Yazıya başlamadan önce bir aydınlatma yapmak istiyorum. Savaş ile savaşacak kadar savaşa karşıyım.

Kapının zili çaldı. Kapı açıldı ve gelen savaş idi. Savaş, içeri girmeden kimler var diye sordu. İçeride barış vardı. Çocuklar, gençler barışla oynuyorlar ve mutlulardı. Savaş, barış içerideyse ben girmem dedi. Çekip gitti sandık, meğerse dışarıda bekliyordu. Dışarıdaki savaşı içeriden besleyenler oldu. Tırlar dolusu hediyeler gönderildi. Savaşın çocuklarının içeriye girmesine olanaklar sağlayanlar oldu. Onları sevdiler ve herkesin sevmesi için şirin gösterilmeye çalıştılar. Derken bir gün barış bu oyunlar karşısında evi terk etti. Ev artık savaşa aitti. Barışa yürüyen gençlerin ölmesi arzulanan bir evde, savaşlar her daim kalıcı olacaktır. Hoş geldin Savaş!
Türkiye sınırında yaşanılan ve Türkiye’de yaşayan halkı etkileyen önemli gelişmelerin, kısa hikayesi şeklinde bir giriş oldu. Giriş, hikaye temasında olsa da gelişmeler ölüm temasına sertçe selam çakar oldu. Sonuç bölümünde ise görmek istemeyeceğimiz gerçekler oldu.

AKP’nin kurucularından Abdüllatif Şener, Cumhurbaşkanı Erdoğan
için “ Ayakta kalabilmek için ülkeyi savaşa sürükler “ ifadesini kullandı. Ülkede anlamsız bombaların patlaması, sosyal medyada yeni Caps’lerin şekillenmesini sağladı. Bunlardan bir tanesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 400 Milletvekili verin, bu iş tatlı şekilde çözülsün sözü oldu.

Esad yıllar boyunca kendisine muhalif kişilerle mücadele etmek zorunda kaldı. Kendisine düşman olan ülkeler, muhalifleri besleyip silahlandırıyordu. Yıllar boyunca Türkiye haricinde bir çok ülke Esad muhaliflerini yetiştirdi. Son birkaç yıldır Türkiye’de bu ülkeler arasına eklendi. Bunun önemli nedeni Erdoğan ile Esad arasındaki su sızmayan dostluğun bozulmuş olması oldu. Türkiye, ABD ile yaptığı Eğit-Donat Programı doğrultusunda Suriye’ye karşı ılımlı muhalifleri silahlandırmakla görevlendirildi. Esad rejimine karşı yapılan bu program IŞİD’in ekmeğine yağ sürmekten öteye gitmedi.

Acaba amaç, IŞİD’in güçlendirilmesi mi sorusu da bununla beraber gündeme geldi. Çünkü gelişmeler bu doğrultuda olmuştu. Gerçekte ılımlı diye tabir edilen muhalifler, Türkiye topraklarında dilendiriliyor, ucuz iş gücünde kullandırılıyor, kadınları ve çocukları satılıyor ya da en şanslıları ise farklı ülkelere göç edebiliyordu. Aktarılmak istenilen ılımlı muhalif IŞİD miydi de bizim haberimiz yoktu. IŞİD militanlarının rahatça sınırdan geçmesi, askerlerle samimi görüntüleri, özellikle iktidardaki siyasilerin onları şirin gösterir tavırları ve söylemleri, Türkiye’nin kimleri eğitip donattığı, dünya basınının gündemi haline geldi. IŞİD’in yaptığı kanlı eylemler çoğalınca İslam’ın terör ile anılmasından rahatsız olan Erdoğan, onlar IŞİD değil DEAŞ dedi. Sanki kanlı eylem yapanlar artık İslam değil de Budizm savunucusu oldu! İnsanların ölmesinden değil de İslam’ın terör olarak anılmasından rahatsız olması, İslam’ı bu şekilde kullananlardan rahatsız olmaması da o zamanların gündemi haline geldi. İster IŞİD, ister DEAŞ, ister DAİŞ denilsin din kullanılarak katliam yapanların dini sorgulanmalıdır. Onlara destek verenlerin de insanlığı!

Besle kargayı oysun gözünü atasözü bu topraklardan çıkmasına rağmen, hiç ders alınmadığı bir kez daha kanıtlanmış oldu. Zamane siyasilerin ve yetkililerin, dış politikada Suriye politikasını değerlendirirken yaptıkları, arı kovanına çomak sokmaktı. Kapımızı çalan savaş, hep beklenen hatta bazıları tarafından arzulanan misafirdi ve geldi. Şimdi bunun eğlencesini yaşayanlar olacaktır. Timsah gözyaşlarıyla…

Bazı basın organları Suriye’de yaşanılanları öyle bir aktarıyor ki sanırsın Türkiye donanmasının bir ucu Viyana kapısına bir ucu da Cin Seddi’ne kadar dayandı. Ülkede kanla beslenen siyasiler olduğu sürece kaleminden kan damlayan yazarlarında olması, olası.

Beyaz Saray yetkilileri, İncirlik Üssünün açılması için yorum yok açıklaması yaptığına göre İncirlik Üssünün açılması yakındır. Ülke gençlerinin savaşa sürüklenmesi için gerekilen adımlar çoktan atılmıştır. Milletlerimizi ilgilendirmeyen bir savaşa milletçe itiliyoruz. Milliyetçilik senaryosunun ajitasyonları tavan yapmışken siyasilerin çocukları da savaş meydanında yerlerini alacaklar mı? Acaba bu savaşı arzulayan siyasilere oy verenlerin, savaşa katılması önceliktir diye bir yasa çıkartılması gerekir mi? Savaşa hayır diyenlerin, en çokta onların savaşa sürüklenmesi ne zaman son bulacak? Şunlar ölsün, bunlar ölsün diye değil ama savaşı burnumuza sokanların savaşa gitmeleri adil olacaktır. Şey pardon adil olmak bu ülkede yoktu değil mi? Yine gariban halkın evlatları ölmeli, öyle mi? Ne uğruna peki! Ortadoğu’daki petrol yataklarının ABD mi, İngiltere mi yoksa İsrail’e verilmesi için mi? Sırf bunlar için bu halkın evlatları ölecek öyle mi? Bir de bu siyasilere oy verip hala bu siyasileri savunanlar var ya siz bu savaşta çoktan gazi olmuşsunuz, körsünüz!

Yeni Türkiye diye adlandırılarak yapılan siyasetin
, ülke üzerindeki etkisi kötü sonuçlarıyla gün yüzüne çıkar oldu. Son zamanlarda yaşanılanlar, bu adlandırılmanın bir safsatadan meydana geldiğini göstermemekte midir? Yoksa asıl amaçlanan da bu mudur? Masum insanların ölmesi, terörün beslenip rahatça gezmesi, korkuyla yaşanılan ülke haline gelmesi gibi mi? Eski Türkiye’de teröristin polisi evinde öldürdüğünü, siyasi miting alanlarında bombalar patlattığını, çarşıda gezen sivil polise kurşun sıktığını duymuş muydunuz? Yeni Türkiye’ye hoş geldiniz, buyurun soframızda savaş var!
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.