Hande’nin dağ yürüyüşleri

Dağ’ın eteklerinde yeniden doğmak


Hande Dağ henüz küçükken geçirdiği ateşli hastalıklar sonucu beyin felcine yakalanmış, spastik engelli bir genç kız. Tahmin edeceğiniz gibi yaşamı muhabere alanı gibi. Hayata ilk tutunma dönemleri belli ki sancılı ve dramatik. Yirmi yaşındayken eline aldığı kalem ise onun türlü mihnetlere katlanan naif yüreğinin sesi ve sahibini toplumun ön saflarına taşıyan muhterem bir elçi olmuş. Önce sanal bir gazetede hikayeleri, yazıları yayınlanmış. Ardından kitaplarını engelliler dünyasındaki dostlarına armağan etmiş.

Hande’nin çırpınışları, çabaları,  kendi yolunun susuz düzlüklerinde yürürken, yükseklere tırmanmaya özenen ruhunun sonunda bir vahaya kavuşmasıyla eşdeğer. Hasta beyninde var olan zenginliklerin, olayların külleri arasında kaybolmasını istememiş. O talihsiz kaderine tevekkülle teslim olmuş ama kalbinde daima yepyeni umutlar filizlenmesine de izin vermiş biri.  Sevgileri, acıları, hayalleri, ümitleri onun kaleminde anlam kazanmışlar. Böyle bir sanatçı ruha sahip kişi için çalışmak, düşünmek ve üretmek ne büyük haz.

Pek çoğumuz yaşadıklarımızın her ayrıntısını özümseyerek nefes almanın ciddiyetinde miyiz? Hayır! Hande ise bunu başarmış. Kendisine engelli bir bedende bahşedilen ruhunu acılar, sıkıntılar incittiği an dağ yollarında gezintiye çıkarmış. Ruhuna manen tanıdığı bu özgürlük, iç kavgasını sükunete erdirmiş. Yıllarını engelli bir bedende geçiriyor olmanın yorgunluğunu, üşümüşlüğünü kaleminin yardımıyla üzerinden atmaya çalışmış.  Onun için hayat hiç masum değil. Bu nedenle Hande’nin onurlu kalemiyle yaptığı gezintiler, diğer yazarlardan  fazla saygıyı ve takdiri hak ediyor.

* * * * *

Hayat engelli, engelsiz herkes için zorlu bir sınav vesilesi. Yeryüzüne gönderilen kullar Allah’ın kendilerine sunduğu sınırlı bir yaşam diliminde, zamanlarını en verimli şekilde kullanmak zorundalar. Bu pencereden bakıldığında, hayat mücadelesinde asla pes etmemiş Hande gibi bir muharririn cümleleri, vakit kıymeti bilmez tasasızlara en harika hediye. Tükenmez doyumsuzluklar ve beklentiler içinde yaşarken, sonlu hayatın izafiliğini idrak edememiş beşeriyete, onun ömrü boyunca bırakacağı her eser, bir tür öğreti niteliğinde olacaktır. Benim için ise Hande Dağ’ın öyküleri şırıl şırıl akıp giden düşünce dereleri üzerine taht kurmuş taş köprüler kıymetinde.

İlk kitabı “Yaşama Savaşım” ve ikincisi “Dağ Yürüyüşleri”ndeki cümleleri mahzun ve çileli bir gönülle çıkılmış düşsel bir seyahatin izlerini taşıyor. Bilhassa ikinci eseri gerçekten de dağ esintileri güzelliğinde.  Doğrusu dağlara tırmanmayı çok severim. Benim için bulutlara yakın olmanın en hoş yoludur. İnanın, bu kitaptaki satırlarla ilk tanışıklığımda, Hande’nin öykülerini okurken kendimi hakikaten bulutlara dokunmuş gibi hissettim. Bu cümleler hikayelerinden;

“İçimde çok büyük coşku, mutluluk, sevinç, hüzün… Bütün duyguları bir arada harmanlıyor gibiydim.” (Mektup’tan)

“Şaziye Hanım için, ölüm bir yok oluş değil, yıllar önce askerdeyken girdiği bir çatışmada şehit düşen oğlu Musa’ya kavuşma anıydı, öyle algılıyordu. Bu yüzden hep; ‘Benim ölüm günüm, doğum günümdür. Benim için tasalanmayın.’ diye teselli verir, hayat görüşünü açıklardı” (Şaziye Hanım’dan)

“Zühal okuldayken, komşuları işbaşı yapıyor; biri iğnesini yaparken, diğeri tansiyonuna bakıyor, öbürü şekerini ölçüyordu. Hiç kimse Şaziye Hanımın yüzündeki herkesi sarmalayan o geniş okşayıcı gülümsemenin solmasını istemiyordu” (Şaziye Hanım)

Hande Dağ’ın çevresindeki aziz insanlar da tıpkı hikayelerinde canlandırdığı kişiler gibi, onun vücudunu esir alan hastalığının, ruhunun üzerinde hakimiyet ve baskı kurmasına izin vermemişler. Derviş gönlüne, masum yüzüne her dem gülümsemeyi belletmişler. Dostlarının yardımıyla ruhunda geliştirdiği yeni keşiflerin heyecanı, güçsüz bedeninde taşıdığı can kadar değerli. Koskoca bir alemi o bedenin içine sığdırmak için çırpınan bir yürekten daha muhterem ne olabilir? Bir insanın duygularını dışarıya yansıtması, fikir ve hayallerini kayıt altına almaya çalışması gelecek kuşaklara zengin bir belge bırakmak anlamında çok kıymetlidir.  Ayrıca her türlü sanat uğraşları engelli insanlarımızın sosyalleşmeleri yönünde önemli bir fırsat. Hande’nin saygın çabaları bunu ispatlıyor. Onun dağların vadilerinde gezinirken toplayıp, eteklerine doldurduğu papatyaları, sümbülleri mutlaka sizler de koklamalısınız.

Onunkisi hiç kurumayan bir su kaynağına doğru yürüyüş. Dağın zirvesi ne kadar uzak olursa olsun, o hala vadilerde gezintiye çıkmaktan vazgeçmiyor. Kaleminde dillenen o yoğun emeğinin nice canlara misal ve teşvik olması dileğiyle yazar Hande Dağ’ı kutluyorum. Onu yetiştirip, bugünlere getiren mübarek ruhlu sevgili annesini de…  


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hande Dağ 2016-03-22 16:48:51

sayın perihan hanım yazınız bize güç verip moralimi düzelti. şimdi tek düşüncem size nasıl teşekkür etsem oldu. bu yüzden bu kadar geç kaldım. benim kendi kendime yüklendiğim bir misyonum var. spastik engellileri topluma tanıtmak. çünkü gerçekten buna ihtiyacımız var. benim bir sürü arkadaşım var bu gibi işlerle uğraşan. akademik eğitim görüp meslek sahibi olan. i̇şte toplumda bu farkındalığı oluşturmak lazım. siz hem bana hem de tüm serabral plasi hastalarına yardımcı oldunuz. size ben hem kendi adıma hem de arkadaşlarımın adına çok teşekkürler ederiz. hakkımız da ki güzel fikirlerinize layık olmaya çalışacağım. serçelerin iyilik perisi ablam çok teşekkürler hem kendi adıma hem de tüm serçeler adına. yani serabral plasi li .çocuklar adına tekrar teşekkürler.
hande dağ