EŞYANIN CAZİBESİ


Prof. Dr. Ali Osman Özcan


    Eşya, şey sözcüğünün çoğulu olup nesne ve cansız varlıkların tümünü kapsar. Çeşitli amaçlarla kullanılan insan yapısı, taşınabilir ve taşınamaz türünden nesnelere gönderme yapar. Eşya, insan ihtiyaçlarını karşılayan nesneler olarak da tanımlanabilir.
Dolayısıyla tüketim toplumunun vazgeçemeyeceği bir kavramdır. Eşyalar tüketilmek için vardırlar. Ancak ölünün topladığı eşyalar dirilere yetmez. Mete Han'ın oğlunun hizmetine giren Çinli Yüeh, bir rapor hazırlar.
Bu rapor eşyanın cazibesine tutulan Hunların nasıl dejenere olduğunu çok güzel açıklar. Gumilev'in selenge yayınlarından 2006 yılında yayımlanmış Avrasya'dan Makaleler I adlı kitabının 401. sayfasında verilen Yüeh'in raporunda şunlar vardır:

Hunların nüfusu bir Çin şehrinin nüfusuna bile denk değildir. Fakat onlar farklı giyim kuşam ve yeme içme konusunda Çinlilere bağımlı olmadıkları için güçlüdürler. Şimdi ise "Ey Yabgu, siz adetlerinizi değiştiriyor, Çin eşyalarından hoşlanıyorsunuz. Eğer Çin, elindeki eşyaların onda birini gözden çıkarır, satmaya razı olursa bütün Hunlar tek tek han hanedanı tarafına (Çin) tarafına geçerler. Siz Çin'den ipekli kumaşlar alarak, halkın üzerindeki elbiseyi çıkarıp onları giydirin. Sonra da dikenli bitkiler arasına salıp böylece bunların kürk ve deri elbiselerin tutamayacağını gösterin. Çin'den gıda maddesi alın; ama onu kullanmayarak kaşar peyniri ve sütün onlardan daha üstün olduğunu gösterin".

Daha sonra raporla ilgili olarak Gumilev kendi görüşünü dile getirir. "Yüeh'in hazırladığı programa kulak asılmadı. Yabgu, geleneklerin bozulmasının müsebbibi olduğu kadar ekonomi ve hayat tarzının da değişmesine yol açtı. Eşyanın cazibesi Hunları giderek daha fazla tüketime sevk etti ve neticede hayat tarzları değişti. Fakat bu tür değişimlerin neticelerinin görülmesi için çok beklemek gerekmeyecekti. İki-üç nesil (50-75 yıl) sonra hepsi neredeyse dejenere olmanın kucağına itilmişti. Hunların çok sevdikleri ürünler Çin'den akıp giderken tabii olarak bu kanalın daha da genişletilmesi istekleri yükselmeye başladı. Bunun sonucu Hun halkı kılıçtan geçirilmiş ve ortadan kaldırılmıştır". Yüeh'in bu uzak görüşlülüğünü 700-800 yüzyıl sonra Bilge Kağan'da destekler nitelikte abideleştirmiştir. Lükse düşkünlüğün bir milletin geleceğini kararttığını Çinli bilge çok önceden görmüştür. M.Ö. I. yüzyılda Hun imparatorluğu ortadan kalkmıştır.

Günümüzde "sanayi devleti" diye adlandırılan devletler eşya bakımından zengin devletlerdir. Bu devletler ürettikleri eşyaları ihraç etme zorundadırlar. Üretken devlet kavramı yerine tüketim toplumu kavramını kullanarak eşyanın çekiciliğini zihinlere kazımaya çalışmaktadırlar. Türkleri çok iyi tanıyan Yüeh, milletin alışkanlıklarıyla ve gelenekleriyle diğer kültürlerden ayrıldığını fark etmiş ve bunu Hun yabgusuna rapor hâlinde sunmuştur.
 Ülkemiz yöneticileri milleti tasarrufa çağırırken lükse düşkünlüğü azaltma peşindedirler. Lâkin zenginler daha fazla eşya tüketme peşine düşmüşlerdir. Önemli olan eşyanın tüketimi değil, eşyanın üreticisi olmaktır. Eşyanın baştan çıkarıcı, ayartıcı etkisi vardır. Ancak eşya düşkünlüğü eşya üretenler için "Parçala, böl ve yönet!" ilkesinin temeldir. Yüeh'in raporu milletin tarihsel belleğindeki küçük bir tortudur. Hunlar eşya yüzünden parçalanmış, bölünmüş ve yok edilmişlerdir.

Tüketicilik söyleminin taktik ve stratejilerini kavrayarak bu söylem polislerinin yönettiği ortamı çok iyi kavramak ve söylemin gerisini anlamak önemlidir. Milletimizin anlayan insana değil, yenilik getiren ve yenilik yapan insan örneklerine ihtiyacı vardır.
Milleti tüketime yönlendirmek marifet değildir. Yenilik getiren ve yenilik yapanların üretken insanlar olduğu da iyi bilinmelidir. Kültürel geleneğimizde İstiklâl harbimizdeki insanlar tüketim peşinde değil, varoluş mücadelesini eşyanın cazibesine kapılarak yapmamışlardır. Tüketim toplumunda reklamlardaki psikolojik söylem tufanı altında yol bulmak gerçekten zorlaşmaktadır. Lüks düşkünlüğü tasarruf düşüncesini boğmakta, insanımız tembelleşmekte, rahatlığı tembellikle özdeşleştirmektedir. Hazıra konma ve köşe dönme tutumu insanımızı baştan çıkarmaktadır. Yenilik yapıcı ve yenilik getirici toplumsal söylemlerin ahlaki davranışla ilişkisi gözden kaçırılmamalıdır.

Milletimizin şimdiki ve gelecekteki umutlarını biçimlendirmek için tüketim toplumu, rekabet toplumu, sanayi ötesi toplum varsayımları yol gösterici olamazlar. Milletin şimdiki ve gelecek zamanla ilgili umutlarını biçimlendiren bilgi üretici ve yaratıcı gelenekleri oluşturmak üst düzey yöneticilerin uzak görüşlülüğüne bağlıdır.
Beyaz yakalı meslekler yerine mavi ve sarı renkli elbiseler giyen mesleklerde çalışanları yüceltici kavramlar gerekmektedir. Normal olarak geçinebildiği hâlde kendini yeni yoksul tipi olarak tanımlayan dilenci mantığıyla lükse düşkünlükten kurtulmamız mümkün değildir. Lükse düşkün insan tipi yerine başkaları için lüks eşya üreten sosyal mevziler oluşturucu önlemler alma zamanıdır. Geçmişin toplumsal özlem, umut ve ülkülerini tüketim toplumu, rekabet toplumu, tarihsiz toplum, evrensel toplum vb. öykülerle gerçekleştiremeyiz. Toplumsal zekâmızın pratik, teknik ve kuramsal yönlerini en üst düzeyde etkin kılarak toplumsal mevzilerin emrine vermek olumlu bir siyasi amaçtır. Eşya, kullanmak içindir, âşık olunmak için değil!


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.