Demokrasiyi iyi işletir Batı’lılar. Ama sadece kendileri için. Sömürmek istedikleri her ülke, seçimle işbaşına gelmiş yöneticilerle değil, illa askeri darbelerle ülke yönetimini gasbetmiş diktatörlerin idaresinde olmalıdır. Hele Müslüman mısınız? Size demokrasi külliyen haram. Onların başkalarını sömürmeye alışkın bir tavırları vardır. Ezelden beridir ülkelerinin bağımsızlığına önem veren liderleri hiç sevmezler. Bu liderlere siyasi destek vermedikleri gibi, önlerine engel koymak için, o topraklarda çeşitli etnik, mezhep, sosyolojik ve dini ayırımcılıkları yöre halklarına empoze etmeye çalışırlar. Yine Batı’lıların en korktukları bir şey de şudur. Birbirinin fikrine, hakkına milliyetine saygılı İslam halkları istemezler yeryüzünde. Bu yüzdendir aramızı nifakla uzak tutmak isteyişleri.

Seçime iki gün kaldı. Haydi 7 Haziran sonrasından başlayalım. Hemen seçim bitiminde ertesi sabahki yabancı medyanın attıkları manşetlere bir bakalım. İngiliz The Guardian; Erdoğan daha fazla güç kazansaydı, felaket olurdu.        
ABD New York Times; ABD ve Nato Erdoğan’ı durdurmalı.                           
Fransa basınından; Osmanlı’nın düşüşü. İtalya; Yeni bin yılın Selahaddin Eyyübi’si son metroda durduruldu. İran basını: Osmanlı İmparatorluğunu canlandırma hayallerinin sonu. Şah İsmail’in torunlarından başka bir manşet: Osmanlı rüyası bitti. Alman Bild; Erdoğan frenlendi.  Şimdi bunlar niçin ertesi gün bayram etti? Uluslararası Ortadoğu Kriz Grubunun Türkiye proje direktörü Hug Pope açıklıyor. ‘
Benim ülkem ABD’nin ilgisi daha çok Türkiye’nin muhteşem coğrafi konumuyla ilgili.’  Suriye politikasında Erdoğan’ı yalnız bırakmalarının sebebini de netleştiriyor. ‘Türkiye’nin yalnız başına bölgede askeri veya diblomatik olarak bizim planlarımızı değiştirecek kadar, kritik bir baskı makenizmasına sahip olmaması için elimizden geleni yaparız.”

Geçmişte İngiliz Tarihçi Arnold Joseph Toynbee, Lozan hezimetimiz sonunda; ‘Osmanlı durduruldu, dev uyutuldu. Dev uyanırsa kimse durduramaz.’ demişti. Uyuyan devin uyanmasından ne kadar korktuklarını bu manşetleriyle belli ettiler. Seçimle gelmiş, seçimle gitmeye kararlı bir Türk Devlet Başkanı’na  bu denli düşmanlık ve saldırı, bizlere yabancıların demokrasiyi çok gördüklerinin doğal bir ikrarı…. Onlar yedi Haziran ertesi bayram yaptı. Dünyada ki tüm dindaşlarımız ise, İslam’ın son kalesinde ümit bağladıkları istikrarın kaybolması endişesiyle boynu büküktüler.

* * * * *

Geçen hafta Amerika’da yaşayan yazar dostum Feyzan Köse, yedi haziran seçimi öncesinde şahit olduğu bir güzelliği benimle paylaştı. Feyzan Hanımefendi Teksas Eyaleti’nde bir camiye gidiyor. Vakit günleden Cuma. İnsanlar namaz sonrası, hocayı dinliyorlar. Mescidin içi Birleşmiş Milletler’in salonu gibi. Her ülkeden, her ırktan insan var. Hatta Japon gençler ve Tatar hanımlar bile safların arasına karışmışlar. Arap asıllı hoca, sözlerinin sonuna doğru Türkiye ve Tunus’tan bahsetmiş. Ve bu ülkelerdeki çağdaş gelişmelerden. Diğer İslam ülkelerine nazaran, buradaki olumlu değişiklikleri Türklerin ve Tunus’luların çok çalışmalarına bağlamış. “Bizler Amerika’da doğmuş, burayı ülke olarak benimsemiş Amerikan vatandaşlarıyız. Ülkemizde temsil ettiğimiz inanca layık olabilmek için, hepimiz çok çalışmalıyız.” mesajını verdikten sonra, bir hafta içinde seçime gidecek Türkiye için özel dua etmış. En sonunda sözlerini: “Ey güzel Türkiye! Kendi vatandaşlarının rahat ve huzuru için çalışırken, biz farklı ülkelerdeki Müslümanları da unutmadığın için sana sonsuzca teşekkür ediyoruz. Dualarımız seninle ve büyük dostumuz Mr Erdoğan’la…” diyerek tamamlamış. O memleketimizden kilometrelerce uzakta, dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş insanların Türkiye için yaptıkları muhteşem duayı anlatırken, arkadaşım gözyaşlarını tutamıyordu.

* * * * *

Bu kez Filipin’lerin başkenti Manila’dayız. Esed rejiminin kaçırarak 64 gün boyunca elinde esarette tuttuğu gazetecilerden yazar Adem Özköse anlatıyor. Adem beyefendi Manila’da lokantaya gidiyor. Lokantanın sahibi Ürdün’de doğmuş bir Filistin’li…  Hesap geliyor. Beyefendi hesap defterinin arasına parayı koyuyor.  Az sonra garson ödediği parayı geriye getiriyor. Lokanta sahibi masalarına gelerek: ‘Siz Türk’sünüz değil mi?’ diye soruyor. Onlar da ‘evet’ deyince: ‘Sizin yemeğinizin hesabı, Davos’ta ödendi. Bu yemek de size Erdoğan’dan.’ diyor. Adem beyler lokantadan çıkarlarken de onlara seslenip, duygulu bir sesle; ‘Erdoğan’a sadece Türkiye için değil, tüm ümmet için sahip çıkın lütfen.’ diye yalvarıyor.

* * * * *

Başka ülkelerin insanlarına karşı hoşgörülüyüz de… Kendi içimizde sevecen ve onurlu yaşamayı beceremeyiz. Elin adamları bayram yapar da, bizdeki sunni düşünce üreticileri boş dururlar mı? Devrin karanlığına, muhterem inancının aydınlığını yansıtan,  inandığı gibi yaşayan bir devlet reisine sahip olmak, onları kahrediyor. Başkanın her yaptığı hizmetten hem faydalanıp, hem küçümsüyorlar. İstedikleri bir ilahi mucize mi? İşte Nurettin Yıldız Hocaefendi o mucizeyi işaret ediyor; “Seksen sene önce ezanların yasak olduğu topraklar bugün, dünya Müslümanlarının umudu haline geldiyse, daha büyük mucize beklemeye gerek var mı?’  



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.