Araba Sevdası, Maşın ve Şoför Deyip Geçmeyin

Türk edebiyatında otomobil, milli ve yerli oto tartışmalarından çok daha eskiye dayanır.

Henüz İstanbul otomobillerle tanışmaya başladığı sıralarda Recaizade Mahmut Ekrem'in kaleminden tefrikalar halinde neşredilen Araba Sevdası, Türk edebiyatının kendi alanında ilk eserlerinden biridir. 1898 yılında sadece o dönemin değil, aradan geçen bir asır boyunca araba tutkusunu günümüze kadar anlatan en iyi romanlardan biri olması oldukça dikkat çekicidir. Dönemin 'Lando'ları günümüzün otomobillerinden daha şık, daha da zariftir. 

Recaizade Mahmut Ekrem'in romanı, ilk kez Servet-i Fünun Dergis'nde resimli olarak yayınlandı. Roman, dönemin elitleriyle alay etmek için kaleme alınsa da, okurlar arasında derin izler bıraktı. Şiir ve edebiyata büyük önem veren dönemin İstanbul elitleri araba sahibi olabilmek için Alman, İngiliz, Fransız distribütörleri önünde kuyruk oluştururken, Recaizade Ekrem, devrin İstanbul sosyetesini ve gündemini bugünlere kadar taşıdı.

Türk edebiyatında otomobil temalı eserler oldukça az. Gazeteci, yazar şair Tahir Kutsi Makal'ın kaleme aldığı Kamyon romanını okuyalı neredeyse 35 yıl oldu. Rahmetli Makal'ın romanı Azerbaycan'da SSCB iktidarının en güçlü olduğu dönemde Maşın adıyla yayınlanındığını öğrenince Türk Dünyası ile Anadolu'nun küçük coğrafyasına sıkışıp kalmış Milliyetçi Turancı akım için otomobilin önemli bir çıkış aracı olduğunu farkettim. Azerbaycan Türkçesi'ne çevrilmiş halini hayal meyal hatırlıyorum. O dönem Kril alfabesi bilmediğim halde, doğrusunu isterseniz Maşın gençlik hayallerimi "Dört nala gelip uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan" bu vatanı daha anlamlı kıldı.

Maşın benim için tozlu şose yollarda rüzgar gibi giden otomobiller gibi, Edirne'den, Türkistan'ın derinliklerine yol alan çağdaş zamanın demir atları gibiydi.

Otomobil teması sanatta protest tablolara 'Bu düzen değişmeli' resimleriyle oldukça fazla yansıdı. Bir villanın önündeki lüks pahalı Mercedes ile yan karadeki at arabası resmi hala hafızamda yerini koruyor.

Karikatürde ise Gırgır ve Çarşaf'ın ünlü 'Kodaman' tiplemelerinde zenginlerin elinde purolar, yanlarında kürklü sevgilileri ve zayıf kel kafalı çelimsiz şoförleri ile otomobille ilgili algımızı 'Zenginler için' damgasıyla adeta mühürlüyordu.

Yeşilçam'da otomobilin yeri Sadri Alışık ve Ayhan Işık'ın siyah-seyazlı filmleriyle hatırlanır hep. Ayhan Işık'ın Batı Trakya Türkleri'ne yönelik baskı ve zulmünü anlatan filminde bolca otomobil ve kamyonun kullanılması, iyi bir şoför oluşu, janti giyimi yıllarca Türk erkeklerinin idolü olmasını sağladı.

1965 yılında Metin Kenan Pars, Kadir Savun ve Diclehan Baban'ın başrollerini oynadığı Şoför Nebahat Filmi'nin yapımcısı Metin Erksan, trafikte fırtına gibi esen bir kadının mertliğini komedi tarzında anlatır. Otomobilin fakirler için ekmek teknesi olduğu yıllardır. Şoför Nebahat Bizde Kabahat yıllarca dillerden düşmeyen nakarat olarak kalır.

Beyaz perdeye damgasını vuran otomobil filmini ise bence Sadri Alışık'ın başrolünü oynadığı Şoför Deyip Geçmeyin vurdu. Unutulmaz replikleri ve sahneleriyle Sadri Alışık, yoksulun, garibanların sesi olurken, otomobili sessizce zengin elitlerin elinden alıp fakirlere sevdirmeyi başardı. 

Türk sinemasının en önemli filmleri arasında gösterilen Selvi Boylum Al Yazmalım, Tahir Kutsi Makal'ın Maşın'ı gibi bu kez Orta Asya Bozkırları'ndan süzülüp gelen müthiş bir romanın Yeşilçam'da beyaz perdeye uyarlamasıdır. Türk Dünyası'nın ünlü yazarlarından Cengiz Aytmatov'un kaleme aldığı aynı adlı eserden sinemaya aktarılan Selvi Boylum Al Yazmalım'da kullanılan BMC, Türkan Şoray ve Kadir İnanır'la birlikte Türk sinemasının simgelerinden biri olmuştur.

Sağ Salim filmi ise Ersoy Güler'in yazıp yönettiği 2012 yapımı Türk komedi filmidir. Başrollerinde Burçin Bildik, Fulya Zenginer ve Alper Saldıran oynadığı filmde rol alan kamyonet, bir dizi kötü olay, bol küfür ve argo ile anılsa da, içinde aracın ana tema olmasını kayda değer buluyoruz. 

Otomobil sevdasının, kültürünün edebiyata sinemaya tiyatroya dönüşü 80'li yılların başına kadar yoğun biçimde yer aldı, 90'lı yılların başında okuyarak öğrenmek, eğlenmek yerine; izlemeyi tercih eden Türk halkı bu dönem sanattan, sinemadan, edebiyattan hızla uzaklaştı. Gişe rekorları kıran filmler olsa da sadece otomobil tutkusundan değil hayata değer katan pek çok hobiden uzaklaştık. 

Dolayısıyla son 20 yıldır ne bir otomobil kültürü oluşturabildik, ne de bu alanda kendi emeğimizle, kendi birikimimizle övünebileceğimiz bir müze kurabildik. 


Sektörde yayın yapan onca dergi ve gazete sayfası ise ticari kaygıların ötesine geçmeyi başaramadı. Otomobil tutkusunu markalarla özdeşleştirerek, tüketicinin motor bilgisini, tamir kabiliyetini küçümsedik.

Oysa batılı ülkelerde modifiye sektörü tüketicilerin başarı hikayeleriyle doludur ve çoğu modifiye araç bizzat tüketicinin hünerli elleriyle ortaya çıkmıştır.

Bizde modifiye araçlar Şahin'den Serçe'den öte geçmedi, geçemedi.

Türkiye'de 120 yılı geride bırakan sektör yayıncılığında geldiğimiz noktayı anlatırken, eksiklerimizden ders çıkarmaya çalışanlara saygılarımı sunarım..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Sinem 2018-07-10 23:51:10

Hocam ellerinize sağlık!