Türkiye'nin hafızalarında yer eden bir olay Ankara'nın göbeğinde yaşanmıştı.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez hem de Başkent'te Türk Bayrağını indiren bir avuç gafil kanla beslenen terörizmi alkışlarken barış, insan hakları ve demokrasi başlıklarının altına sığınanlar onları hoşgörüyle izliyordu.
Bir hafta sonra Türkiye'nin en büyük mağazalarından birinde Fransız Genel Müdür, göndere çekili Türk Bayrağı'nı indirtmek istemiş, marketin 18 kadar güvenlik personelinin direnciyle karşılaşmıştı. Türk çocuklarını kulağından tutup marketten atmasıyla tanınan bu Fransız sülüğüyle, PKK'lı teröristlerin yolları bayrak düşmanlığıyla kesişmişti.

Tesadüf ya, Fransız aşiftesi Türkiye'nin doğusunda "Evlatlarım" diye Paris beslemelerini bağrına bastığı günler aynı günlerin gündeminde yer alıyordu.

İşte böylesi günlerden geçiyordu Türkiye. Mağazalar kundaklanıyor, her gün birkaç katliam haberiyle sarsılıyordu kara haberi alan aileler, ateş düşen ocaklar. 
En zor günlerdi ve kendini tutacak, sımsıkı saracak bir el bekliyordu bayrak. Balkonlar, pencereler sanki öksüzdü.  Hafta sonları resmi dairelere, okullara asılan bayraklar bile buruş buruş kir pas içinde yırtık eskiydi.

Bayrak ağlar mı?

Ağlıyordu.

İşte o günlerde İstanbul Yenikapı'da bir gazetenin yazı işleri masasından dizgiye bir yazı gitti. "Türk evladı bayrak as" Daktilo silindirinden hızla çekilen yazıyı dizgici kızlara götüren genç gazetecinin gözlerinde yaş vardı.
Ağlıyordu.

Asılır mı? Olur da biri evine bayrak asar mı aceba? Bunca kan ve göz yaşı arasında bayrak için ağlayan birinin hıçkırıklarını kim duyardı.

Türk Evladı Bayrak As: "Bunlar bayrak faşisti" saldırılarına muhatap oldu. O yazıyı dizgi servisine götüren genç gazetecinin, birkaç gün sonra bindiği belediye otobüsü Galata köprüsünün üstüne geldiğinde gözlerine inanamadı. Haliç'in sağında solunda, gelinlik sandığından yeni çıkmış pırıl pırıl bayraklar asılmıştı.
Ağlıyordu.


Aradan bir kaç hafta geçtiğinde o cılız ses dalga dalga yayıldı Türkiye'nin her köşesine, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bir genelge yayınlayarak "Yırtılmayan, solmayan ve çok uzaktan görülebilecek bayraklar" asılmasını emretti tüm gemilerine.
Bunu çok sayıda kamu kurumunun yazıları izledi. İstanbul'da birbiri ardına yükselen çelik bayrak direklerinin en büyüğü boğaz sırtlarında hiç dinmeyen bir rüzgara karşı dikildi.


"Bayrak faşistleri" dönemin medyasına bol bol malzeme oldu. Evler, iş yerleri artık bir bayram kutlaması beklemeden bayrak asmaya başladı.
Bayrak onlarca gazetecinin köşesine yerleşti. Bir avuç hainin hevesi kursağında kaldı. Türk Evladı, bir gazetenin sütunlarından haykıran cümleleri kadını kızı, amiri memuru, komutanı eri, yüreğinde duydu. Bayrak astı.

Türkiye'nin kalbine saplanmak istenen hançer sahibinin kursağına saplandı. Bayrak düşmanlığı Türk milletinin varlığına düşmanlık bileyenlerin her fırsatta sarıldığı silah oldu. Her seferinde Necdet Sevinç Ağabey''n o sözü tekrarlandı akıllarda.

Türk, Türk Bayrağı'nın düşürülmek istendiği hale bakıp ağlamadı bir daha, taa ki, Necdet Sevinç Ağabey'in bayrağa sarılı tabutu, Fatih Camii'nin küçük kapısından sonsuzluğa uğurlanana kadar. O gün o bayrak ağladı.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.