Son 15 yılda, 460 bin çocuk, “anne” oldurulmuş…
2015’te toplam 602 bin 982 resmi evlilikten 31 bin 337’sinde 16-17 yaşındaki kız çocukları gelin olmuş. Bu sayı, toplam evliliklerin yüzde 5,2’si demek… Çocuğa karsı cinsel saldırı, taciz, tecavüz davalarında artış 2008-2013 arası yüzde 400... Tekrar ediyorum yüzde 400!
2008’de 7 bin 500, 2009’da 13 bin 812, 2011’de 18 bin 334…
Son 10 yılda taciz ve tecavüze uğrayan ve adli mercilere yansıyan çocuk sayısı 250 bin.
Peki ya ensest denen ahlaksızlık… Bu konuda herhangi bir istatistiğe ulaşamadım. Bir varsayıma göre oran çok yüksek. Yüzde 40. Kabul edilebilir gibi değil. İnanılır gibi hiç değil.Utanç verici.
Türkiye Ensest Atlası'nı çıkaran Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’ye göre ensest, bir hastalık durumu değil, içe kapalılık ve irade sorunu. Güllü, ensest konusunda Türkiye’nin çok temiz bir karnesi olmadığını söylüyor. Üstelik yüzde 90’ı müslüman olan bir ülkede, muhafazakar yapının planlı bir şekilde benimsetilmeye çalışıldığı bir dönemde taciz, tecavüz ve ensestin bu denli artışını doğru tahlil etmek zorundayız bundan böyle.


Özellikle engelli (ki bu durumda ensest çok daha fazla)veya savunmasız kız ya da erkek çocuklarının birinci derecede aile bireyleri tarafından ensest ilişkiye zorlanması, okul, kurs vb. yerlerde öğretmenleri tarafından taciz ve tecavüze maruz kalması,  kız çocuklarının baba, abi, amca, dayı ve hatta dedeleri olan birinci derece akrabalarından hamile kalması, hatta işlenen suçların ortaya çıkmaması için ailelerin ortak kararıyla katledilmesi ya da fiili işleyen tarafından öldürülmesi, insanlığın, ahlaksızlığın sınırını zorlayan olaylar.
 
Edindiğim rakamlar güncellendiğinde belki çok daha vahim bir tablo çıkacaktır karşımıza..Tabii bu istatistikler sadece resmi kayıtlara geçenlerden... Yani buzdağının görünen kısmı. Kalanını görmediğimiz, bilmediğimiz için yok sayıyoruz.
Nereye getirmek istiyorum? Son günlerdir magazin boyutunda gündemi meşgul eden sunucu ve yeğeni arasındaki kabul edilemez ilişkiye.


Toplum, olay karşısında kin ve nefretini en galiz kelimelerle kustu sosyal medyadan… Hükümetin ilgili bakanı davaya müdahil olacağını açıkladı. Hatta toplumun hassasiyetleri de gözetilerek yargılanarak ceza almaları gerektiğine kadar gelindi. Ve en nihayetinde diyanet iki kelime laf edebildi ve dedi ki:“Bu ilişki afettir.“


Evet, ahlaki boyutuyla toplumu ciddi  biçimde rahatsız eden olay nedeniyle taraflar, aldıkları tepkilerle cezalandırıldı. Tepkimizi gösterdik, görevimizi yaptık, rahatladık değil mi?


Siz öyle sanın…


Kişiler ruh sağlıkları, karakterleri, ahlaki ve dini değerlerinin yeterlilikleri tartışıladursun  tek gerçek,  reşit ve akli yeterliliklere sahip iki kişi olarak ahlaken ve dinen yasaklanan bir  fiili bilerek ve isteyerek, kendi rızaları ile işlemiş olmalarıdır.


Bu durum  olaya karşı olan tavrımızı esnetmez ancak yazının girişinde bahsettiğimiz fiiilerin, yine ahlaken ve dinen yasaklanan,reddedilen, suç kabul edilen, hatta mağdur tarafın çocuk  olması, engelli olması,taciz ve tecavüzün rızası dışında gerçekleşmiş olması, ruhen ve bedenen telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurmasını nasıl tarif edeceğiz?
Gündemdeki olayı “afet” olarak niteleyen diyanetin bu durum için açıklaması bana göre “kıyamet” olmalıydı ancak şimdiye kadar yaşanan hiçbir olayda bu ve benzeri kelimeler duymadık…Yazık..


Bu ilişki toplumu rahatsız etti. Ancak çocuklara karşı işlenen cinsel suçların ve ensestin, toplumun tüm kesimlerini bu olaydan daha fazla rahatsız etmesi ve yaralamış olması gerekmez miydi?

Enseste karşı hassasiyetimiz bu denli yüksekti de kamuoyuna yansıyan üstelikte mağduru çocuk ve engelli çocuklar için toplum olarak neden  bundan daha sert açıklamalar, tepkiler, protestolar gelmemişti? Neden suçun işlendiği bölgede kaldı tepkiler, ülkenin dört bir yanına yayılmamıştı? Neden “Kadın cinayetlerine son” sloganı kadar “enseste son”sloganı duymuyoruz?Neden bu ülkenin adalet, içişleri, aile, milli eğitim,diyanet bakanları, emniyeti, hukukçuları, eğitimcileri, psikologları ve STK’ları bu konuda ortak bir çalışma yapmıyorlar.


Kimse elini taşın altına sokmak istemiyor.

Neden?

Çünkü bu konu neredeyse bir tabu. Konuşmuyoruz. Konuşmaktan kaçıyoruz. Konuşmadığımız ve çözüm için adım atmadığımız sürece utancımız olmayı sürdürecek. Utanıyoruz ancak şöyle bir gerçeği de es geçmeyelim. Bana göre suç mu, değil mi konusunda sanki kafamız da biraz karışık gibi.


Nedenini siz sormadan açıklayayım..

Çok spekülatif gelecektir, farkındayım ancak bu ülkede şu cümleleri eden adamların hala elini kolunu sallayarak etrafta dolaştığını da unutmayalım. Ensest ve bu sözler arasında bir ilişki kurmayı aklımdan bile geçirmek istemiyorum.


Diyanet'ten fetva: “Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil”!
Furkan Vakfı Kurucusu Alparslan Kuytul:Annen de olsa, diz kapağının üstü tahrik eder.”
Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız:” 6 yaşındaki çocukla evlenilebilir.” Ki bu adamın sözleri savcı tarafından düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmişti.


Nasıl yani?


Bu sözlere kızdık, öfkelendik ancak yeteri kadar tepki gösterdik mi? Toplumu, devleti harekete geçirebildik mi? Hassasiyetimiz ölçüsünde baskı kurabildik mi?

Hayır…

İşte bu yüzden kafamız karışık. Düşüncesine bile dayanamadığımız bir konu lehine  çıkıp birileri uluorta konuşurken biz sesimizi yeteri kadar çıkarmadık. İşte bu yüzden ikiyüzlüyüz, kötüyüz.
 
Bu sözlerin sahipleri de, taciz,tecavüz, ensest mağdurları ve suçluluları da kısa bir süre için hayatımıza girdi ve çıktı. Çözüme yönelik ne toplumun baskısı ne de yasa koyucuların çabası olmadı.


Çaba deyince aklıma geldi. Bu suçları bir nebze hafifletmek ve mahkemelerin işini kolaylaştırmak için olsa gerek rıza yaşını 12’ye çekmek gibi ürkütücü girişimler olmadı değil. Vahametin sonu yok ki….


Sonuç olarak, bir haftadır gündemimizi meşgul eden bu olaya karşı verdiğimiz tepkinin milyonlarca kat fazlasının üstte bahsettiğimiz olaylarda da vermiş olsaydık, toplum olarak dürüstlüğümüze ve samimiyetimize bir nebze inanacaktım. Mağdurları haklı olmasına rağmen belli ki intikam amacıyla kamuoyuna servis edilmiş bu olay, kişilerin yaşı, sosyal statüleri, fiili rıza dahilinde gerçekleştirmeleri vs.nedeniyle kendilerinin ayıbı, ahlaksızlığıdır. En çok kendi ailelerini utandırır, etiketler, yaralar ve parçalar. Öyle de oluyor nitekim.


Oysa çocuklarımız bizim yanımızda  savunmasız özellikle engelli çocuk ise tamamen savunmasızdır. Çocukların en sevdikleri, en güvendikleri kişilerce, kendilerini güvende  sandıkları evlerinde taciz ve tecavüze uğraması ise hepimizin derdi, acısı, ayıbı ve utancıdır..

Hepimizi insani, ahlaki ve vicdani olarak derinden yaralamalıdır. Ancak her nedense olayların üstü kapanıp gidiyor. Biz bugün hala bu konuları konuşmuyor, mağduriyetlerin önlenmesi için elimizi taşın altına koymuyor, üstüne üstlük mağdurlar yerine suçlular lehine çözümler üretilmesine de sessiz kalıyorsak, gerçekten “ikiyüzlüyüzdür, kötüyüzdür” demektir.


Bu nedenle, toplumun sanki ensest olayıyla ilk kez karşılaşmışcasına  olaya değil de kişilere  saldırısı ikiyüzlülüktür. Eğer hepimiz bu ve benzeri olaylar karşısında bugüne kadar dürüst ve kararlı davranabilseydik, istatistiklere konu çocuklardan, engellilerden bahsetmeyecektik. Ve bugün belki de şu anda herhangi bir yerde savunmasız bir  çocuk daha vahimi  engelli bir çocuk yakınları tarafından tecavüze uğruyor olmayacaktı.
İçinizi çok acıttı değil mi zaten öyle olması gerekiyor…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.