Hilmi Tutar


Seçim öncesi, bakanlıklarda yirmi “Bakan Yardımcılığı” oluşturuldu. Yeni hükümetin teşkilinden sonra da bu makamlara muhtemelen atamalar yapılacaktır. Dolayısıyla her bakanlıkta “Sayın bakanım” diyebileceğimiz iki bakan olacaktır.

İki sayın bakanın olması iki makam arasında bir yetki kargaşasına neden olmayacaktır. Çünkü bakan seçilmiş, yardımcısı da atanmış memur statüsünde olacaktır. Fakat esas belirsizlik Bakan Yardımcılığı ile Müsteşarlık makamı arasındadır.

Bu konuda çıkan Kanun Hükmündeki Kararnamede(KHK) Bakan Yardımcılığının görev ve sorumlulukları çok kısa tanımlanmakla birlikte, 3046 sayılı kanununda yer alan Müsteşar’ın görev ve sorumluluklarıyla da çok yakın bir benzerlik taşımaktadır.

KHK’de Bakan Yardımcılığı şöyle tarif edilir:

“Bakana bağlı olarak bakana ve bakanlığa verilen görevlerin yerine getirilmesinde bakana yardımcı olmak üzere bakan yardımcısı atanabilir. Bakan yardımcıları bu görevlerin yerine getirilmesinde bakana karşı sorumludurlar.”

3046 sayılı Bakanlıkların kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunda da Müsteşar’ın görev ve sorumlulukları şöyle belirlenir:

“Müsteşar, bakanın emrinde ve onun yardımcısı olup bakanlık hizmetlerini bakan adına ve bakanın direktif ve emirleri yönünde, bakanlığın amaç ve politikalarına, kalkınma planlarına ve yıllık programlara, mevzuat hükümlerine uygun olarak düzenler ve yürütür...”

İki kanun ve iki makam arasında görüldüğü gibi temel bir fark yoktur. Sadece Bakan Yardımcılığının görev süresi hükümetin görev süresiyle sınırlıdır.

Sanıyorum Bakanlıkların İdari yapısı başbakanlığa benzetilmek istenmiştir. Yani başbakanın yardımcıları ve bir de müsteşarı vardır. Fakat buradaki temel farklılık Başbakan Yardımcıları seçilmiş kişiler olduğu gibi, iki makam arasındaki görev ve sorumluluklar da açıkça tarif edilmiştir.

Bu yüzden Bakan Yardımcılığı ile Müsteşarlık makamları arasındaki görev ve sorumluluklar da sanırım yeniden tarif edilmeye muhtaçtır.

Türk İdare yapısında müsteşarlık makamı şimdiye kadar hep bakan yardımcısı olarak tarif edilmiştir. Müsteşarlık kelimesi de zaten “danışılan kişi” demektir. Arapçadır ve meşveret kökünden gelir.

İdari yapımızda bu makamın tarihi çok eskilere dayanır. Müsteşarlık makamı ilk olarak Sultan II. Mahmut döneminde bakanlıkların kurulmasıyla birlikte Umur-ı Mülkiye Nezareti’nin bünyesinde kurulur. O yıllardaki görevi de yine bakan yardımcılığıdır.

Cumhuriyetle birlikte “Siyasî Müsteşarlık” makamının kurulması gündeme gelir. Bu makam ilk defa 1923 yılında gazeteci İsmail Müştak tarafından gündeme getirilir. İsmail Müştak, gazetede bu müsteşarlıkların İngiltere, Fransa ve İtalya'da uygulandığını yazarak gayesinin vekâlete adam yetiştirmek, vekillerin yükünü azaltmak ve herhangi bir hükümet krizinde ve meclisin toplantıda olmadığı zamanlarda ülkenin boşlukta kalmasını önlemek olduğunu belirtir.

4 Mart 1937 tarihinde bu mesele bir kere daha gündeme getirilir. Trabzon milletvekili, daha sonraları başbakan da olan Hasan Saka bunun yasasını hazırlar ve Türk İdari yapısına “Siyasi Müsteşar”lık diye yeni bir makam getirilir. Bu müsteşarlar meclis üyeleri arasından seçilirler. Seçilme usulü de başbakan’ın meclis üyeleri arasından cumhurbaşkanına teklif etmesi ve cumhurbaşkanının da onaylaması ile gerçekleşir. Bunlar da bir nevi bakan yardımcısı konumundadırlar. Siyasi Müsteşarlık makamının oluşturulmasının gerekçesi de şöyledir: “…Başvekilin inhası ve Reisicumhur’un tasdik ile kendilerine TBMM azasına yardımcı verilmek suretiyle siyasi müsteşarlık teşkilatı vücuda getirilmesi…”

24 Mart 1937 tarihinde bu müsteşarlıklara Başvekil İsmet İnönü tarafından tayinler yapılır.

Fakat Siyasi Müsteşarlıkların ömrü uzun olmaz. Kaldırılma sebeplerinin başında yetersiz kimselerin müsteşarlıklara atanması ve onların da genellikle bakanların yanında birer hiç mesabesinde kalmaları gösterilir.

Diğer bir sebep ise daha enteresandır. Cumhurbaşkanı Atatürk başlangıçtan itibaren “Siyasi Müsteşarlığa” soğuk bakar. Fakat bu teklif başbakan İsmet paşa’dan geldiği için ses çıkarmaz ve yasayı onaylar. Bir süre sonra Atatürk İçişleri Bakanlığı Siyasî Müsteşarı Malatya Milletvekili Abdülmüttalip Öker'den iki rapor ister. Atatürk raporu çok zayıf bulur, fakat yine sesini çıkarmaz.

Bir başka gün Atatürk yine İçişleri Bakanlığı Siyasi Müsteşarına seyahatten Ankara'ya dönüşünde resmî törenle karşılanmamasını ister.  Müsteşar bu emri yanlış anlar; kimsenin gelmesini istemediği şeklinde yorumlayıp görevlilere bu şekilde emir verir. Atatürk o günlerde yaptığı bir seyahatten döner. Ankara garında hiçbir görevli karşılamaz, yapayalnız kalır. Atatürk bu olaya bozulmuştur, daha doğrusu emrinin doğru anlaşılmamasına…  

Bunun üzerine Atatürk, Vekiller Heyeti'ni (bakanlar kurulunu) ve Siyasi Müsteşarları, Başbakanlığa vekâlet eden Celâl Bayar'ın evinde toplar. Bu toplantıda siyasî müsteşarlıkların durumları görüşülür ve lüzumsuz olduğuna karar verilir. Aynı gün Müsteşarların istifaları istenir.

Bundan sonra Celâl Bayar'ın Başbakanlığa asaleten tayini yeni hükümetin kurulması ve güven oylamasını takiben kanunî formaliteleri tamamlamak için Celâl Bayar ve 18 arkadaşının verdiği değişiklik önergesi ile Siyasî Müsteşarlık Kurumu altı ay sonra tamamen kaldırılır.

İşte yeni kurulan bakan yardımcılığının bu duruma düşmemesi için görev, sorumluluk ve yetkilerinin iyi tanımlanması gerekir.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.