AŞK ANAFORU / Hikaye

   Yalnız sema olmasın, sema-zenin gururu.Hissetmeli aşıklar, GEL diyen o süruru.  S. Ümit KARIŞMAN

 

Siyah cübbeli dervişler, teker teker Pir'lerinin elini öperek, gösterinin yapıldığı salonu üç defa dolandılar. Sonra aniden cüppelerini omuzlarından yere fırlattılar. Böylece bedenlerinden sıyrıldıklarını göstererek, ebedi nuru simgeleyen beyaz giysileri içinde hem kendi eksenleri etrafında, hem de merkez etrafında raks ede ede dönüyorlardı şimdi. Yıldızların güneş çevresinde döndükleri gibi. Bu dönüş; Mevlana Sultan'a göre, namevcudun, Allah'ın ilk hitabı "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"  sorusuna muhatap olduklarında, birdenbire varlık aleminde tecelli etmeleri şeklinde kendini gösteren bir vecdin raksı idi.
        Merak etti Annemarie. Önünde bembeyaz giysileri içinde dönen dervişler, Büyük  Velinin "ebediyet raksı" olarak nitelendirdiği dönüşün vecdini kalplerinde hissedebiliyorlar mıydı?
       "- Ah ne yazık !" diye mırıldandı kendi kendine. Eğer o derin manaları hiç sezemiyorlarsa, bütün bunlar folklorik bir ihraç malzemesi haline dönüştürülmüş gösterilerden başka bir şey değildi. Hz Mevlana'nın mısralarında dile getirdiği derin Peygamber aşkını farkedemedikten sonra insanların bu şehre gelmelerinin ne anlamı vardı?  Konya'ya üç beş kuruş döviz kazandırmaktan başka.
         Annemarie, üzerine ihtimamla titreyen Konya'lı dostlarıyla birlikte törenin yapıldığı salonu terkedip, caddeye çıktı. Onlara çevresindeki devasa binaları göstererek;
         "-Yükselen şu inşaatlar arasında kişinin yolunu kaybetme ihtimali bile var." dedi. Sadece merasimlerde değil, Konya sokaklarında da eskinin o büyüleyici güzelliğini aramak, artık boşuna çaba sarfetmek gibi geliyordu ona. Şehrin ortalarına kadar uzanan yemyeşil bahçeleri, medreselerin soylu sadeliğini gözleri hasretle aradı.                          

*******

          Alman asıllı Annemarie, Konya'yı ilk kez 1952 yılının baharında ziyaret etmişti. Görür görmez bu şehrin garip bir hüzünle çepeçevre kuşatıldığı gibi bir hisse kapılmıştı. O zamanlar aniden bastıran yağmur ve şimşekle karışık bir fırtına, bahar çiçeklerinin dağılıp, etrafa saçılmasına sebeb olmuştu. Bu fırtınalı günlerin hemen ardından tozlu şehir, iğde ağaçlarından süzülen mis kokuların rahiyasıyla dolmuştu. Üzerinde de Mevlana Rumi'nin " Cennet Libasları " dediği sevimli yeşil bir örtü.  Sonra Selçuklu Sultanlarının toprak taşıttırarak meydana getirdikleri Alaaddin Tepesi'nde inşa edilen görkemli caminin ferahlığı onu çok etkilemişti.
          Daha sonraki yıllarda aşık olduğu şehre sık sık ziyarete gelmişti. Türbelerin, medreselerin ve Hz Mevlana'nın kabrini çevreleyen nefis kokulu bahçenin onarılıp, yeniden esas hüviyetlerine kavuştuklarını görmek onu her seferinde daha mutlu etmişti. Bu gelişleri sırasında, bir sema gösterisinde, tekkelerin kapatıldığı günden beri yirmidokuz yıldır biraraya gelemeyen yaşlı Mevlevi Dervişlerin dönüşlerine şahit oldu. İşte Annemarie, ilk o gün kendini manevi bir hazzın kollarına bırakarak, tanımadığı bir sevginin iklimlerinde dolaştı. Bu anma merasimi, önünde yeni ufuklar açmış; onu Hazretin bütün eserlerini okumaya teşvikleyerek, Veli’ye bend etmişti.
         Uzun süre Mevlana'nın şiirleri üzerinde  dikkatini yoğunlaştırdı. Seneler süren çabaları sonunda bu eserleri Almancaya çevirerek tercümeleri tamamlayabildi. Yazdığı eserler, yıllar sonra onu Konya'da ağırlayan dostları için eşi bulunmaz bir armağan olmuştu.

*********

        Annemarie'ye göre, eskiden maneviyat bütün Konya'yı kaplamıştı. Hüsamettin Çelebi Bahçesi’nin bulunduğu Meram Tepesi’nin eteklerinde akan sular ve onların ritmik anaforları; Mevlana'nın şiirlerine ilham kaynağı olan su değirmeni, daha yakın zamana kadar bu manevi manzaranın bir parçasıydılar. Bugün ise, onun gözünde Meram'ın kalabalık nüfuslu bir kenar mahalleden farkı yoktu.
        İşte son gelişinde bütün bu hayal kırıklıklarını yaşadığı için; "Ah ,ne yazık !" demekten kendini alamamıştı. Bir akşam, yıllar önce kaybettiği gönül dostu Mıhoğlu İsmail Efendi’nin evladının evinde, kendisini özleyenlere derdini anlattı.
         "-Bugün caddelerde karşıdan karşıya geçerken, büyük sitelerin geniş bulvarlarında yol alırken, kendimi Newyork'ta veya Batı'nın hiç de mistik olmayan bir bölgesindeymiş gibi hissettim. Yüksek yapılar arasında sıkışıp kalan o güzelim medreseler, neredeyse onları boğacak gıbi   duran  binaların arasında görülmeyecek kadar gölgelenmiş. Türbedeki Pir'in sandukası önündeki  gümüş eşiğe bakmak isteyen, artık çevresini boş gözlerle seyreden bir yığın turistin arasından kendine yol açmak zorunda."
          Sahiden! Acaba bu turist kalabalığı, Mevlana'nın ipek örtüsü, inançlı müritlerinin kabirleri, değerli hatlar ve halılardan başka ne görebiliyorlardı acaba? Dünyanın dört bir yanından gelen aşıkların, Yeşil Türbe’yi ziyaretlerinde tecrübe ettikleri o duyguları tadabiliyorlar mıydı? Veya insanlar, semanın önemini ne derece kavrayabiliyorlardı?  Masmavi gözlerinden yaşlar damlıyordu artık. Rumi öylesine sufi bir şairdi ki, onun eserlerini kırk yıl araştırmış olsa da, mısralarında hala önceleri kendisinin bile dikkatini çekmeyen yeni anlamlar keşfediyordu. İnsanların bu hikmet hazinesinden tam nasiplenememeleri ne  acıydı.                               

          Çevresindekiler, bu uzun boylu, gül yüzlü, seksenlerine yaklaştığı halde hala etkileyici bakışlarından hiçbir şey kaybetmeyen sarışın kadının tek sözünü dahi kaçırmamak için sandalyelerini ona daha da yakınlaştırdılar. Annemarie;

"-Üzülmeyin!" dedi. "Çehresi değişen Konya'ya rağmen, ben yine de aranızda çok mutluyum. Çünkü akşamın bu saatlerinde insan, gösterişten uzak ve geleneklerini koruyan, eski aile dostlarıyla beraber olunca, Mevlana'nın varlığının hala bütün şehri sardığını hissediyor."

 Onun samimiyeti dostlarını kalben coşturdu. Özçimi'lerin oğlu Sadrettin'in neyinden dökülen yanık musikinin sır dolu etkisi odayı çepeçevre kuşatıverdi. İnsan ruhunu temsil eden kamışın, hasret ve iştiyakla öten o nağmeleri, her birinin gönlünde nice ihlas pencereleri açıyordu şimdi. Annemarie Schimmel, dostlarının arasında geçirdiği bu mesut ve bahtiyar anlarında, kalbindeki olumsuzlukları düşünmemeye çalışırken, birden aklına gelen bir hakikatle sakinleşti. Artık durgun suları andıran mavi gözleri, odanın her köşesine bir güneş pırıltısı saçıyordu. Dostlarına gerçek anlamda bu beldeyi ziyaret etmenin yolunu gösterdi.

         Acaba Konya'ya gelmek elzem mi? Sufiler için aslında ruhi seyahatler önemli değil miydi? "Ölümümden sonra beni kalbinizde arayınız!" diyordu Celalettin Rumi... O halde, onun gazelindeki; "Aşk şarabı için kadeh ol!" mısrasını dinlerken, insan onun Konya dışına yaydığı ilahi mesajı hissedebilmeliydi. Hakiki anlamda Mevlana'yı ziyaret etmek isterse; aşk şarabı için saf ve temiz kap olma gayretine düşerek, Konya ile arasındaki mesafeleri katedebilirdi. Dünyanın neresinde olursa olsun.

       Alman Schimmel "ebedi dostlarım" dediği Konya'lıları kucakladı.

         "-Bu hakikat bir kere anlaşıldığı zaman, manevi güzellikler bize Doğu’yu, Batı’yı, Konya'nın yirminci yüzyıl banliyölerine benzeyip benzemediğini unutturur." dedi. "Hatta ta Amerika’ daki bir ev dahi, bu aşkın transferi yoluyla, Koca Sultan’ın canlı maneviyatı ile dolu bir aleme dönüşebilir. Öyle ki, o velinin manevi varlığı bu dünyanın bulanıklığına ışık tutar. Ve hayatımızda Allah'ın yüceliğini ilan ederken, yeryüzünü de yıldızları bile gölgede bırakan zümrüt aydınlığı ile doldurur. Tıpkı Hz.Mevlana'nın söylediği gibi. ‘Gökyüzü gecenin ortasında güneşi açıkca görebilir.’  işte o zaman!”                    

*********

          Bir müjde ki, onlar ve Rumi’nin beldesine sevdalı diğer inananlar  için cihana değer. O eski hüzünlü Konya, artık sonsuza kadar Annemarie Hanımın müslüman gönlünde, bütün haşmetiyle yaşamaya devam edecekti.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.