Ramazanda, bir açık hava lokantasındayız. Yeşil çimenler üzerine kurulu masalarda, çeşit çeşit iftariyelikler. Tüm aile bir arada hamd ve şükürle ezan sesini bekliyoruz. Çok yakın bir dost sözü aklımızda. ”Ramazan’da gönül iklimini yağmurlara garkeden bir rahmet sağanağına, her an hazır olmak lazım. Ne zaman yağacağı hiç belli olmaz.” Son günler ya… Her saniye bir rahmet sağanağı beklentisiyle, oruçlu dudaklarımız zikirde.

Ezanı beklemeyenler de var. Elbette tek kişi dahi herkesin niyetli olduğu bir ortamda yese, içse kimsenin karışmaya hakkı yok!..  Allah’ın kullarını zorlamadığı bir ibadete, biz kişileri niye zorlayalım ki? Benim hoşgörümü kısıtlıyan nahoş görüntü şu. Dindar görünümlü iki bayan yemeklerini çoktan bitirmiş, çay ve gürültülü kahkaha eşliğinde sigaralarını keyifle tüttürüyorlar. Yaramaz çocuklarının masalar arasında bağırarak koşturmaları da, sıcağın bitkinliğindeki oruçlular için ayrı bir sıkıntı. Anneler ikaz bile etmiyorlar terbiye yoksunu evlatlarını. İnancına en üst düzeyde talip olduğunun ilanıyla, başlarını örtmüş bu insanlar, ayetlerin ruhunu hal ve hareketlerine yansıtmaktan ne kadar çok uzaktalar. Mü’min nezaketi, açlığa ve susuzluğa talim ettiğimiz bir aya ‘sultan’ demeyi gerektiriyorsa, o sultana da saygıda kusur etmemek lazımdır. Esasında bu saygı Yaratan Rabb’e duyulan sevginin göstergesi olacaktır. Yoksa ideolojik bağlılığın bir işareti, göstergesi değil. İmanı aracılığıyla sonsuz ikram sahibine ulaşamıyorsa insan; veya içimizdeki inanç bizi bir yerden bir yere götüremiyorsa… Toplumda yerleşik din inancı adına, bundan daha önemli bir etik sorun olabilir mi?

****

Yıllar önce, yine bir Ramazan günü, anne sevgisine eşdeğer bir samimiyetle kendisine ruhen bağlı olduğum Alman asıllı bir akrabamla lokantaya gitmiştik.Elizabeth hem yaşlı, hem ağır şeker hastasıydı. Çorbasını iftar saatinden önce getirtip, iğnesini vurmasını istediğimizde reddetmişti. “Muhammedilere saygısızlık olur.” diyerek… Tam o sırada yandaki masada yiyip içen insanları görünce, onun yerinden kalkıp, sert üslupla gençleri azarlamasını engelleyememiştik. Mutter Elly,Müslüman oldukları halde kendi dinlerine saygı duymadıkları için onların davranışlarını ilkel ve ahlak dışı bulmuş; bunu yüzlerine karşı hatırlatmaktan da çekinmemişti. Bugün artık hayatta olmayan bu güzel ahlaklı Hristiyan hanımefendiyi ebedi mekanında, Yaratan’ının Rahman sıfatıyla kuşattığından eminim.

*****

İnsanların kendilerine gösterdiğimiz dostluk kadar, inançlarına da saygı göstermek yeryüzü barışına özel bir katkı gibi. Sevgili anneciğim, biz küçükken bir yakınımızın Yahudi inancındaki eşi, Kefaret Günü Orucu tutarken elimizde yiyeceklerle, onun bahçesine dahi yaklaşmamıza izin vermezdi. Söz madem ki inanca saygıdan açıldı. Bir de başımdan geçen özel olaydan bahsedeyim sizlere.

Japon arkadaşımın babasının İslamı kabul edişinin öyküsünü kaleme aldığım aylar. Baba Tadaşi bizimle kurduğu inanç yakınlığının mutluluğu içinde. Japonya’dan bir Türkle evli kızını ziyarete gelmiş. Öykü yayınlanmadan önce, bu güzel insanları evime davet ettim. Amacım her yaşanmış hikayede olduğu gibi, kaleme aldıklarımı ilk önce öykünün esas kahramanlarına okuyup, fikirlerini almaktı. Anne Şintoist... Yani ırkının pek çok mensubu gibi güneşe tapan biri. Ama yemek sonrası yapılan dua sırasında, ellerini tıpkı bizler gibi açıp, başı saygıyla öne eğik duaya katıldı. Yüreği Hakk aşkıyla dolu kızı, annesinin bu hareketini dinimize yakınlığından dolayı değil, başkasının inancına saygı gereği yaptığını hatırlattı. Ardından babasına ait öykünün her satırını kendi dillerine çevirerek okumaya başladı. Cümleleri yüzünde tebessümle teyid ederek, malum Japon mütevaziliği içinde kabullenen annenin, öykünün sonuna doğru birden çehresi bulutlandı. Güneşi doğrudan görebildiği bir pencere önünde yere aniden diz çökerek, acı dolu bir sesle haykırmaya başladı. Neler olduğunu, kızı izah edince anladık. Hikayede Müslüman halkların sorunlarını, ahlaki eksiklikleriniFujiyama Dağı’nın yüksekliğiyle benzeştirdiğim tek bir cümle annesini çok kızdırmıştı. Şintoizme inanan Japon Halkı için kutsal bir anlam ifade eden Fujiyama’yı, insanların olumsuz, kötü halleriyle ilintilendirmek yaşlı kadına göre lanet sebebiydi ve gazabından korktuğu için güneş karşısında özür ayini yapıyordu. Ahlakının munisliği tertemiz yüzünden okunan Japon misafirimin yerde ağlayarak yaptığı tapınma hareketleri kalbimi burktu. Gönlünü almak için yanına oturup, onu kızdıran cümlenin olduğu bölümün üzerini kalemle karaladım. Bilmeden yanaklarından dökülen gözyaşlarının sebebi olduğum için de çok üzgün olduğumu ifade ederek, ellerini avuçlarımın içine aldım. İtinalı bir sesle ruhuna hitaba çalıştım. Arkadaşımın tercümanlık yaparak, annesine izaha çalıştığı özrümün özeti şuydu. Kendi dinimde de inanca saygı esastı. Bu nedenle onun incinen kalbini onarmak, benim inandığımRabb’i çok memnun edecekti. ”Sizin için kötü anlamı olan o satırlara öykümde asla yer vermeyeceğim.” diyerek, onu yerden kaldırdım. Ben özür dilerken, annenin yüzünde beliren sevinci görmek harika bir duyguydu. Onun da beni minnetle kucaklayıp, milletine has zariflikle yerlere kadar eğilerek selamladığını hiç unutmuyorum.

 *****

       Bir Japon hanımın, bize göre sapık dini inancına saygıyla yıllar önceki bu özür dilemem, kesinlikle ayetlerin ruhunu davranışlarımıza yansıtma gayretim nedeniyledir. Bize ait kutsal günlerimiz, Ramazanlarımız ve dahi bayramlarımız kendi toplumumuzu ıslaha yönlendirecek bu gayretlerle daha serin, daha ferah olacaktır mutlaka. İnanıyorum.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.