"Annelerin hür olarak doğurduğu insanları ne zamandan beri köleleştirdiniz?"

İslam Halifesi Hz Ömer devri. Amr İbnu'l–As Mısır valisi. Nil kıyısında Amr'ın oğlunun da katıldığı bir at yarışındayız. At yarışını, bir Kıpti kazanır. Bu durum Amr'ın oğlunu öyle öfkelendirir ki. "Bir Kıpti koskoca valinin oğlunu nasıl geride bırakır?" diye haykırarak Kıpti'yi kırbaçlar.
Mazlum Kıpti hakkını almak için Medine'nin yolunu tutar. Başına gelenleri Medine'de Halife Hazreti Ömer'e arz edip şikâyette bulunmak için. Hazreti Ömer, Kıpti'ye beklemesini söyler. Mısır'a haber göndererek Valinin oğlunun derhal Medine'ye gelmesini de emreder. Amr İbnu'l–As'da oğlu ile birlikte Medine'ye gelir. Davalı davacı karşı karşıyadır. Hazreti Ömer elindeki kırbacı Kıpti'ye vererek, buyurur;
"Sana kaç kırbaç vurdu ise, sen de o kadarını şu soylunun oğluna vur!"
Kıpti oğulu kırpaçladıktan sonra Hazreti Ömer:
"Şimdi şu kırbacı Amr'ın çıplak alnına vur. Oğlu, babasının valilik makamından güç almasaydı sana kırbaç vuramazdı." der. Kıpti;
"Ben bana vurana vurdum, bu kadarı benim için yeterlidir Halifem." diyerek, Vali’ye vurmaktan kaçınır. Bunun üzerine Hazreti Ömer Amr İbnu'l–As’a döner ve çağlara hitap eden o muhteşem sözünü söyler:
"Ey Amr! Annelerinin hür olarak doğurduğu insanları ne zamandan beri köleleştirdiniz?"
İşte hakikat bu… O zamanlar, hem de ulaşım imkânlarının son derece kısıtlı olduğu bir devirde, kendine haksızlık yapan valinin oğlundan hakkını almak için Mısır'dan Medine'ye gitmek göze alınıyordu. İnsanlar biliyordu ki, Veda Haccı’nda Mekke’li Müslümanlara hitaben, sırtındaki gömleği çıkararak; "Ey insanlar! Kime zulüm yapmışsam gelsin yanıma, hakkını alsın! Kimin sırtına vurmuşsam, işte sırtım, gelsin vursun!" diye haykıran bir adil İslam Reisi Peygamber’in yolundan gidenler asla kimsenin hakkını, kimsenin yanında bırakmazlar.
* * * * *
Şimdi kendi zamanımıza dönelim.  
Devletin derinine sızıp, her kılığa girmiş hainlerin ahtapot misali ülkemizi sarmış kollarından kurtulmak için amansız çırpınıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç yıl önce sarfettiği cümleler hala büyük önem arz ediyor. Devleti ele geçirmek amaçlı kurulmuş paralel yapıyı kısaca şöyle özetlemişti. "Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet modeli bir hain yapı. Bizler tavanda ihaneti tespit edememenin zaafı içinde olduk." Bugün Cumhur Reis 17/25 Aralık’tan günümüze kadar Fetö canisiyle  savaşımızın zaafiye uğradığını da; "Şu anda bildiklerimi söyleyemeyecek durumdayım. Ama günü geldiğinde onlar da kaleme dökülecektir!" sözleriyle ifade ediyor. Onun canını dahi hiçe sayarak, hainlere karşı başlattığı savaştaki dirayeti, kararlılığı ve cesareti Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası adına bu millete büyük ikramdır. Yoksa radikal Ak Parti postuna bürünmüş pek çok hain rahatlıkla yabancılara ülkeyi teslim edeceklerdi. Allah korudu.

Bizler de geciken adaleti, adalet saymayan o mübarek Peygamber’in ve Sahabesinin gönül bağlılarıyız ya. Bu nedenle adresime ta Dadaş Diyarı Erzurum’dan gönderilen bir mektubu önemsememem mümkün değildi. Mail hanemde haftalardır beklettiğim mektubun sahibi kendileri için adaletin tahakkukunu bekleyen insanlardan biri. İsmi Faruk Akaydın. Sabahattin Solakoğlu İlköğretim Okulu’nda öğretmen iken, Fetö üyesi şüphesiyle altı ay önce açığa alınmış. O dönem açığa alınan öğretmenlerin by-lock şüphesiyle görevlerinden alındığı KHK’de yayınlanınca, hemen savcıya koşmuş. Aile içinde konuşmak üzere alınan hatlardan birisini bacanağına verdiğini, onun da Gülen’cilerle işbirliği içinde olduğunu söyleyerek tüm telefon kayıtlarındaki seslerin deşifresini istemiş. Resmi makamlar hala tek bir şekilde ona cevap vermemişler. Bana yolladığı mektuplarından biri şöyle.

"Erzurum İli Palandöken İlçesi Sabahattin Solakoğlu Ortaokulunda görev halindeyken 14 Ekim 2016 tarihinde Fetö terör örgütüyle bağlantım olduğu düşünülerek görevimden açığa alındım. 7 Şubat 2017 tarihinde ise 686 KHK ile ihraç edildim. Ömrü hayatım boyunca bir kez olsun bu terör örgütü ile en ufak bir bağım olmadı. Devletimizin suç unsuru olarak belirlediği hiçbir kriterim olmadı. Ne okulunda okudum, ne dershanesine gittim, ne gazetesine abone oldum, ne cemaatine katıldım, ne sendikasına üye oldum, ne de bankalarında hesabım bulundu. Geriye bir tek by-lock isimli program kaldı. O da üyesi olduğum Türk Eğitim Sendikas'ının öğrendiği kadarıyla 0533 663 89 84 numaralı hattımda by-lock olduğu söylendi. Bu hattı 2010 yılında bacanağım olan Vahdettin Ayçiçek isimli şahsa verdim. Vahdettin Ayçiçek bu hattı 2016 yılının Nisan ayında iptal ettirmek istediğini söyledi, ben de bu hattı iptal ettirdim. Görevimden açığa alınır alınmaz savcılığa telefon hatlarım ile ilgili özellikle de Vahdettin Ayçiçek’te olan 0533 663 89 84 bu numarayı vererek suç duyurusunda bulundum.
Şahsın Ankara’da yaşadığını, telefon sinyallerine bakılırsa sürekli Ankara’da olduğunu ve hatta telefon faturalarını Garanti bankasından Ankara’da yatırdığı ortaya çıkacaktır. Vahdettin Ayçiçek Fetullahçı terör örgütü üyesidir. Bu şahsı 140 numaralı terör örgütü ihbar hattına şikayet ettiğim halde o elini kolunu sallayarak geziyor ve hatta işsizlik maaşı bile alıyor, ben ise hiçbir suçum olmamasına rağmen ihraç edildim.
TOBB üniversitesinde Yardımcı Doçent olarak çalışıyordu, işinden atıldı ve lisansı iptal edildi. Bu şahıs daha öncelerinde ise Samanyolu koleji ve Yamanlar kolejinde de çalışmıştı. Şu an kullandığı telefon 0542 499 04 13’tür. Gerekli her yere başvurdum. Kriz masaları, Valilik ve neredeyse bütün bakanlıkları arayarak bakan danışmanlarına sesimi duyurmaya çalıştım.

Kendi ayağımla savcılığa gidip ifade verdim. 0533 663 89 84 numaralı Vahdettin Ayçiçeğin kullandığı hattın hts kayıtlarını isteyeli 6 ay oldu. Henüz kayıtlara ulaşılamadı. Bu vatandaşı kesinlikle koruyan kollayan birileri var.
Telefon hattını kullandığına dair savcılığa gitmesini ve dilekçe vermesini istedim ama korkusundan gitmedi. Sonra telefon hattını onun kullandığına dilekçeyi bana göndermesini istedim. Başlarda göndermek istemedi, referandumdan sonra göndereceğini söyledi ve hatta beni ailemi bitirmekle tehdit etti.
Eşimin ailesinin baskılarına dayanamayarak dilekçeyi gönderdi. Dilekçe ek’tedir. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı dosya numaramız 2016/13240 ve dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına 2017/49764 dosya numarasıyla 14.03.2017 tarihinde gönderildiğini öğrendik.
Eğer bu örgüte mensup olsaydım kendi ayağımla savcılığa gidip suç duyurusunda bulunur muydum? Savcı beyin yanına 7-8 kez gidip hts kayıtlarının sonucu geldi mi diye sorar mıydım? Ben 15 Temmuz gecesi 21 aylık kalp hastası oğlumu ve ikizini 70 yaşındaki hasta anneme bırakıp sokaklara koşar mıydım?
Ben 37 yaşına kadar devletime milletime hiçbir yanlışta bulunmadım. Devletim bana görev verdi, Bitlis’in Mutki dağında kar kış demeden 2 sene görev yaptım. En çok zoruma giden vatanını bu kadar severken vatan haini damgası yemektir. Devletimin adaletine ve hukukuna güveniyorum. Bu yanlışın en kısa sürede düzeleceğine inanıyorum. Bilgilerinize arz ederim./ Faruk Akaydın
"
* * * * *               
Sayın Erdoğan haklı. Fetö’cü olarak itham etme yolu iyice yozlaştı. Fakat suçsuz vatansever insanları Devlet içinden tasfiyeye çabalayan zümre, yarın sıranın kendisine de geleceğini iyi idrak etmeli. Bizler suçsuz insanları mağdur ederek adaleti sağlayamayız. İhanet içinde olan hainler, şu ana kadar zaten kaç senedir MİT ve Devlet’in ilgili birimlerince tespit edilmiş durumda. Dahası By-lock hattı yüklü bir telefonla kimlerin konuşup konuşmadığı rahatlıkla sesler deşifre edilerek öğrenilemez mi?  Hangi numaralı telefonla, hangi kişilerin arandığını, konuştuklarını anlamak bu teknoloji çağında zor olan bir şey değil ki.

Şikayetleri değerlendirirken, Devlet asılsız ihbarları en ağır şekilde cezalandırmak zorundadır. İhbar yalan ise, Adalet makamlarını oyalayıp, gerçekten mağdur edilmiş vatandaşın hakkına hukukuna tasallut eden kişiye kesinlikle bu iftirasının karşılığı fazlasıyla ödetilmeli.
Halkımızın şahit olduğu manzara şu. "F. Gülen Cehenneme gitse, ben de peşinden giderim." diyen hainler bugün görevlerine döndüler. Tavandakilerin ellerini kollarını sallayarak yeryüzünün her yerinde çeşitli hainlik ve çaşıtlık peşinde olmaları can yakıyor. Bu teröristler; "Tayyib Erdoğan on yıl kalsa ne olur? Sonra biz geleceğiz. Ve bu günlerin hesabını soracağız." türünden tehditlerle bürokratları sindirme politikası uyguluyorlar. Bu örgütle hiç ilişkileri olmamış insanları bir şekilde yalan dolanla ihbar ediyorlar. Bir taraftan da itirafçı numarasıyla, yakalanan örgüt elamanlarının serbest bırakılması sağlanıyor. Böylece yargıda, Devlet Bakanlıklarında hainlikleri tescil edilmiş hainler itirafçı olarak paçayı kurtarıyorlar. Mesela bunların içinde Sayın Erdoğan’a suikast timini yöneten isimler bile var. İnsanlarımız hayal kırıklığı ile isyanda.  İtirafçılık sayesinde vatan düşmanları salıverilecekler mi bu şekilde?" diye… Fetö ile mücadelede, bu olaylar nedeniyle milletin devletine olan güveni sarsılıyor. Yargıda yapılan Haşhaşi temizliğinden sonra, bazı makamlara getirilen eski Ergenekon zihniyetlilerin, kendi inançlarına muhalifleri bertaraf etmek için pek çok mazlumu mağdur ettikleri gerçeğini güvendiğimiz isimler dile getiriyor.  

Düşünelim! İftiraların peşine düşerek, masumların meskenlerine baskınlar düzenleyip, onların aylarca tutuklu kalmaları kimlerin işine yarar? Elbette hainlerin ve dış mihrakların. İlgililerin Fetö ile eski, yeni hiç bağlantısı olmamış kişilere uyguladıkları haksız fiiller nedeniyle halk ile devletimizin arasına buz dağları konulmak isteniyor. İnsanlarımız kendi hükümetine düşman ediliyor. Fatih Sultan Mehmet Han’ın uyarısı yüreklerimizi sızlatıyor. "Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür."
* * * * *
Fetö'ye bugüne dek maddi veya manevi destek vermişleri, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sabahı; "Ruh hastası bir manyağın ardından giden bir avuç serseri..." diye tarif etmişti yazar Engin Ardıç. Daha sonraki demokrasi mitinglerinde, hasbelkader meydanlara gittiğimizde şahit oldum ki, onlardan bildiğim insanların alayı ellerinde bayraklarla meydanlardaydı. Toplumu kandırmakta ve yanıltmakta üstlerine yok.
Bir arkadaşım anlattı. Aile üyelerinden bazı kişilerin tutuklandığı veya mesleklerinden açığa alındığı Fetö yanlıları, şimdilerde evlerinde haberleri izlemiyorlarmış. Çünkü örgüt liderinin kötülendiği proğramlar içlerini acıtıyormuş. Vakitlerini boşa harcamamak için hapishanedeki yakınlarıyla birlikte geceler, gündüzler boyu bu kanlı örgütün adı temize çıksın (!) diye bol bol cevşen okuyorlarmış. Şu nefislerinin azgınlığına bakınız! Bize göre öncelikle hakikatlere kulaklarını tıkayıp, bunca ortaya çıkmış hainliklerine rağmen hala o kirli örgütün değirmenine su taşıyan insanlar araştırılsın. Masumları mağdur ederek halkı oyalayan gizli kriptolar ortaya çıkarılsın. Bir büyük sözünü ise asla unutmayalım. "Bir mazlum mağdur olacağına, on suçlunun cezası Ahire kalsın!"



 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Faruk Alaydın 2017-04-25 17:17:09

Sizlere sonsuz teşekkür ediyorum .Hislerime tercüman olup bana sayfanızda yer verdiniz .Rabbim binlerce kez razı olsun.Hayatta üç şeye asla küsmem devletime ,sevdiklerime ve de değerlerime .

Avatar
Zübeyde 2017-04-25 17:42:02

Sevgili Perihan Hanım aylarca şu koca alemde sesimizi duyurmaya çalıştık çalmadığımız kapı kalmadı artık ahlarımız ARŞI ALAYA yükseldi ama maalesef gözler kör kulaklar sağır oldu kimse sesimizi çaresizliğimizi duymadı görmedi siz bizim sessiz çığlıklarımıza ses oldunuz...Burda kardeşimin hayatını çaldılar onun yanında yedi yıl sonra ikizleri oldu biri kalp hastası bebeklerinde hayatlarını çaldılar...ALLAH yüzbinlerce kez sizden razı olsun kaleminize yüreğinize sağlık...ALLAH SİZİ İKİ CİHANDA AZİZ ETSİN...