Melâhat Ürkmez

Modernite-postmodernite; ve hatta evet evet, post-post modernite derkeeeeeeeeeen, bu başkalaşma süreci ve/veya fenomeni âdeta her şeye ve her bir yere konulan bir dinamit mi oldu acaba?

 Altüst olan tüm değer yargıları bir kasırga ki, tüm bakış açılarındaki temel değişiklikler, yeni paradigmalar sağanağında değişen bir dünya, hayat/hayat şekli...

 Bütün değer yargıları allak bullak olmuş ne kadar sistem varsa, sistemsizliğe dönüşmüş. İnsan denilen nesne sanki bir cıvata gibi, bir meta olarak algılanıyor ise artık gerisini siz düşünün. Kocaman bir köyü yani küreselleşmeyi de bunun yanına koyarsak ne hâle geldiğimizi siz hesaplayın.

Bütün, parçaları mı; parçalar, bütünü mü yutacak?

Ayrışmacılık, farklı olmak, farklı düşünmek elbette bir zenginliktir, bir nüans çıkıntısıdır. Ne var ki bu zenginlik, karşılıklı sevgi ve saygıyla oluşurdu.

Şimdi farklılıklar birbirini yok etmek için kendi zehrini içinde mi taşıyor? Yok mu buna bir panzehir?..  Yoksa cahiliye dönemine geri mi döndük. Kabile hayatına geri dönüş mü başladı. Halbuki İslâm geldi bâtıl zâil oldu.

Etnisite, mezhep farklılıkları... Bunlar "tolerans", "müsamaha" denilen, "öteki" olarak görülmeyip herkesin düşüncesini saygıyla karşılama seviyesinde bulunmak bir insanlık ideali hâline gelince, âdeta insan olmanın şartı olunca gerçek özgürlük ve demokrasi ortamı kendiliğinden doğacaktır. Unutulmamalıdır ki, toplumun huzuru, bireyin huzurudur; bireyin huzuru da toplumun huzurudur. Aydın olmak onuru da burada başlar. Ancak, binlerce kitabın içinde kalan insan böyle bir seviyeyi temsil etmedikçe beyinlerdeki o bilgi ve kültür bir hazine olmaktan çıkar, bir hamuleye dönüşür.

Koca Yunus asırlar öncesinden, "İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsen / Bu nice okumaktır" diyerek insanın kendini inşasının ilimle olacağını belirtmiş, ilmin beyinde bir yük olarak bulunmasının ne büyük faciaya sebep olacağını, günümüz moda deyimiyle, "İlim, insanı önce kendi bünyesinde dönüştürmelidir" Yani insanı, "kendisi" kılmalıdır. Özgüven dolu, onur dolu, söylediğine inanan; inandığını söyleyen, duygu ve düşüncelerinden emin bir insan, vakur insan... İşte vakarın ve onurun da adı ve tanımı bu değil midir?

Toplumun çekirdeği olan ailede yetişen bu insanlar topluma atılmış bir bomba değil, topluma katılan bir fatihtir. Fethi önce kendi nefsinde yapan sonra gönüller fethetmeye çıkan kahramandır. Kahramanların bir başka özelliği de kahraman kalabilmeleridir.

 Bu da çağımızda bilim ve kültürü insanlara sunan, sevgiyi ve insanlığı aşılayan ve topluma bu şekilde hizmet eden gerçek aydınlarla mümkündür. Bizim muhteşem medeniyetimiz de sonuçta bir irfan medeniyeti değil midir? İşte bu irfan ve izan sahibi olmak medeniyetin ve kültür dünyamızın değerlerine yeni ve taze aşılar yaparak sonsuza dek kalacak bir idealin ölmez izlerini bırakmaktır.

Allah, yâr ve yardımcımız olsun.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.