Ya da Selanik, Drama ve Kavala’ya 90 yıl sonra gemi ile seyahat

samilkucur@gmail.com

Eski Osmanlı topraklarına yolculuk yapan torunların, terk ettirilen 5 asırlık Türk topraklarına seyahat. Yani Selanik, Kavala ve Drama’ya 800 kişinin katıldığı bir deniz yolculuğu. Ya da atalarının kan ve gözyaşları ile bırakmak zorunda bırakıldıkları vatan topraklarına, şimdi daha güçlü ve kendilerinden emin torunlarının yolculuğu.


hüzün ve ümit yolculuğu adını verebileceğim bu seyahat, insan da geçmiş, bugün ve geleceğe ait düşünce ve duygu yoğunluna doğru sürüklüyor.
Yaklaşık bir asır önce, 5 asır önce fetih ile birlikte giden dedelerinin torunları, bundan tam 90 yıl önce ata ana topraklarından zoraki veda ya da sürgünün hüzünlü hikayesi romanlara, şiirlere, ağıtlara, türkülere konu olmuş yıllardır okuna, söylenegelir…  
Kolay değil, tam 500 yıl, Osmanlı Türklerinin fethi ile 1 asır öncesine kadar, adalet, huzur ve güven içinde yaşayan Evlad-ı Fatihan ya da Rumeli Türklerinden olan ve bugün Yunanistan sınırları içindeki Selanik, Drama, Kavala ve Kılkış’a Lozan Mübadelesi’nin 90’ıncı yılı nedeni ile modern bir yolcu gemisi ile düzenlenen seyahat, tarihte unutulmazlar arasında yerini aldı.
1923-24 yılında Türkiye-Yunanistan arasındaki nüfus değişimi kararı ile ikinci bir göç yaşayarak Türkiye’ye muhacir olarak gelen ve Tuzla’da yeni bir hayata başlayan mübadillerin çocukları ve torunları dedelerinin yaşadıkları topraklarda, atalarına ait bir iz ararken, duygusal anlar yaşadı. Türkiye’den Yunanistan’a göç eden mübadil ailelerle karşılaşma anları ise izleyenlerin gözlerini yaşarttı.  
Anadolu’dan 5 asır evvel fethedilen bu topraklara göç eden, bugün Balkanlar olarak adlandırılan Rumeli – Evlad-ı Fatihan dedeler, vatan edindiler bu toprakları. Rumeli denildiği zaman bugün Yunanistan, Makedonya, Bulgaristan, Arnavutluk, Kosova, Bosna-Hersek, Romanya toprakları olarak biliniyor. Asırlarca adalet, güven ve huzur içinde yaşayan atalarımız, Devlet-i Aliyye-i Osman’ın güç kaybetmesi ile bu vatan toprakları birer birer elden çıkan, çıkarken de katliamlar, kıyımlar, cinayetler sürgünler yaşandı. Diğer bölgelerde de kan, gözyaşı ve sürgünler yaşanırken, bugün Yunanistan topraklarında kalan Osmanlı ahalisi de terk etti toprakları, Lozan’a ek madde olarak eklenen bir madde ile Anadolu’daki Rumca konuşan Hıristiyanlar ile bugün Yunanistan topraklarında kalan Müslüman Türk ahali karşılıklı olarak göç ettirildi. Osmanlı  Devleti’inin  Rumeli’ndeki  vatan toprakları, Lozan ile terk ettirilerek Yunanistan’a tamamen teslim edilmiş oldu.


Bu terk ediş ve göçler 90 yıl geçse de anaların babaların anlattıkları hüzünlü ve hasret hatıraları ile kulaktan kulağa yeni nesillere anlatılarak yaşatıldı. Kah hatıralar, kah şiirler, kah türküler, kah ağıtlarda anlatıla gelen, ancak umumi ülkemizde pek bilinmeyen mübadillerin çocukları ve torunlarının kurdukları vakıf ve dernekler, yazılan kitaplar ve çekilen belgeseller ile az da gündeme gelmeye başlamıştı.
Zamanla yıllar sonra göçtükleri topraklara turistik turlar ya da kendi imkanları ile Selanik, Kavala ve Drama ve diğer bölgelere de seyahatler düzenlenmeye başlanmıştı.
Ancak bir tur var ki, ilk düzenlenecek olan bu tur ile ilk defa mübadillerin torunları, dedelerinin geldikleri gibi bir gemi ile hasret çektikleri ve merak içinde oldukları topraklara seyahat edeceklerdi.
Yaklaşık 800 kişi 4 gün sürecek Yunanistan gezisi için gemiyle Karaköy Limanı'ndan hareket etti.


Mübadiller 27 Ekim Pazar sabahı Selanik'e ulaştılar. Gemi limana yanaşırken yolcular Atatürk’ün sevdiği türküleri seslendirdi. Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı ve beraberindeki mübadiller ilk olarak Atatürk Evi'ni ziyaret ettiler. Mübadele döneminde 10 yaşında olan Lütfü Karadağ da Atatürk Evi'ni ziyaret edenler arasındaydı. Türk heyetini Atatürk Evi'nde Yunanistan Türkiye Cumhuriyeti Selanik Başkonsolosu Tuğrul Biltekin karşıladı. Atatürk Evi'ni birlikte gezen heyet, evin bahçesinde bulunan ve Ali Rıza Efendi’nin diktiği rivayet edilen nar ağacının altına, Türkiye'nin yedi bölgesinden özel olarak getirilen toprakla fidan dikti. Lütfü Karadağ, bu seyahate kızı ve oğlu ile katıldığını ve ata topraklarına gemi yolu ile birlikte gelen mübadil torunları için, geçmişe ve bugüne bağlayan bir seyahat olduğunu söyledi.
Mübadil torunlarının bir kısmı dedelerinin ayrıldığı Kılkış'ın Sevindik köyüne gitti. Köyde duygusal anlar yaşayan mübadiller dedelerinin mezarına serpmek için toprak aldı.
Selanik’te Yunan mübadil dernekleri ile Rotana Camii, Kamara, Yeni Camii, Beyaz Kule, Hürriyet Meydanı, Alaca İmaret, Eski Türk Mahallesi ziyaret edilirken, mübadiller Selanik surlarından şehrin panoramasını izleme imkânı buldu. Selanik turunun ardından akşam saatlerinde mübadiller gemi ile Kavala’ya hareket etti.


28 Ekim sabahı Kavala Limanı'na ulaşan mübadil yakınlarını, Kavala Belediye Başkanı Konstantinos Simitsis ve beraberindeki protokol üyeleri ile Drama Valisi Ioannis Xanthopoulos karşıladı. Karşılamada Yunan folklor ekibi oyunlarını sergiledi. Türk heyetini ve mübadilleri limanda karşılayan Kavala Belediye Başkanı Konstantinos Simitsis, "Böyle karşılıklı olarak yapılan gidiş-gelişler birbirimizi daha iyi tanımamıza vesile oluyor. Sizlerin bugün Kavala'da kendinizi evinizdeymişsiniz gibi hissetmenizi, serbestçe dolaşmanızı ve rahat olmanızı istiyorum" diye konuştu. Drama Valisi Ioannis Xanthopoulos ise Türkiye ile Yunanistan arasında yeni bir süreç başladığını belirterek, “Dedelerimiz, babalarımız, anne ve ninelerimiz çok acılar yaşadı. Onların anısına, onlara saygımız gereği dostluğumuzu pekiştirmeliyiz” dedi. Başkan Simitsis, Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı'ya meşhur Kavala kurabiyesi hediye ederken, Başkan Yazıcı da Simitsis'e Türk lokumu hediye etti.
Kavala’da ayrıca Osmanlı döneminden kalan tarihi yapılar da ziyaret edildi. Osmanlı Devleti’nde Mısır Valisi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın evi, imarethanesi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan ve İstanbul Bozdoğan kemerinin ikizi olan Kemer, tütün depoları, Osmanlı Kalesi, medresesi ve Halil Paşa Camii ziyaret edilen yapılar arasındaydı. Bazı mübadiller ise Drama’ya giderek dedelerinin yaşadığı evleri, sokakları aradı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Rumeli'nin en büyük merkezleri arasında yer alan ünlü Drama köprüsü de ziyaret edildi. Bu arada yolculuk boyunca 3 gece, Rumeli türkülerinin hüzünlü, buruk ama bir o kadar da ümit dolu melodiler ile hayata ve geleceğe bağlayan türküleri ile davetlilere unutulmaz anlar yaşatan Süheyla Çolak’ı da burada anmak gerekiyor.  
Akşam saatlerinde Yunanistan'dan ayrılan mübadiller, tıpkı ataları gibi deniz yolu ile İstanbul'a doğru hareket etti. Gemide düzenlenen kapanış töreninde konuşma yapan Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı mübadelenin toplumda bilinmediği gerçeğinden hareketle konuya dikkat çektiklerini belirterek “Geçmişini bilmeyen milletler geleceğine de yön veremezler. Biz geçmiş bilincimizle ülkelerimiz arasında sağlam barış köprüleri kuracağız.” dedi.  Başkan Yazıcı, gezinin gerçekleşmesinde büyük katkıları olan Tuzla Rumeliler Derneği’ne, tüm katılımcılara ve emeği geçenlere teşekkür etti. Rumeli türkülerinin söylendiği gecenin sonunda katkıda bulunan kişi ve kurumlara armağanlar takdim edildi.
Ak Parti İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan ise kendisinin de bir Arnavut kızı olduğunu belirttiği konuşmasında mübadillerin 1923- 1924 yıllarında zor şartlarda, dramlarla dolu bir yolculukla Türkiye’ye geldiklerini ancak bugün büyük ve gelişmiş Türkiye’den, modern teknolojilerle donatılmış bir gemi ile Yunanistan’a gelmenin büyük gururunu yaşadıklarını söyledi.  Kapanış töreninin sonunda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla pasta kesilerek Cumhuriyet’in 90.yılı marşlarla, türkülerle, bayraklarla coşkulu bir şekilde kutlandı.
Tabii ki, İstanbul’a hareket eden geminin gece saatlerinde, güvertede gecenin karanlığında yol alırken, geride kalan eski vatan toprakları ve az da olsa kalan tarihi eserlerin perişan halini de düşünmeden edemiyor insan.  Selanik ve çevre şehirlerindeki Müslüman- Türk ahaliye ait camilerin, medreselerin, konakların, tekkelerin, çeşmelerin yok edilmesi ki, bir tek Müslüman Osmanlı Türk mezar taşının olmaması da ayrıca düşünülmesi gereken bir konu. Tabi sadece, Kavalalı Mehmet Ali Paşa, yani Osmanlı’ya isyan eden ve hayatının sonunda da Osmanlı’dan özür dileyen Paşanın hanımının Kavala’daki mezar taşını hariçte tutarsak… Geziye katılan aile kökenleri de Rumelili olan AB Bakan Yardımcısı Alaattin Büyükkaya’nın gemide yaptığı konuşmasında “Biz bu topraklarda hiç mi ölmedik hiç mi doğmadık? Bizim mezarlıklarımız, bizim izlerimiz nerede?” sorusu da Yunan hükümetinin cevaplaması gereken bir soru. Yok olanlar bir tarafa ama az sayıda da olsa Atina, Selanik, Kavala, Drama ve daha başka eski Osmanlı bakiyesi olan tarihi eserler, restorasyon yapılmayı bekler iken, Türkiye’nin girişimlerine rağmen, ne yazık ki Yunanistan Hükümeti inat ile kendileri restorasyon yapmadıkları gibi, Tika kanalı ile yapılması düşünülen proje teklifleri de geri çevrilmeye devam ediliyor.
Aslında Osmanlı coğrafyasında sadece Rumeli değildi, bu acıyı yaşayan ya da yaşatılan. Ortadoğu, Kafkaslar, Ortadoğu yani tüm Osmanlı coğrafyası ve Müslüman nüfusu.  Gidecekleri ve kendilerine kucak açacak başka neresi olabilirdi ki, bu saldırı ve sürgünler sonucunda Anadolu – Türkiye, Türk milleti onlara kucak açtı.  Ve tabii ki, şu soru da akla gelmiyor değil ! Yani göç-men, neye göre - kime göre? Eğer Türkiye Cumhuriyeti sınırları çizilirken, sınırlar mevcut bugünkü sınırlara göre değil de sınırlar Gümülcine, Üsküp, Deliorman, Priştine, şam, Bağdat, Bakü de Türkiye sınırları içersinde olacaktı. O halde göçmen dediğimiz insanlar da, göç edilen topraklardaki insanlar da aynı dinin aynı milletin mensupları değil mi?  Mübadilleri İstanbul’dan uğurlamak için Karaköy Limanına gelen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu; "90 yıl önce, çok zor koşullarla, yüzbinlerle ifade edilen insanımız mübadil olarak geldiler. Anavatanına gelmenin de güvenini hissettiler. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu güveni veren Türk milletine teşekkür etmek istiyorum" dedi.  AK Parti İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan, yaptığı konuşmada kendisinin de bir Arnavut kızı olduğunu belirttiği konuşmasında , aslında son günlerde ülkemizde tartışma konusu haline getirilen Türk ve Türk milleti ifadelerinin telaffuz edilmesi yerine, özenle ve ısrar ile Türkiye’deki etnik unsurların adlarının dile getirilmesine karşılık adeta bir cevap gibi  ‘ Ben anne ve baba tarafından da Arnavutum. Ama babam bana hep şu sözleri tekrar etti aynen bir vasiyet gibi, ‘Türk doğduk, Türk yaşayacağız ve Türk öleceğiz’ sözleri salonda büyük alkış aldı. Dalyan, mübadillerin 1923- 1924 yıllarında zor şartlarda, dramlarla dolu bir yolculukla Türkiye’ye geldiklerini, ancak bugün büyük ve gelişmiş Türkiye’den, modern teknolojilerle donatılmış bir gemi ile Yunanistan’a gelmenin büyük gururunu yaşadıklarını söyledi.  
Ancak, ne yazık ki bu seyahat sonrasında ülkemizde yaşanan hadiseler, insanı düşündürmeden edemiyor,insan. Vatandan ayrılmanın, sürgünün, kan ve göz yaşı ile geçen yılların yaşandığı topraklara gittiğimiz o seyahat sonrasında, bugün ise bir endişe kaplıyor insanın içini. Bu bir korku değil elbette, ancak tarihi, bu günü ve geleceği iyi okuma ve tahlil edebilme denebilir buna. 1 asır önce yaşanan üzücü hadiselere doğru bir seyir mi yaşanacak endişesi taşıyan sorular ile karşılaşmak ise bir hayli düşündürücü olsa gerek. Milletimiz ve devletimiz adına, üzücü ve telafisi mümkün olmayacak acıların bir daha tekerrür etmemesi temennilerim ile bir sonraki yazımızda buluşmak  üzere.

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.