Son katıldığım bir televizyon programında izleyicilerden biri, “Bugüne kadar şeriatçılar dini siyasete alet ediyordu, bugün de Yılmaz Yunak aynı şeyi yapmıyor mu?” diye mesaj gönderdi.

    Canlı yayında gelebilecek soruların tümüne hazırlıklı olamıyorsunuz; ya çok kıvrak zekalı olmak gerekiyor, ya da tam canbaz! E bu da bu fakirde olmadığı için, “Ben herhangi bir partiye oy istemiyorum; ayrıca etkili veya yetkili bir makamda olur da buradan çıkar sağlamak istiyorsanız bu yaptığınız siyasete dini bulaştırmaktır.” mealinde bir şeyler söyleyerek cevapladım soruyu.

    Bizim küçük burjuvazi bu “ahmaklığa” hâlâ devam ediyor; kendi koyduğu aslında doğru bir kurala yine kendi tam anlamıyla uyarken, İslam’ı bir sömürü aracı haline getirenleri ve Müslümanları uyuşturanları “Bu yaptığınız ayıptır.” diye eleştirmekle yetiniyor. Onların bileceği iş; bu fakir doğru bildiği yönde mücadele etmeye devam edecek tabii ki.

    Bugün Mehmet Faraç’ın yazısını okurken, televizyonda yaşadıklarımı bir kez daha hatırladım.

    Faraç, Güneydoğu’daki bir üniversitenin rektörüyle roportaj yaparken, rektöre “Üniversitede Nurcu kadrolaşma büyük rahatsızlık yaratıyor. YÖK soruşturma açmış, ne diyorsunuz?” diye sorduğunda, rektör, “Ne olmuş yani biz üniversiteye Müslüman da aldık kafir de!” diye cevap veriyor.

    “Kanım dondu.” diye anlatan Faraç, kendi ifadesiyle “saflıkla”, “Üniversiteye gayrimüslim  ya da yabancı bir görevli mi aldınız?” diye sorduğunda, “Yoo.” diye cevap veriyor rektör; “O anlamda söylemedim; yani bizden olanları da aldık, solcuları da!

    “O gün, Cumhuriyet düşmanlığının bağnazlıkta sınır tanımayacağını, demokrasinin ardına sığınanların aslında demokratlara ‘kafir’ diye baktığını bir kez daha gördüm!..” diye hayıflanıyor Saraç.

    “Komünizmle Mücadele Dernekleri” denen CIA karargâhlarında yetişen kadroların Türkiye’ye yaptığı, Faraç’ın bu yazısında da iyice belirginleşiyor.

    Türkiye’de istenen demokrasi nutukları atılsın, “genel algı” sağcıların Müslüman, solcuların “kafir” olduğu yönündedir. Bırakın solcuları, Aleviler bile kafir olarak gösterilip meydanlarda yuhalattırılır bu ülkede.

    Belki de bu fakirin yapmaya çalıştığı şey, ülkemizdeki bu yanlış algının yıkılması yönünde kırıntı mesabesinde bir mücadele olarak algılanılabilir.

    Allah’ın Elçisi, “Bir insanın müminliğini sorgularken yaptığı ibadetlere değil, Dinar ve Dirhemle olan ilişkisine bakmalısınız” mealinde bir uyarı yapıyor. Bu ölümsüz uyarı bugün için de aynen geçerli kuşkusuz.

    Müslüman geçinenlerin “Dolar” ile ilişkisine baktığınızda, Allah’ın o muazzez Elçisi’nin ne dediğini daha net anlayabiliyorsunuz; üstelik bunu bu fakire o mesajı çeken o sevgili seyircinin belirttiği gibi yapmaktan, yani bu iğrenç emelleri için İslam’ı kullanmaktan da geri kalmıyorlar.

    Bu fakirin yaptığı da bu mudur, samimi söylüyorum bilmiyorum. Tekrar gibi olacak ama, tüm yaşamım boyunca hiçbir kimseyi herhangi bir partiye oy vermeye çağırmadım ve yaşamım boyunca herhangi bir partinin kapısından içeri adımımı atmadım. Bu, yani herhangi bir partinin kapısından içeri girmemek doğru bir şey midir bilmiyorum; sadece bir tespitte bulunuyorum.

    Bildiğim bir şey varsa, demokrasiyi yıkmak isteyenlerin, demokratların kendilerine altın tepsi içinde sundukları bu fırsatı çok iyi değerlendirdikleri; solcuları veya kendilerinden olmayanları “kafir” olarak nitelemekte zerre kadar tereddüt etmemeleridir.

    Ben kendi adıma konuşuyorum: “Sol”un en uç kesiminde biriyim ve Müslümanım elhamdülillah.

    Hangi partiye yakın olduğuma gelince…

    Vatanseverim, Vatan’ımı her şeyden çok seviyorum. Meseleye bu açıdan baktığınızda MHP’ye ve İşçi Partisi’ne yakın bulabilirsiniz beni.

    Sosyal demokratların altı okuna saygım sonsuz. Bu açıdan baktığınızda CHP’ye -tabii eski CHP’ye- yakın bulabilirsiniz.

    Allah’a binlerce kere şükürler olsun ki sosyalistim. Meseleyi bu açıdan ele aldığınızda İşçi Partisi’ne ve TKP’ye yakın bulabilirsiniz beni.

    Yine Allah’a binlerce kere şükürler olsun ki Müslümanım. Bu da beni Saadet partisi’ne, Halkın Sesi Partisi’ne ve AKP tabanına yakın yapar.

    Hiç kuşkusuz antiemperyalistim. Bu durumda İşçi Partisi’ne, eski CHP’ye, Saadet Partisi’ne, Halkın Sesi Partisi’ne, MHP’ye yakın bulabilirsiniz beni.

    Ülkemin bölünmesine karşıyım. Yine İşçi Partisi’ne, eski CHP’ye, MHP’ye, Saadet Partisi’ne, Halkın Sesi partisi’ne ve diğer bazı oluşumlara yakın bulabilirsiniz beni.

    Meseleyi böyle koyduğunuzda, karşınıza ortalama bir Türk vatandaşı çıkar; aynen bu fakirde olduğu gibi.

    Ben, sokaktaki herhangi bir vatandaşı temsil ediyorum:

    Müslüman, antiemperyalist, Vatansever, fakir fukaradan yana, Ülkenin bölünmesine karşı; ve -anlatması uzun sürecek birtakım nedenlerle- adı şimdilik böyle konulamasa da antikapitalist…

    Ortalama bir Türk vatandaşı yani…

    Solcuları o melun profesör gibi “kafir” olarak görmeyen, antiemperyalist olduğundan hiç kuşku duymadığım Müslümanları “yobaz” olarak nitelendirmeyen, Vatan’ın bölünmez bütünlüğünü savunanları “ırkçı” olarak algılamayan, fakir fukaranın hakkını savunanları “Allahsız komünist” olarak yaftalamayan…

    İddia ediyorum, beyni birtakım yollarla iğdiş edilmemiş olan her Türk vatandaşı benim gibi düşünmektedir.

    “Ayrılık” aramaya kalktığımızda birbirimizin gözünü oyacak onlarca konu bulabilir, bu konuları saatlerce, günlerce tartışabiliriz; ama Vatan’ın içine yuvarlandığı şu olağanüstü günlerde böyle bir “lükse” sahip olmadığımız kanısındayım. (BOP’u ve bu melun organizasyonun bizi nerelere sürükleyebileceğini düşünün. Bugün Müslüman Libya halkının bombalayanlarla birlikteyiz; yarın Suriye’yi ve İran’ı bombalayacak olanlarla…)

    O kahrolası, o zillet dolu  4 Temmuz 2003 tarihinde askerlerimizle birlikte Vatan’ımızın da başına çuval geçirildiği ve bu çuvalın ipinin emperyalizm tarafından her gün biraz daha sıkıldığı kanaatini taşıyorum.

    Bugünün meselesi hangi etnik kökenden geldiğimiz, hangi mezhepten olduğumuz veya hangi partiyi tuttuğumuz meselesi değildir; bugünün meselesi seri katile (abd’ye) karşı Vatan savunması meselesidir.

    Dini siyasete alet edip etmediğimi gerçekten bilmiyorum; bildiğim şey, kahpe amerikanın Vatan’ımız üzerinde alçakça oyunlar tezgâhladığı ve ne yazık ki bunda başarılı olduğudur.

    Gün, küçük birtakım ayrılıkları büyüterek birbirimizin gözünü oyma günü değil, Vatan’a sahip çıkma günüdür.

    Komünistinden ülkücüsüne, sosyal demokratından sağcısına, mütedeyyininden laikine kadar herkesi Vatan savunmasına çağırıyorum!

    Gün, kahrolası abd emperyalistine karşı mücadele günüdür.

    Gün Vatan savunması günüdür…

    Vatan savunması Müslümanlarla “kafirlerin”(!) ortak hedefi olmalıdır.

    Özelde Türk düşmanı, genelde ise İslam düşmanı olan seri katile karşı mücadele etmek her kesimden, her düşünce sahibinin ortak hedefi olmalıdır.

    Gün, Vatan’ın bağımsızlığını savunma günüdür; çünkü biz birbirimizin gözünü oyarken, bu kutsal topraklar her an emperyalist saldırılara hedef olmakta, her geçen gün bağımsızlığımız elimizden koparılıp alınmaktadır.

    Gün, “bedel ödeme” günüdür, gün, “emanete sahip çıkma” günüdür; gün, birtakım ayrıntılarda anlaşmazlık çıkarıp emperyalizmin ekmeğine yağ sürme günü değil, “abd’ye karşı Vatanı savunma” günüdür.

    Gün, “yoksulun çığlıklarının, Vatanseverlerin çığlıklarına karışması” günüdür.

    Gün, seçimlerde kime oy vermiş olursak olalım, abd emperyalizmine karşı birlik içinde direnme günüdür.

    Tüm Vatanseverlere selam ediyorum.

    Allah’a emanet olun…


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.