Günaydııııın!
 Bu uçuk kaçık, yanarlı, ateşli, sabırsız, sınırsız, hesapsız, atarlı, kıpır kıpır kadından…
Ve yine Paris’ den…
Uyu be kadın bi kere de şöyle prensesler gibi uyu be yavrum! Gece neredeyse saat ikiyi gördü  o mucuk gözlerin. Ne işin var yine sabahın beş küsüründe ışıl ışıl. İçinde,  nerene ne saklandı bi bilsem.
Paris kaçıyor sanki.  Zıştımını az biraz yatak  keyfi  yapsan,  tüm insanlar terk edecek de mi Şehri ? Koş koş…at kendini alaca şafağa. Allah allaaaaa!
Vallahi bazen ben bile katlanamıyorum kendime. Kavga ediyorum içimden avazım çıktığı kadar benimimle ama nafile. Bak şimdi sabah sabah eski sevgililerimden bi tanesine hak veriyorum gülerek.
‘’ Arkadaş,  ben bu kadını nasıl terk etmeyeyim?  Akşam yiyiyoruz, içiyoruz, şarkılar türküler, yetmiyor üstüne sahilde ki mekan da danslar, eee! olmuş mu saat sana gecenin üçü dördü, atıyoruz kendimizi yatağa sızmış şekilde, sabah saat altılarda çişe kalkıyorum, bir bakıyorum  hatun yok, yatak boş, her zaman ki gibi not…ben yürüyüşe kaçıyorum. Sebep? Yeni doğan günü kaçıramazmış. Ya yürü git Allah aşkına,  ben de seninle keçileri kaçıramam. Ne bitmek bilmez enerjin varmış. Bi yirmi dört saat daha olsa o da yetmeyecek  bu kadına. Buna adam mı dayanır, iliğim kemiğim eridi yorgunluktan. ‘’ diye gülerek eşe dosta şikayet etmişti.  Biraz haklı mı ne?
Heee….bana adam mı dayanır?


Şaka maka değil vallahi. Ne aşık olmalarım bitiyor, ne sevmelerim, ne şiirlerim, ne yazılarım. Ne gezmelerim tozmalarım, ne dans etmelerim, ne de kıpır kıpırlığım. Bence her şeyimi içimde ki yaşam sevincime borçluyum. Yaşam sevincim sağlığımı, sağlığım mutluluğumu, aşklarımı getiriyor. Peşi sıra hepsi geliyor işte! Kimsenin gözü olmasın anacım. Allah size de versin bollucasından. Amin.


Neyse benime döneyim. Seviyorum ben bu deliyi. İnsanları güldürebilen birisiyim. Sevgililerim, eşim,  dostum  genelde keyif alırlar benden. Ama asıl kendimi  güldürmemi, kendimle olan keyfimi daha çok seviyorum. Bi şi yapıyorum mesela,  bi saçmalık, komik bi durum,  birilerinin olmadığı zamanlar da ya da birilerinin görmediği zamanlar da, nasıl gülüyorum kendime nasıl katıla katıla.Ya da yollarda. Sonra içimden diyorum ki benime  ‘’Deliiiiii, seviyorum seni ‘’


Bana bakan, beni gören,  düzensiz uçarı kaçarı,  saatsiz  zamansız,  derlisiz toplusuz sanabiliyor. Evet biri hadi dese hooop işi gücü, kahvaltı masasını, kabı kacağı öylece bırakır, üzerimde ki pijamayla bile uçar giderim her yere.  Ama telefon edip şuyun nerde buyun nerde deseler milim milimine yerlerini tarif ederim. Düzensizliğin içindedir sanki düzenim. Katlı çamaşırları sevmiyorum mesela. Katlı çamaşırları derli toplu düzenli tutamıyorum çünkü onlar öyle katlıyken aradığımı bulamıyorum. Dağıtıyorum eğer katlanacak yerde olmalarına katlanmak zorundaysam.. İç çamaşırlar ve çoraplar hariç her şey askıda olmalı renklerine göre. Yaaa!  işte böyle de bi düzenli yanım var. Çalışma masam darman dağınık olunca yeni yazılarım akıyor parmaklarımdan.  Düzenliyse oturamıyorum bile. Mutfak olsun, banyo olsun ben evde olmasam da, ilk kez biri evime gelmiş olsa aradığını rahatlıkla düzen içinde bulabilmeli ve buluyor da o kargaşada.
Düzenli kocayı da sevmiyorum malumunuz :))) Tanıdınız az çok
Ben sanırsam çözdüm o meseleyi ☺ yani açıklayayım hemencicik :))
Kendime güzelce şööööle bi baktım. Bir tek havlu ve yatak örtülerim hariç her şeyi farklı renkleriyle alıyorum. Havlularım tek renk beyaz ya da kum beji tarzı. Yatak örtülerim hep beyaz. ( Hediye  olanlar  hariç ) Ama onun dışında aldığım her şeyin farklı farklı renkleri var. Mesela;
Ayakkabılar aynı model başka başka renkleri
Sabunlar aynı marka başka başka çeşitleri
Tişörtler aynından başka renkler
Çantalar genelde aynı tarz başka başka  renkleri ile
Kalemler aynı model, marka farklı renklerle
Eee…benim suçum ne şimdi tohtor?  Huyum suyum zevkim böleyse hee? Adamcıklar da renkli renkli. Uzunu var, kısası var. Tontişi var,  cılız olanı var. Cılız olanlar uzun ömürlü olmuyor ( semiyorum cılız adamı ben ) yanlışlıkla koy sepete yaptım birkaç kez yalan yok :((  ama tutmadı olmuyo.
 Ben ne yapabilirim şimdicik söleyin bakalım. Gökkuşağında bile biiiir sürü renk var. Ben de renkli yaşamayı seviyorum yaşamı. Her su’ dan, her huydan olmalı  daaaaa  her renkten milli olamadım henüz çünkü kardeşim koyu renkleri yasakladı bana :)) sen şey ettiremezsin dedi. O gün bu gün oldu ben de koyu renklerden uzak duruyorum.   
(çok yaramasııııım ben çooook  toprak atıcak beni biliyorum)
Paris'deyim ya yine içime kaçan başka bi şii var hani o kıpraşıyor yine. Yıllar önceydi. Yıllar yıllar….
 (masus öle yıllar mılar diyorum kendim kendimin yaşlandığını sansın da kudurmasın diye, yoksaaaa yarışmacı arkadaşları caydırmasın bu yıllar kelimesi )
Yıllar önceydi. Eşimden yeni boşanmış evimi tutmuş ve üst kat komşularımın verdiği partiye  tüm kız arkadaşlarımı davet etmiştim. Ya da tesadüfen o gece onlar da bana gelmişlerdi.  Olayı tam olarak  hatırlayamadım.  Neyse, üst kat feci yakışıklı tiplerle doldu. Kızları boş verin hepsi çikindi. Ev arkadaşım da yukarı benimle çıktı çıldırdık tabi piyasayı görünce. Dansçıyız ya bi de bi mok sanıyoruz  kendimizi :)  Daha  moktan olan herkesin o iğrenç zıkkımları içmesiydi. Kafalarını,  beyinlerini,  her bir hücrelerini uyuşturan zıkkımı içmeleri. Allahım sigara bile içmeyen ben dayanamıycam dedim arkadaşıma. Vallahi dumandan uçacam şimdi hadi inelim eve  derken allahım o kapı açıldı mı… içeri üç dört kişi girdi mi boylu poslu, pırıl pırıl, ışıl ışıl, yakışıklı mı yakışıklı, ak pak yaşdaşlar  karşı cinsten. Ya duman altından, ya da ilk görüşte aşktan vuruldum. Başım döndü. Sendeledim.  Abartmıyım sendelemedim. Gözlerimiz kilitlenmez mi? Yaradanım sen naaaptın ya! o saçlar uzun, kumral, uçuş uçuş, pırıl pırıl, ince telli olmasına rağmen tülermemiş.
( Hatunlar anladı bu kısmı  )  Kesin Kerastase şampuan kullanıyordu.
Şu an size bu satırları yazarken kulaklığımda ki Jazz’ı sizde dinleseydiniz keşke. Konudan konuya atlamış gibi olmayayım ama vallahi de billahi de tillahi de Radyo Voyage dinleyin anacım.  Neyse döneyim ben partiye. Onun gözleri de bende kilitlenmez mi? Ölecem. O zaman bi fenaydım gerçekten. Gözümü kime takmak istesem, balık gibi ağıma takılır kalırdı. Eeeee! Gençlik tabii :))Yaküyürdük….
Neyse anacım kendimi  övmek  gibi olmasın :) ev sahibi olan arkadaşıyla koklaşır koklaşmaz yanımda bitmez mi?  Allah belanı vermesin hangi dilde konuşacaz. İngilizcem yeterli değil, Fransızcam o zaman en azıcığından. Beter ol emi…
Geliyor derken geldi bile. Elini uzatmaz mı?  Sanki ben yokum ışınlanmışım. Allahım o gözler nasıl ışıl ışıl be yarabbim. Naaptın sen? Saçına mı bakayım, gözüne mi, boyu posuna mı, kaslı cılız olmayan cuvutuna mı…. Oyyyy
Yok yok bu içtikleri mokun dumanından olsa gerek dedim. Dedim deeee!  alamıyorsun ki gözlerini  ışıltısından. Gitmedi yanımdam gitmiyor. Üst kat ve ev sahibi olan komşumda gelmez mi yanımıza. Benim adıma konuşuyor ona işte. Sonra lafa beni de katıyor konuşuyorum. Dilim acıdı sanırım halime çözülüverdi.  Şakıyoruz sanki ikimiz de bülbül gibi. Bir yere gitmedi koca gece. Hep yanımda kaldı. Yanımıza gelenler gidenler, asılan kızlar, bana bakan erkekler demiycem çünkü gözüm ondan başkasını görmüyordu ki bana bakan var mıydı göreyim.  


Saatlerce yan yanaydık ve bir baktım bi el elimi tutmuş sımsıkı. Onun elleri. Geber emi. Oluum ölecem zaten ne bok yemeye çalışıyorsun daha. Gerçekten o yaşıma, o anıma kadar böleee yakışıklı çocuk görmemiştim. Çocuk diyorum çünkü ben de çocuktum. Elimi bırakmadı işte. Bir ara kapıya doğru yaklaştık ve bir baktım kaçıyoruz partiden. Sindirella misali prens elimi tutmuş sıkıca kaçırıyor beni. Hiç ses etmedim, sıkı sıkı tuttum elini. Muhteşem bir bulvarda oturuyordu. Evine geldik. Ev de kendi gibi bambaşka. Kendine münasır. Sarıldık. Öpüştük nefesim kesilinceye kadar. Onunla başladı öpüşürken nefes alamamam. Ondan kaldı hediye. Biri beni sıkı sıkı öpse boğuluyor gibi nefes alıyorum. Çünkü nefes almayı unutuyorum öpüşürken.  Yatak odası inanılmazdı. Kocaman. Yatak da kocam. Pencerelerde kocam. Ve yatağın önünde ki bateri de kocamandı. Baterist ti kendisi. Ünlü bir gurupla çalışan baterist. Bence dünyanın en büyük bateristi. En yakışıklı bateristi.  Hemen araya bi şey alayım :)
Kızım, nur yüzüm, ruhum, her şeyim, anlamım, yaşam adım, ben oluşum, sebebim bir bateristle evlendi. Ve çok cici, yakışıklı, kızıma yakışan, işini çok iyi yapan bir bateristle.  Kendi adıma mutlu olur gibi mutlu oldum aslında ama kötü polisi oynamak zorunda olduğum için sert görünüyorum damat bateriste.


O gece, benim bateristle bir orkestra ekibi gibi seviştik. Uyumadık. Her bir noktamızdan başka sesler çıkardık.  Sarıldık. Sımsıkı sarıldık. Saatlerce öpüştük. Koklaştık. Dokunduk. Birleştik. Ne bileyim bütünleştik işte. Acayip aşık olduk. Kilit vurduk sanki kalplerimize. Sımsıkı sımsıkı sarıldı kokladı öptü saatlerce. Ben nasıl sabah oldu anlamadım bile.  Ama ışığı görünce camlardan sızan,  anladım ki kızlar beni evde bekliyor. Gitmeliyim dedim. Ve o uyurken sessizce sıyrılıverdim kollarından.  Kıyamadım cennet saçlıma. Ve onu uyandırmadan gittim. Gidişim o gidiş oldu. Bir daha onu görmemek üzere hayatından gitmiş oldum.  Çünkü  eve  döndüğüm gün ev sahibim gelip eski eşimin bana verdiği bordroların sahte olduğunu söylemiş, evi  hemen terk etmemi  istemişti. Aynı gün evi boşaltmış ve Türkiye ye geri dönmüştüm.  


Oysa onun kolların da uyandığım yani uyumadığım sabah , eve gelip aç mı var tok mu var demeden herkesi uyandırmış  seviyooooom uleyn  diyerek hoplayıp zıplayıp her bi arkadaşımı öpmüştüm sarılarak.  Böyle muhteşem ötesi bir aşk  başlangıcana ve yeni yaşam mücadeleme  yakışık almamıştı sanki  içine düştüğüm zor durum ve çok utanmıştım.  Yıkılmıştım. Aynı gün kızımı da alıp evi boşaltıp, üst kat komşuma bi şii diyemeden ayrılmıştım evden ve ülkeden. Kurduğum bir çok düzen bozulmuş ama beni en çok yakan adını bile hatırlamadığım sevgilim olmuştu.  Sonra yıllar sonra komşumu buldum ve bana nereye kayboldun deliye döndü seni aramaktan, uzun süre dağıldı demez mi. Tıpkı August Rush filmi gibiydik sanki. Belki de defalarca bu filmi seyretmemin ve her defasında ağlamamın nedeni  bu.  Yıllar geçmişti ve ben komşuma soramamıştım şimdi nerede nasıl bulurum diye. Onu ben de kalan güzelliği ile sakladım hep içimde. Ama hiç unutmadım. Unutamadım. Paris e geldiğim her defasında onun evini anımsatan sokakları gezmeye çalışırım acaba onun evimiydi diye.


Yaaa bak şimdi neler anlatacaktım nerelere geldim. Biliyorum ki yok olmasaydım bambaşka olabilirdi her şey. Ama ne güzel her sebep bir oluşum. Hiç pişman değilim. Hayat çok eğlenceli.  Sürprizli. Renkli. Seçenekli. Kalbimizin bir ritmi var ve yaşam ritimli her şeyi ile. Ben de o ritmi hep yaşıyorum.  Dondurmayın ritmi, durdurmayın. Korkmayın sevmekten, aşık olmaktan, renklerden, seslerden… tek korkunuz içinizde ki sevgiyi yok etmekten olsun. Onun katili olmayın bi tek.


Birinin karısı olmakla, ya da kızı, ya da oğlu olmakla anılmasın isimleriniz. Kendiniz olun. Kendi istediklerinizin sahibi olun. Yaşama bırakacağınız dikili bir ağacınız olsun demiyorum artık :( malum ağaçlar kesiliyor…


Yaşam sizin ve sizin istedikleriniz olsun içinde sizi mutlu eden, gözlerinizde ışıltı yaratan, sağlık getiren, aşk, meşk getiren, şiirler yazdıran, şarkılar çığırtan kendi eylemleriniz olsun. O nederleriniz, bu nederleriniz, korkularınız, dedikodularınız, onun bunun ismini taşıma derdiniz olmasın.  Aç kalmaktan değil, aşksız kalmaktan korkun. İnsan aşk dolu bir kalbi taşıyınca tok oluyor zaten :))
Bunlar benim ikramım ister hadi kızım hadi dersiniz
İsterseniz de…..
 İki yolu da uygulayabileceğimiz tek bir hayat var. Ve geçen bir dakikayı bile geri alıp bi de şöyle yapalım bakalım diyemiyoruz.
Amaaaan
Darlandım ben :)) bu gün son günüm burada. Yarın Oslo ya hopluyorum.  Hepinizin yerine gezdim, yürüdüm, içtim, sindirdim ama kendi adıma seviştim bi tek Paris’imle…
Sizi seviyorum huuu :)))
Bu deliyi okuyan gözleriniz aşk görsün emi!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.