Dış politikada tehlikeli gidişat


Türkiye, kuruluşundan beri kendisini Batı dünyasının içine konumlandırmaya çalıştı. Bu uğurda onlar adına savaşa da girdik, şehitler verdik. Hep ABD ve Avrupa’nın peşinde koştuk, onlardan himmet bekledik. Onlar da doğu ile batıyı birbirine bağlayan, kıtaların kesiştiği, son derece stratejik konumdaki bu ülkenin kuyruklarına takılıp kalmasından büyük memnuniyet duydular. Çünkü muazzam jeopolitik ehemmiyeti haiz bu ülkeyi rakiplere kaptırmak hiç işlerine gelmezdi. Bu zoraki ilişki şimdiye kadar düşe kalka devam etti ama bundan sonra devam edip etmeyeceği şüpheli. Bunda da suçlu, kesinlikle Türkiye değil.

Avrupa Birliği’nin tam üyelik için türlü bahanelerle onlarca sene bizi sürüncemede bırakması bir yana, ABD de burnumuzun dibinde sınırları değiştirme ve kendisi için kukla devletler oluşturma gayretkeşliği içinde. Türkiye’nin, komşularının toprak bütünlüğüne kast edenler ve terör örgütü PKK’nın uzantılarıyla kirli ilişkiler kuranlarla ittifaka devam etmesi mümkün değildir. ABD ve Avrupa’nın darbecilere alenen kol kanat germesi de ittifakı müşkül hâle getiren diğer husustur.

Bir de şu gerçek var: Artık eski Türkiye yok. Başkalarının güdümünde, kolayca yönlendirilebilen, küçük ve fakir ülke gerilerde kaldı. Şimdi kabuğuna sığmayan, iktisadi büyümesiyle kıskandıran, dünya devlerine kafa tutan, cihanda hak ettiği yeri elde etmeye çalışan, mazlumlara sahip çıkan bir Türkiye var. İşte Batı’yı rahatsız eden de budur. Büyüyen, güdümlerinden çıkan, kendilerine rakip olan bir Türkiye istemiyorlar. Bu husustaki hazımsızlıkları, referandum kampanyası sırasında açıkça gün yüzüne çıktı. Referandum sonrasında anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin dizginlerini kırma ve kontrollerinden iyice çıkma ihtimali onları çıldırttı.

Yıllarca rantını yedikleri demokrasi, insan hakları ve ifade hürriyeti gibi değerleri ayaklar altına aldılar ve Türk bakanlara kampanya yapma izni vermediler. Yalnız, çirkin yüzleri ortaya çıkmış, zalim duruma düşmüş ve “evet” oyları da artmışken bence iş bu raddede bırakılmalıydı. “İstemeseniz de geliriz, hadi engel olun da görelim” efelenmeleri; Hollanda, dışişleri bakanımızın uçağına iniş izni vermeme edepsizliğini yapmışken bu kez kara yoluyla gidilmesine çalışılması gereksiz mağduriyetlere ve iplerin iyice kopmasına yol açtı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapılan rezilliklere tepki olarak, “Siz böyle devam ederseniz dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Batılı sokağa adım atamaz” ifadesi de maalesef suistimallere fırsat verecek talihsiz bir açıklama oldu. Artık Batı dünyasıyla aramızdaki tüm köprüler büyük ölçüde kopmuş vaziyette.

Pek dostluklarını görmediğim Batı ile ilişkilerin kesilmesi şahsen beni hiç rahatsız etmiyor ama ciddi şekilde endişelendiriyor. Sebebi ise özellikle ABD’nin tarihinin sayısız darbe ile lekeli olması. Bunlar kontrol edemedikleri yönetimleri darbe ile devirip kukla yöneticiler getirmeleriyle tanınıyor. Bu teşebbüslerin sonuncusu 15 Temmuz’da NATO tarafından ülkemizdeki piyonları vasıtasıyla yaptırıldı ama Allah’ın yardımı ve halkımızın direnişi sayesinde akim kaldı. Lakin bunlar alışkanlıklarından vazgeçmez. T
ürkiye’yi yeniden kontrol altına almak için fırsat buldukları anda mutlaka tekrar darbeye teşebbüs edeceklerdir. Buna güçleri yeter mi bilmem ama gönüllerinden geçenin, planlarının bu olduğu kesin. Ne diyelim, Allah memleket ve milletimi böyle “müttefiklerden” muhafaza etsin. Böyle müttefiki olanın düşmana ihtiyacı yoktur.

 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.