Kılıçdaroğlu: Senin omurgandan kaygım var

12 Temmuz 2011 Salı 15:52
Kılıçdaroğlu: Senin omurgandan kaygım var







CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "CHP diklenmiş ama dik duramamıştır." açıklamasına tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, "Bize artık konuşmak artık farz oldu. Biz ne dedik. 'İki arkadaşımıza yemin yolu açılana kadar yemin etmeyeceğiz.' dedik. Biz dik duruyoruz. Senin omurgandan kaygım var.'' dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'li milletvekillerinin andiçme sürecinde varılan mutabakat konusunda ''Sayın Erdoğan benim bildiğim insanlar attıkları imzaya sahip çıkarlar, o imza herkesin namusudur. Benim bildiğim kural bu... Namuslu insanlar imzalarına imzalarına sahip çıkarlar. Metin çok açık, hiçbir yoruma yer vermeyecek kadar açık'' dedi.

Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına, Srebrenitsa katliamında yaşamını yitirenleri anarak başlayan Kılıçdaroğlu, katliamının acısını her zaman yüreklerinde taşıdıklarını ve Boşnaklara gönülden destek olduklarını söyledi.

TBMM'de dün farklı bir gün yaşandığını, CHP'li milletvekillerinin andiçmeden geçirdiği iki haftalık sürecin tamamlandığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, ''kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin kamuoyuna açıklanmasının doğru olmadığını, varılan bir mutabakat varsa bunun gereğinin yerine getirilmesi gerektiğini'' dile getirdi.

Andiçme konusunda yaşanan süreçte AK Parti ve CHP yetkililerinin ''masaya oturarak'' mutabakata vardığını ifade eden Kılıçdaroğlu, görüşmelere ilişkin ayrıntı vermediğini söyledi. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''Burada kapalı grup toplantısında da sadece iki cümle okuyarak, beklediklerimizi aldığımızı ifade ettik. Hiçbir yorum da yapmadık. Bütün milletvekili arkadaşlarımız tanıktır. Neden? Çünkü varılan bir uzlaşmanın kendi kuralları içinde yürümesini istiyorduk. Çünkü biz demokrasiyi içine sindirmiş, ikiyüzlü politika gütmeyen bir partiyiz. Çünkü bizim içimiz neyse dışımız da o... Çünkü biz açıkça söyleyeyim, yalan söylemeyi bilmeyiz, yalan söylemekten utanırız. Sayın Başbakan kürsüye çıktı bir sürü laf etti. Yine ses çıkarmadık. 'Olur, siyasettir' dedik ama bugün grup toplantısında kullandığı bir cümle var, bizim için diyor ki 'CHP diklenmiş ama dik duramamıştır'. O zaman konuşmak bize farz oldu.''

-''İRADE BEYANI''-

CHP'nin sürecin en başından itibaren ''İki arkadaşımıza yemin yolu açılıncaya kadar yemin etmeyeceğiz'' dediğini anlatan Kılıçdaroğlu, ''Birinci yalan 'Efendim onlar Meclise gelinceye kadar biz de yemin etmeyeceğiz.' Bu yalanı kim söylüyor? Recep Tayyip Erdoğan söylüyor. Bari bizim söylediklerimizi oku. Okuma yazması var mı, okuduklarını anlayabiliyor mu endişem var. Böyle bir insan bu ülkeyi nasıl yönetir'' diye konuştu.

Pek çok kişinin bu süreçte 'yemin yolunun nasıl açılacağını' sorduğunu, buna da ''irade beyanı olursa yemin yolu açılır'' yanıtı verdiklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Ne demek irade beyanı? Biz de onlar da diyecekler ki 'hapiste kimse kalmasın. Tutuklularda parlamentoya gelip yemin edebilerler. Bunun yolunu açalım'. Bunu söyledik. Bize bir metin getirdiler. Ayrıntıları açıklamak istemezdim ama farz oldu. Dün sabah getirdikleri metin 'Tüm siyasi parti ve milletvekillerinin milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri hususunda azami hassasiyeti göstermeleri gerektiğine inanıyoruz.' Kusura bakmayın bu bizim arzu ettiğimiz irade beyanı değildir. Öğlen oldu. Aynı metin bir daha geldi. Yine orada değişen bir şey yok.

Biz şunu söyledik, bizim söylediğimiz metin, 'Tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM'de olmaları gerektiğine inanıyoruz'. Hapistekiler, dışardakiler, 550 milletvekilinin Mecliste olmaları gerektiğine inanıyoruz. Bizim istediğimiz irade beyanı budur. Şimdi ya okuduklarını anlayamıyor veya sonradan fark etti, 'şimdi ben nasıl çark ederim' diye düşünüyor. Bunun altında imza var. AKP'nin üç grup başkanvekilinin imzası var.

Biz sadece bununla da yetinmedik. Bir şey daha var bu metinde 'Anayasa dahil tüm mevzuatın yasalar, yönetmelikler, tüzükler tüm mevzuatın hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanması ve uygulanması gerektiğine inanıyoruz'. Biliyorsunuz AB'nin bir raporu vardı okumadan 'çok dengeli bir rapor demişti. Sonra bu raporun hiç de dengeli olmadığı çıktı ve çark etmeye başladı. Şimdi metni yeni okuyup anladı ki 'nasıl ben bundan çark ederim' diyor.

Sayın Erdoğan benim bildiğim insanlar attıkları imzaya sahip çıkarlar, o imza herkesin namusudur. Benim bildiğim kural bu... Namuslu insanlar imzalarına sahip çıkarlar. Metin çok açık, hiçbir yoruma yer vermeyecek kadar açık.''

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Camilerle ilgili geçmişte şu yapıldı, bu yapıldı' deniliyor. O camilerde bu ülkeyi savunmak için bu ülke, bizim çocuklarımız için şehitliği göze alan askerler, insanlarımız kalıyordu. Çünkü kışla, yer yok. Nasıl bu kadar ciddi bir hata yapılır? Bu vicdansızlık değil mi?'' dedi.

Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, partisinin milletvekillerini andiçmesi öncesinde AK Parti ile yapılan ortak açıklamayı değerlendirdi.

Birilerinin kendilerinin suçladığını ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Biz sonuç almaya odaklanırız her zaman. Şimdi kalkmış, 'dik durdular, dik durmadılar' Biz dik duruyoruz. Bu imzayı inkar ediyorsan senin omurgandan benim kaygım var. Biz inkar etmiyoruz. Namuslu insanlar da omurgalı insanlar da attıkları imzanın sonuna kadar takipçisi olurlar. Biz olacağız. Demokrasi kazanacaksa bu imzaların gereğinin yerine getirilmesi gerekir'' diye konuştu.

''Başta ne söylediysek şimdi de onu söylüyoruz. Verdiğimiz sözden vazgeçmedik'' diyen Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:

''Hiçbir zaman 'şu olsun, bu olsun...' İstediğimiz bir şey vardı demokrasi, özgürlük ve insan hakları bunların olmadığı yerde neyi tartışacaksınız? Biz her zaman dik duruyoruz. Söylediklerimiz çok açıktır, metin de çok açıktır. Bunun altında 3 AKP'linin imzası vardır. O imzalarına sahip çıkmalarını bekliyoruz. Çünkü namuslu adamların yapması gereken attıkları imzalara sahip çıkmaktır. Bu konuda çok fazla yorum yapmayı uygun görmüyorum. Yeri zamanı gelirse yine konuşuruz.

Neymiş? 27 Nisan bildirisi... Neymiş? 'CHP şöyle, böyle yaptı.' İşin özüne gelelim. 27 Nisan'da bir muhtıra verildi mi? Verildi. Muhtıra verenlerden hesap soruldum mu? Hani sen hesap soracaktın? Sana muhtıra veren kişiye üstün hizmet madalyası verdin mi vermedin mi Erdoğan? Sen çık önce bunu açıkla. Kalkmış CHP'yi suçluyor. Önce bir kendi yaptığına bak. Sonunda 'bu muhtıra değildir' demeye başladı. Çünkü oradan yeteri kadar nemalandı, mağdur edebiyatı yaptı. 'Mağduruz' dedi. Bu tabloyu milletimizin dikkatine sunuyorum. Sana muhtıra verenlere sen kalktın üstün hizmet madalyası verdin.

Hani 12 Eylül paşalarından hesap soracaktın? Hesap soramadın, maaşlarına zam yaptın. Oradan da mağduriyet edebiyatı yapmaya kalkıştın. Sen 12 Eylül de hangi bedeli ödedin? Sen hangi işkenceden geçtin? İşkence çeken, idam edilenlerin yakınlarının acılarını istismar ettin.''

-''İŞTE TÜRKİYE BU''-

Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın kendilerine yönelik olarak sarf ettiği, ''sabah söylediklerini akşam inkar ediyorlar'' sözlerini anımsatan Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın, 28 Şubat 2011'de yaptığı bir açıklamada NATO'nun Libya'ya müdahalesini reddederken, 25 Mart 2011'deki bir başka açıklamasında, Libya'ya müdahaleyi kabul ettiğini, ''NATO'nun devreye girmesiyle belli yerlerde rahatlama meydana geldi'' ifadesini kullandığını öne sürdü.

''Nerede rahatlama meydana geldi? Sabah söylediğini akam inkar eden kim?'' sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:''NATO müdahale etti. Binlerce sivil öldürüldü. Akdeniz'in karanlık sularında binlerce Müslüman boğularak öldü. Türkiye'den yardım istendi. Bizim gemilerimiz yardım etmedi, NATO izin vermediği için. Bunu kim eleştirdi? Sosyalist Enternasyonalde CHP eleştirdi. Bu nasıl bir anlayıştır, nasıl bir düzendir? Binlerce Müslüman'ın ölümüne önce itiraz ediyorsan sonra tıpış tıpış imza atıyorsun. Kimse de kalkıp bunu eleştirmiyor. Böyle bir medyamız var. Niye eleştirsin, niye başına dert etsin? Korkuyor. Bedel ödüyor şimdi medyada çalışanlar bedel ödüyorlar. Çoğunun işine son veriliyor.''

Görevinden ayrılan bir gazetecinin, seçim öncesinde çalıştığı kurumdaki uygulamaları eleştiren bir yazısını okuyan Kılıçdaroğlu, yazıda, ''hükümet tarafından gazetecilerin yapacağı işin sınırlarının belirlendiğine'' dair iddianın yer aldığını ifade etti. Kılıçdaroğlu, ''İşte Türkiye bu. İşin mutfağında olan, tartışma programları yapan ve ayrılmak zorunda olan bir gazetecinin söylemi. Şimdi ileri demokrasiden bahsediyoruz. Biz bunların ne olduğunu çok iyi biliriz. Ne yapmak istediklerini de çok iyi biliriz. O açıdan AKP'yi de AKP'nin durumunu da hepsini değerlendireceğiz. Açık yüreklilikle değerlendireceğiz. Çünkü bizim isteğimiz Türkiye'de demokrasinin tüm boyutlarıyla hayata geçirilmesidir'' şeklinde konuştu.

-''CAMİLERE GELİNCE...''-

Başbakan Erdoğan'ın dün TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, kendilerine, ''programı hakkında konuşmadılar'' eleştirisine de değinen Kılıçdaroğlu, ''İnsaf yahu... Programda 13. sayfayı açtım bir paragrafı okudum. Yalanın bu kadarına da insaf. Kuyruklu yalanın bu kadarına insaf. Sen Başbakansın nasıl yalan söylersin. Bu kadar da olmaz. 550 milletvekilinin gözünün içerisine baka baka yalan söylüyorsun. Pes vallahi...'' diye konuştu.

Hükümet programının demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle, uluslararası sözleşmelerle ilgili tüm bölümlerine değindiklerini anlatan Kılıçdaroğlu, konuşma sürenin az olmasından yakındı. Ekonomiyi tartışamadıklarını belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Başkan izin verseydi 1-1,5 saat ekonomiyi de tartışırdık. Kaldı ki sürenin kısalığından sadece ben değil kendisi de şikayet ediyor. 'Süre 40 dakikaydı anlatamadık' diyor. Biz de anlatamadık.

Camilere gelince. 'Camilerle ilgili geçmişte şu yapıldı, bu yapıldı' deniliyor. O camilerde bu ülkeyi savunmak için bu ülke, bizim çocuklarımız için şehitliği göze alan askerler, insanlarımız kalıyordu. Çünkü kışla, yer yok. Nereye bırakacağız bunları, bu askerlerimize nerede bakacağız? Nasıl bu kadar ciddi bir hata yapılır? Bu vicdansızlık değil mi? Vicdanı olan, tarihi bilen o ulusal Kurtuluş Savaşı'nın 1920'lerini 1930'larını bilen, tarihiyle barışık olan birisi tarihine bu kadar ihanet eden sözler söyleyebilir mi? Nasıl bunu yapar? Tarih, insan sevgisi yok. Çünkü bağımsızlığın, ulusal Kurtuluş Savaşı'nın ne olduğunu bilmiyor. Hangi bedeller ödenerek o savaşın kazanıldığını bilmiyor. O askerlerin bir günde sadece bir öğün yemek yediğini de bilmiyor. Mehmet Akif'in şiirlerini okuyor ama onları da bilmiyor. Çünkü o şiirleri okumak için insanın ruhunda denizlerin depreşmesi lazım ama sen kim Mehmet Akif sen kim ulusal kurtuluş savaşı kim?''

-''HASAN DAĞCI KİM? TANIYOR MUSUN?''-

AK Parti hükümetleri döneminde tarihi camilerde restorasyon çalışmaları yapılmaya çalışıldığını belirten Kılıçdaroğlu, İzmir ve Manisa'da 22 caminin onarımında 3 milyon 874 bin 446 TL tutarında imalatın hiç yapılmadığı halde müteahhitlere 6 milyon 874 bin 71 TL para verildiğini ileri sürdü. ''Resmi rakamlar, devletin rakamları'' diye konuşan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Hiç imalatı yok 3 trilyonluk... Sen 6 trilyon para ödüyorsun. Yapan kim AKP hükümeti. Hani camiler ibadet yeriydi. Camilerde insanlar gelip ibadet ederken Allah'ın manevi kişiliğiyle buluşurlar. Sen camilerde tamirat yaparken yolsuzluğa göz yuman bir ülkenin başbakanı olarak hiçbir şey hissetmiyor musun? Bir tek cümle bile etmedin şu ana kadar. Yüzüne gözüne dursun. Bu milletin tüyü bitmemiş çocuğunun vergileriyle kalkıp caminin onarımın da bile yolsuzluğa göz yumuyorsun. İnsan biraz utanır, sıkılır. Süleymaniye Camisi'ni ibadete açtı, üstelik siyaset yaparak. Din kutsal bir şeydir, tartışılmaz. Süleymaniye Camisi'nin onarımında 4 milyon TL yolsuzluk yapıldı. Liste var. Bunu tüm milletvekili arkadaşlarıma dağıtacağım. Hangi camide kaç lira yolsuzluk yapıldı. Lütfen gidin tüm illerde, ilçelerde bütün köylerde AKP'nin camilere olan tutkunluğunun gerekçesini anlatın. Yolsuzluk yapıyorlar. Kalkıp bize ders veriyor. Sen kim CHP'ye ders vermek kim? Daha bitmedi daha arkası da gelecek.''

Başbakan Erdoğan'a, ''Hasan Dağcı kim? Tanıyor musun?'' sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, Dağcı'nın, Erdoğan'ın özel kalem müdürü olduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan'ın, Hasan Dağcı ile çektirdiği bir fotoğrafı da gösteren Kılıçdaroğlu, ''Hasan Dağcı bir arsa alıyor. İstanbul Kadıköy İbrahimağa Mahallesi 1. Bölge'de. Alış bedeli 215 milyar lira. Tapusu da var elimizde. Kadıköy belediyesinin yazısı da var 'bu arsa cami yeri için ayrılmıştır' diyor. İstanbul Anakent Belediye Başkanlığının Meclis Kararı ile cami yeri rezidansa dönüştürülüyor. Rezidans yapılıyor ve satılıyor. Sayın Erdoğan'a soruyorum; sen dini böyle mi yaşıyorsun? İstanbul'da daha çok var. Çıkaracağım. Din bezirganlarını güzel güzel dinimizi istismar edenleri milletimizin önüne koyacağız. yeter artık. Biz sesimizi kesiyoruz onlar sanıyorlar ki bunlar hiç konuşamazlar. Çünkü para deyince bunlarda din, iman kalmaz.''

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hiçbir zaman, hiçbir ortamda imzalarını inkar etmeyeceklerini, imzaların namusları olduğunu ifade ederek, ''Onlar da eğer 'Bu imza bizim namusumuzdur' diyorlarsa arkasında duracaklar. Kendi konumuna gelince 'ben başka şeyle suçlanıyordum, ama şimdi milletvekili seçilenler başka bir şeyle suçlanıyorlar' diye bir kolaycılığın arkasına sığınmak, Recep Tayyip Erdoğan'a yakışmaz'' dedi.

Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grubunda yaptığı konuşmada, Hükümet programına yer verdi. Hükümet programı üzerinde dün neden konuşmadığına yönelik eleştirilere işaret eden Kılıçdaroğlu, konuşmak için zamanın az olduğunu söyledi.

Türkiye'de işsizliğin olduğunu, çözüme ilişkin bir şeyin bulunmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, 'Ne yapayım ben bu hükümet programını?'' diye sordu. Kılıçdaroğlu, cari açığın giderek arttığını, cari açık sorunu olduğunu ancak herhangi bir çözüm olmadığını belirterek, ''Ne yapayım ben bu hükümet programını?'' sorusunu yineledi.

Büyüme olduğunu ancak birilerinin büyüdüğünü ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Cami arsasını ranta dönüştürüp, oraya rezidans yapanlar için büyüme var. Ben ne yapayım o büyümeyi, zaten o büyüyenler, senin etrafındakiler, yandaşların. Etrafını çevirmişler. Onlarda din iman kaygısı yok, onların kaygıları başka'' diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, iç tasarruflarda sorun olduğunu, ülkenin sağlıklı büyümesi için iç tasarruf oranının artması gerektiğini ancak buna ilişkin bir düzenleme bulunmadığını söyledi. Kılıçdaroğlu, ''Ne yapayım ben bu programı?'' dedi.

Türkiye'nin, dış itibarı yükselen bir ülke olarak gösterildiğini belirten Kılıçdaroğlu, kara para sorgulaması yapan kurumun bulunduğunu, Türkiye'nin adının kara para listesinde yer aldığını söyledi. Kılıçdaroğlu, kara paranın aklanmasının önlenmesine ilişkin çalışma grubunun ''Terörizmin finansmanına kolaylık sağlayan ülkeler arasında Türkiye de var'' yönünde bir karar aldığını belirtti. Kılıçdaroğlu, ''İtibara bak. Bunun önlenmesi, en azından ortadan kalkması için bir şey yaptılar mı? Yok. Hükümet programında bir şey var mı; yok? Ne yapayım ben bu hükümet programını?'' diye konuştu.

DÜZELTME YÖNÜNDE HÜKÜMET PROGRAMINDA BİR ŞEY YOK

Kılıçdaroğlu, ''Yandaşlara ihaleyi nasıl veririz'' diyerek, İhale Yasası'nda yaklaşık 40 maddenin değiştirildiğini savunarak, AB'nin bütün ilerleme raporlarında, ''İhale Yasası'nı değiştirin, AB standartlarına çekin, ihaleler şeffaf olsun, yolsuzluk olmasın'' yazdığını kaydetti. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''AKP'de ses var mı; tık yok. Bunu düzeltme yönünde hükümet programında bir şey yok. Ne yapacağız bu hükümet programını? Enerjide, Türkiye'yi dışa bağımlılıktan kurtaracakmışız. Doğalgaz, petrol dışardan geliyor, itirazımız yok, Türkiye'de yeteri kadar yok. Bunun çeşitlenmesi, bir ülkeye bağlanmaması lazım. Ulusal güvenliğimiz açısından bir ülkeye aşırı bağlanılmaması lazım. Bir de nükleer santral anlaşması yaptık. Bırakın dışa bağımlılığı azaltmayı bir ülkeye bağlılığımızı çok yüksek noktaya çıkardık. İlk yatırım maliyetlerimiz çok yüksek. Bir tek ses var mı hükümette; yok.''

-''TARIMDA CİDDİ SORUNLAR VAR''-

Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin, tarımda ciddi sorunlar yaşadığını, bu sorunların aşılması gerektiğini ifade etti.

Niğde'nin bazı beldelerinde elektriklerin kesik olması nedeniyle patateslerin çürüdüğünü, bir çiftçinin bu nedenle intihar ettiğini anlatan Kılıçdaroğlu, hükümetten ses çıkmadığını, ''bu yanlıştır'' diye bir söylem olmadığını savundu.

Kılıçdaroğlu, çiftçinin 3 milyar 200 milyon litre mazot kullandığını, mazotun litresinin 3,6 liradan satıldığını anımsatarak, ''Çiftçiye satılan mazottan devletin ÖTV ve KDV'den elde ettiği gelir 6,4 milyar lira. Çiftçiye verdiğimiz teşvik ise 6 milyar lira. Çiftçi zarar ediyor. Bunu çözmeye yönelik bir şey var mı; hayır. Hükümet programı bir şey söylemiyor'' diye konuştu.

2003-2010 döneminde 26 milyon dönüm arazinin ekilmediğine işaret eden Kılıçdaroğlu, çiftçi, üretsin, eksin, biçsin şeklinde hükümet programında somut bir hedefin olmadığını söyledi.

-''İMZALAR, BİZİM NAMUSUMUZDUR''-

Kılıçdaroğlu, CHP'nin, demokrasinin gereğine, özgürlüklere, insan haklarına inandığını dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı.

''Kendi konumuna gelince 'ben başka şeyle suçlanıyordum ama şimdi milletvekili seçilip parlamentoya gelenler, başka bir şeyle suçlanıyorlar' diye bir kolaycılığın arkasına sığınmak, Recep Tayyip Erdoğan'a yakışmaz. Suçlamadan söz edersek, ben de söz edeyim, sen de kalpazanlıkla suçlanıyorsun. Bana inanmıyorsan, Meclis Başkanlığına gitsin Sayın Çiçek'ten, kendi imzasının olduğu, kalpazanlıkla suçlandığına ilişkin... Alsın, baksın. Sen Başbakansın. Masumiyet karinesini bile çarpıttı çünkü anayasayı bilmiyor, hukuk kültürü yok.

Biz verdiğimiz sözlerin arkasındayız, kararlılıkla gideceğiz, hiçbir zaman, hiçbir ortamda imzalarımızı inkar etmeyeceğiz, imzalar bizim namusumuzdur, arkasında duracağız. Onlar da eğer 'bu imza bizim namusumuzdur' diyorlarsa arkasında duracaklar. O tarihi iki cümleyi yeniden okuyorum: Tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM'de olmaları gerektiğine inanıyoruz. Anayasa dahil, tüm mevzuatın hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak, özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanması ve uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Bu sözlerin sonuna kadar arkasındayız. Onlar da attıkları imza 'bizim namusumuzdur' diyorlarsa, onlar da bu imzalarının arkasında durur. Öyle umuyoruz, öyle istiyoruz. Demokrasi de insan hakları da bunun gerektirir.''

Bu arada diğer milletvekilleri gibi CHP'nin tutuklu milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın isimlerinin de oturulacak sıraların üzerinde yer alması CHP Antalya milletvekili ve eski Genel Başkan Deniz Baykal'a soruldu. Baykal, ''O arkadaşlarımıza yer ayrılması çok anlamlı'' karşılığını verdi.

 

 

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.