanmak yerine sırtımızı döner, üzmeye devam ederiz, yokluğuna alışamadıklarımızın... İşte bu yüzden her ölüm, erken ölümdür!

Annem, babamın ölüm yıl dönümünde dualar okur, mevlit yapar. Bense elime kalem alır, hem hayata hem zamansız gidişlere hem de kendime söver, sayarım. Herkes kendini bir şekilde ifade ediyor mu, ne? Fıtratımda yokmuş ben ne yapayım! Bu yaşıma geldim, fıtratın kişinin işine geldiği gibi yorumlanan bir “ şey “ olduğunu, daha yeni anladım. Ha bir de siyasetçi olmak için fıtrat kelimesini ezberlemek gerekiyormuş. Halkı kandırmanın en kolay yolu buymuş, ne yapacaksın!

Babam hayatta iken babasız olanları, anladığımı sanıyordum. Anladığımı sandığımı ise babamın vefatı ile anladım. Boşlukta nasıl yaşanmaya çalışıldığını, kalabalıklar içerisindeki yalnızlığı, gürültüler arasında sessizliği duymanın ne demek olduğunu, işte o zaman anladım. Zamansızca düşüncelerin yoğunluğu ile bakışların anlamsızca bir yerlere takılı kalması ise nefes alıp vermek gibi normal geliyor, bedene!

Bir gün babam okuduğum kitaplara bakarak " Hayırdır uşağum, komünist mi oldun " dedi. “ Evet, baba komünist oldum ve insanlığı yok eden bu düzene insanca şekiller vereceğim, bilgimle, ideolojimle   demiştim. Babam, gülerek " Boşuna uğraşırsın. Oku, öğren, bilgilerini çocuklarına anlat, geleceğini komünizmin paylaşım düşüncesiyle yaşa, ideolojin ile insanların ve doğanın yaşaması için yardımlarda bulun. Fakat sakın fazla umuda kapılma! Pişman olursun. " demişti. Umudum olduğunu, başta ülkemizin sonra da dünyanın yaşanabilecek bir yer haline geleceğini söylemiştim. Umudum hala var, umudun olduğu yerde yaşam vardır ama babamın ise şuan " Dünyaya iyi bak, koca bir sıfır " dediğini duyar gibiyim. Dünyaya iyi bakıyorum. Avrupa’da kendini solcu sananlar parlamento ya girdiklerinde, vicdansız olarak çıkıyorlar. Türkiye’de ise aldıkları vekillik yetkisiyle ihale peşinde koşturuyorlar. Sosyalizmin bilincinde olan düzen dışı partilerdeki solcular da, hangimiz daha Marksist, hangimiz daha Leninist, hangimiz daha Troçkist, hangimiz Komünist, hangimiz, hangimiz kavgasındalar. Yine ve yeniden kaybeden ise gariban halk, sözde onları bilinçlendirecek olanlar ise sidik yarışında...

Aslında babam çok şanslı! Ayakkabı kutularının gerçek amacı dışında kullanıldığına tanık olmadı. Demokratik, özgür ülkeyiz diye TV ekranlarında boy gösteren kişilerin, yayın yasağı getirmesine de tanık olmadı. Yolsuzluk şüphelerini, her şeyi aydınlatarak değil de üzerine gidilmesini engelleyerek yok etmeye çalışanların çabasını görmedi. Yargının bağımsızlığını üzerinde atıp tutanların, yargıyı kendilerine bağımlı hale getirdiklerine şahit olmadı. Bırak onlara muhalif olmayı, gördüğün gerçeği söylemeye kalkınca paralelci ya da darbeci sıfatıyla yargılana bileceğini deneyimlemedi. İnandıkları söyledikleri dinde, ağaçlara saygının boyutu yüksek iken cami, alış veriş, rezidans, santral inşaatları için ağaçları yok etmelerine şahit olmadı. Toprak altındaki dünyalarından ekmek mücadelesi veren madencilerin, alınmayan tedbirler yüzünden her gün ölüme adım atmalarının, umursanmadığını görmedi. Eylem yapanların, sokak ortasında öldürülmelerine “ Yasal olan bu “ anlayışı ile bakıldığını da görmedi. Kadınların şiddet görmesine, tecavüze uğramasına, erkeklerle aynı olmadıkları, fıtratlarına ters oldukları için ses çıkartmadıklarını ise öğrenmedi. Fakat bunları biliyordu. Ne yaparsan yap, bu ülkeden hırsızları, katilleri, eşeğe bile tecavüz edenleri gönderemezsin, derdi. Bildiği bir “ şey “ vardı. Bu ülke acaba bunları mı, hak ediyordu? Müslüman olmak bu ülkeye yaramıyor muydu? Hiç eşeğe tecavüz eden Ateist gördünüz mü?

 Fransa’da yaşayan sıva ustası Ali Dal, Diyarbakır’da eşinin yanında şehit edilen Astsubay Nejdet Aydoğdu’nun doğacak olan bebeğine, Eskişehir’deki evini bağışladı. Haberlerde yaşadığı evi görüp duygulanan Ali Dal, tereddüt etmeden evini bağışladığını söyledi. Ali Dal’dan çok zenginler varken, Ali Dal’ın bunu yapması normal karşılandı. Zenginler paralarına, inandıkları Tanrı’dan bile daha çok taparlardı. Bu yüzden, ülkedeki zenginden değil de kendi halindeki kişilerden yardım görmüştür, insanlar. Zenginler ise bağış geceleri düzenleyip hiçbir fayda sağlamayacak yerlere para aktarmış, gösterişli partiler vererek boy göstermeyi tercih etmişlerdir. Bazı zenginlere ise dünyayı versen doymazlar. Kasaları doysa gözleri doymaz!

Nedenini ise hiç bilmek istemem, umurumda da olmaz! Fakat bildiğim gerçek, kimsenin ölümsüz olmadığıdır. Dünya senin olsa da öleceksin, dünyada bir yerde de olsan! Saraylarda da yaşasan öleceksin, köydeki ahşap evde de olsan! Oğluna gemicikler alsan da öleceksin, taka ile balık tutmaya gitsen de! Bütün akrabalarını mala, mülke, mevkilere boğsan da öleceksin, mütevazı akraba ziyaretleri yapsan da! Aralarındaki tek fark ise, birinde sana küfürler edip öldüğün için eğlenceler düzenlenecek, birinde güzel sözlerle uğurlanıp tanımadığın kişiler mezarına gelerek dualar edecek! İşte seçebileceğin tek “ şey “ bu, yoksa pamuk aynı pamuk… Kasadaki paralar kullanılmaz!

Kazandığın mevkiden dolayı yüzüne gülerek anarlar seni, öldüğünde ise arkada bıraktığın itibarınla nasılsan öyle sonsuza kadar anılırsın, derdi Babam. Kısacası yüzüne şimdi gülenler, öldüğünde arkandan ilk küfürü basacak olanlardır. Elimden gelenin ne olduğuna bakmadan,  İnsanlık “ için yaşanılması gerektiğini bir kez daha anladım, Babam!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.