Türkiye'de devrimci hareketin bir analizini yapacak değelim. Son 30 yıllık süreç içerisinde, Türk solunun çağdaş değerlerden kopuşu, dünyayı algılama yeteniğini kaybetmesi yıllardır tartışılan bir konu. Sosyal demokrasiden, sosyalizme mi, yoksa demokrasiye mi geçileceğine karar veremeyen bir CHP, ölümünden sonra bile fikirleri hala net olarak anlaşılmayan bir Bülent Ecevit ve koskoca bir 68 kuşağı 2000'li yılları kimin gözüyle sorgulayacağına karar veremeyen yeni sol hareket.

Türk siyasetini hadım eden 1980 askeri darbesi sol hareketin üstüne ağır bir yük bıraktı. CHP diğer siyasi partiler gibi gerçek adına sık sık tabelalar değiştire değiştire girse de, içerisinde yuvalanan etnik, kürtçü akıma bağımsız hareket edebilecek cesareti verdi,

HP'li, SODEP'li, SHP'li yıllarda Türk solu sudan çıkmış balık gibiydi. Bir grup devleti ve anayasal düzeni düşünerek yıkma girişiminden hapis yatarken, bir başka ekip magazin gazetelerinde köşe yazarlığına soyundular.

Emek-ücret denkleminin içinden çıkamayan ikinci gruptakiler "41 gece masalları", "Kamasutra ve mutluluk yolları" ya da "Sofia Loren'in yatak odası maceraları" gibi belgelsellere yöneldi.

Devrimci Geleneğin kalemşörleri süreç içerisinde yalnızlaştırıldı, sistem tarafından değersizştirme operasyonlarının hedefi haline gelenler de oldu. Susturulanlar içinde vefat edenleri 70'lik devrimciler Kızıldere marşıyla uğurladı son yolculuklarına.
Deniz Gezmiş'in savunmasında uzun uzun bahsettiği Tam Bağımsızlık düşüncesinin Türkiye'nin Tam Bağımsızlığı olduğunu unutan günümüz devrimcilerinin koptuğu gelenek Hopa Sivas Hatay'dan derin bir kavis çizerek Halkların Kardeşliğine sığındılar.
Yersen..

Yediler tabi, kendi baharını cehenne çeviren darbecilerden hesap soramayan yeni yetme siyasiler, 68-78 kuşağının önüne, Saddam ve Kaddafi'yi koyup insanlık adına "Hesap sorun" diyerek çıktı.

Bir zamanlar emeğin, alın terinin yılmaz savunucuları, bugün kıdem tazminatının, iş güvencesinin ne kadar gereksiz olduğunu IMF verileriyle kanıtlamaya çalışıyor. 1980 yılının mayıs ayında yaz tatiline çıkan devrimcilere ise henüz ders zili çalmadı.

Onlar için Apocular hala Maocu bir örgüt. Abdullah Öcalan halen halkların kardeşliği için mücadele eden pratiği eyleme döken müthiş bir devrimci.

Apocular ise geçen süreç içerisinde önce Marksist, ardından Stalinst bir çizgiye geldiğini, son 20 yılda Hitler'e taş çıkartan ırkçı faşist bir örgüte dönüştüğünü hala kavrayabilmiş değiller.

Devrimci dayanışma adına kendi kamplarında silahlı sol Türk örgütlere yer verdiklerini, hatta bazılarının silahlı eğitimine malzeme ve uzman desteği sağladıklarını söylemekten "Devrim adına gurur" duyduğunu söyleyen PKK'lı yöneticiler, bu örgütlerin ergenekon yapılanması içerisinde yer aldığını duyunca derin bir suskunluğa gömüldüler.

Kahvehane tarama geleneğinden, Kahramanmaraş, Sivas cinnetine kadar geçen kanlı süreci Anarşizm pratiğine bağlayanlar "Devrim yolunda her eylem mübahtır" şiarına sığınarak devrimci pratikten taviz vermediler.

Aynı pervasızlık büyük şehirlerde Apocular tarafından yıllar sonra yeniden karşımıza çıktı. Molotoflarla yolcu otobüslerini ateşe veren PKK'lı canilerin eylemini "Demokratik tepki" olarak yorumlayan solcu hödükler çıktı.
 



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.