Mart 2012 benim yaşamdan uzak kaldığım bir ay oldu.

Geçirdiğim nefes tıkanıklığı ve ardından gelen by-pass ameliyatı nedeni ile  Mart ayı olan biteni ve siyaseti takip etmekten uzak kaldım maalesef.

Ev'e döndükten sonra da  vaktimin büyük bir kısmını eksikleri tamamlamaya ve siyasi arenada olan biteni anlamaya çalışıyorum.
 
İlginç  sonuçlar çıkıyıor bu taramadan.

Türkiye Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan mart ay'ı içinde  takdirler karşıladığım iki atılıma imza atıyor.

1-      Suriye'deki kanlı iç savaş konusunda  tavrını  Suriye halkından yan'a koyuyor ve  İstanbul'da ABD Dışişleri Bakanı Bayan Clintonun  da katıldığı bir zirve toplamayı başarıyor.

2-     Kore'de gerçekleştirilen Nükleer silahsızlanma toplantısında Obama ile bir arada  İran'ın nükleer enerji ürettiğine silah üretmediğine adeta kefil oluyor.

3-     Başbakan İran'a gidiyor ve  gerek Ahmedinecad gerekse Hamaney ile görüştükten sonra kefaletini bu adamlar İsalam şeriatına göre  sadece enerji üreteceklerini , nükleer silah üretmeyeceklerini beyan ettiler. Bunun dışına çıkamazlar diye de mantıklı bir izahat verdi.

Peki gelelim bunun  sonuçlarına.

Suriye karşısındaki tutumunu insani açıdan değerlendirdiğimizde  yanında olmamak mümkün değil.

Ancak bu toplantıya  gelmeyenleri dikkate alırsak durum pek netice vermeyecek gibi görünmekten de  fena duruyor. İran  bu toplantıya katılmadığı gibi  Türkiye'nin bağrına bastığı Suriye Muhaliflerini ve onları destekleyenleri Suriyenin düşmanları olarak kabul ettiğini beyan etti ve resmen Türkiye'ye karşı cephe aldı.

Bu bağlamda İran'ın nükleer silah üretmeyeceği konusundaki kefalet geçerlimi halen muallakta duruyor bence.

Büyük umutlar ile toplanan Suriye'nin dostları zirvesinden  ise netice çıkmadığı gibi uluslararası bir yaptırım da mevcut yok ve Suriye'den Türkiye'ye kaçan mülteci sayısı gittikçe  büyümekte ve Türkiye Dış İşleri Bakanı sayın Davutoğlu konu hakkındaki  endişelerini ve batı'nın bu konuda  sessiz kalmasından duyduğu rahatsızlığı alenen belli ediyor.

Sonuç olarak Sayın Davutoğlu'nun dümen suyuna giden Başbakanın da diplomatik bir çıkmaza saplanmaya devam ediyor görüntüsü bende yarattığı intibadır.

Her ne kadar Sayın Erdoğan nükleer silahsızlanma konusu gündeme geldiğinde İsrail ve elinde olduğu varsayılan nükleer silahların  yok edilmesini savunsa da  aynı sözcükleri  ABD ve Rusya için kullanmaktan imtina ettiği dikkatli gözlerden kaçmadı.

Buna rağmen şayet Sayın Erdoğan İran'ı bu yolla nükleer silahsızlanma konusunda ikna edebilseydi ve bunu sadece enerji için kullanacağını  Atom Enerjisi Kurumuna denetletmeyi becerebilseydi bu gerçektende  kayda değer bir başarı sayılacak ve hatta dolaylı bile olsa İsrail'in işine gelecekti.

Ne yazık ki karşımızdakiler İranlı ve hesp konusunda oldukça deneyimli bir millettir. Lafla peynir gemisi yürütülmeyeceğini çok iyi biliyorlar. Hatta esas hedeflerinin nükleer silahlanma olduğunu ve Sayın Erdoğan'nın iyi niyetli yaklaşımını bize yaramaz diyerekten Suriye sorunu ile karıştırarak  uzaklaştırdıklarını anlamamak için İranlı olmak gerekmez.

Tabii ki bu arada Sayın Erdoğan'ın Güney Kore ile 2 sene önce imzaladığı ve halen hayata geçirilmemiş Nükleer enerji santrali anlaşmalarınında gündeme getirildiğini kaydetmemek hatadır. İran'da varsa Türkiye'de  olmamalımıdır yoksa?

Nükleer enerjiden bahsediyorum yanlış anlaşılmasın..


Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.