Bir vuslat arzusuyla yanıp tutuşan gönüllerine, ancak bir Mekke ziyareti şifa sunabilirdi. Dinmez bir aşkın kanatlarında Mekke’ye uçtular.

Kabe’nin dizi dibinde dua ederlerken, artık dünyanın mevcudiyetinin onlar için bir anlamı yoktu. Bütün yeryüzü gözlerinin önünde, varlık sahnesinden silindi. Bir başka alemi; o nihai alemi adımlamaya başladılar.

Çevrelerinde iç ürpertici bir manzara... Herkes abdestli, herkes kıyama hazır...

Ve herkes beyaz...

Binlerce insanın aynı anda, aynı kıbleye yöneldiği bir mekanda, kadının aklına Hacca gitmek için başvuruda bulundukları gün geldi. Görevlinin uzattığı kağıtlara isimlerini yazarlarken, kur’ada kendilerinin çıkıp çıkmayacağı umurunda bile olmamıştı. Gidiş vizesini bambaşka bir makamdan talep etmişti o... Rabb’ine;
“Ben senin listene yazdırdım adımı. Hacca gönderip göndermemek de sana kalmış.“ diye yalvarmıştı. Bu hatırayla beyazlaşan yüreğinin temizliğinde eşinin gözlerinin içine mutlulukla baktı.

“Melekler bize acıdı.“ dedi. “Vizemizi verdiler ki, sonunda buradayız.“ Beraberce Kabe’nin eteklerine dokununca, sanki onunla birlikte göklere yükselecek gibi oldular.

*     *     *

Vahdet şuurunun sürekliliğini temin açısından Kabe’nin varlığı hakikaten çok önemliydi. Aslında burada geçirilen her saniyede Müslümanlar Harem’in avlusunda dolaşmıyorlar; güven içinde Berzah Vadilerini adımlıyorlardı. “Keşke yaşamlarının her anında bu birlikteliklerini koruyabilecek güçte olabilseler.” diye düşündü kadın. Tıpkı asırlar öncesi gibi.

İki gönlü güzel genç, mutluluğun hikayesini tavaflarıyla yazmaya çalıştıkları bir gün, bu rahmet sağanağından nasiplenirlerken, bir ihtiyarın nurani çehresinden etkilendiler. Yaşlı adamın çevresi hayli kalabalıktı. Davudi sesiyle yorumladığı Kur’an ise harikuladeydi. Uzun cübbesi ve sarığıyla insana bir cemaat lideri olduğu izlenimini veriyordu. Mescid’i Haram’ın merdivenlerine oturup, onlar da hayranlıkla okunan ayetleri dinlemeye koyuldular.

İhtiyar daha sonra dualar edip, Kabe dışına doğru yönelince, bağlıları da arkasından onu takip ettiler. Bu yaşlı adama gösterilen aşırı edep ve saygıdan etkilenen kadın, mübarek mekanda bu ihtiyarın duasını almayı bütün kalbiyle diledi. Eşinin elinden tutup,  efendi kişinin yanına koştu.

“Sözleriniz gönlümüzü ferahlattı efendim. Bizim için de dua buyurur musunuz? “

Yaşlı adam derin bir uykudan uyanırcasına, kafasını kaldırıp, bir süre cevap vermeden onları süzdü. Kıyafetleri inançlarına hiçbir aykırılık teşkil etmeyen gençleri küçümser bir edayla uzun süre baktı onlara. Kadına cevap vermeye üşenir gibi;

“Sen!“ dedi genç adama.  “Sen sakal bırakırsan, eşin de çarşafa girerse, işte size ancak o zaman  dua ederim. Kıyafetleriniz İslam’a uygun değil!“


Bütün hayatlarını hep Kur’anın ruhuna uygun bir halde geçiren karı koca, ihtiyarın bu sözleriyle, sanki yüksek bir kuleden aşağı ansızın düşüverdiler. Böyle bir hoşgörüsüzlüğün mazeret ve bahanesi yoktu. Üslup o kadar inciticiydi ki. Onlar ne niyetle gelmişlerdi?  Vahdet hasretiyle… Dua isteğiyle…  Oysa meselelere kör gönülle yaklaşan gururlu bir insan tarafından,  şu bereket dolu iklimde kendilerine ne ikram edilmişti? Kadın kalbindeki olumsuz hislerini, yaşlı bir zata ifade edememenin çaresizliği içindeyken, eşi onun ellerini tuttu. Onun gözünde imana giden yol, başka insanların zahiri arzularından geçmiyordu.

“Gel!..“ dedi eşine. “Esas Sultan’ın huzuruna varıp, edep içinde dua edelim. Benim gözümde imana giden yol, başka insanların zahiri arzularından geçmez.”

Yaşlı adam yüzünün nuraniyetine yakışmayan bir tavırla, onlara duygusuzca baktı. Hiç pişmanlık hissi duymadan... Bu beyaz yüzlü müslümanların incinmişliğine aldırmadı bile. Gururlu bir tavırla, hürmette kusur etmeyen müridlerinin arasına daldı.

20. yüzyılın sonlarını kasıp kavuran cehaletten herkes nasibini alıyordu demek. İki genç, b e y a z l a r ı n   huzur sunan güzelliği gölgelenmesin diye yeniden Kabe’nin yanına koştular. Cennet bahçelerinden bir bahçe olduğu müjdelenen mekanda kendilerinden geçerek, tövbeleri kabul edeceğini vaad eden Sonsuz Rahmet Sahibi’nin önünde secdeye kapandılar. O Sahip ki; kula merhamet ve güzellik bahşetmesi için yalvarılacak makamların en yücesiydi. Binbir nüktelik ve incelikle vahiylerini  insan ruhuna tecelli ettiren, En Hoşgörülü’ ye dua ettiler. Samimi yüreklerin  b e y a z l ı ğ ı,  ebediyyen korunsun diye…



                                                                                                       




                           



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.