İsrafın ülkemdeki hakimiyeti

Nedense gençliğimden beri şu mitingleri hiç sevemedim. Meydanları milli bayram günlerinde ya da zaruret hallerinde doldurmak varken, birbirlerinin arkasından atıp tutan liderlerin halka sesleri kısılıncaya dek bağırarak hitaplarını iptidai sayarım. Geri kalmış ülke sendromu göstergesi bence. Çünkü Batı’da herkes kozunu medya alanlarında, açık oturumlarda paylaşır.         
                                  
Seçim öncesi böyle bir miting gününde İstanbul’daydık. Şehrin hengamesinden kurtulmak niyetiyle, Amerika’lı dostlarımızı havaalanından alır almaz soluğu Çengelköy’de bir kahvaltı salonunda aldık. Keşke gitmez olsaydık. Garson delikanlı bize bir masayı hazırlarken, topladığı tabaklardaki israf gözlerimizi yaşarttı. İştahımız filan kalmadı.

Önlerini yiyeceklerle doldurup, doldurup yemeden çekip giden insanların umursamazlığı kahredici.  Özel bir titizlikle, asla aşırıya kaçılmadan hazırlanmış güzel görünüşlü reyondan kahvaltılıklarımızı aldığımız sırada, bir çocuk yiyecek tepsilerinden birini aşağıya çekti. Düşürdü. Hizmet eden kişiler etrafa saçılmış cam kırıklarını ve zeytinyağlı börülceleri temizlemeye çalışırlarken, yaramaz küçük kız kabahatini umursamadan bu seferde yoğurt, reçel tabaklarını devirmeye servis kaşıklarını yerlere fırlatmaya başladı. Mütesettir anne tek özür dilemeden tabak elinde ortalıkta dolanıyordu. Asık suratla.. Gururlu bir tavırla şımarık çocuğu önünde, masasına doğru yürüdü gitti. Hadi gittiğimiz yerin adını da yazıvereyim. Erbab Kafe’ki çalışanlar sanırsınız kadının özel uşakları. Onların bir adım arkasında yapılan zararları giderme çabasındalardı.

Benzer hadiseye kendi şehrimde de şahit olduk. Bu seferde seçim günü oyumuzu kullandıktan sonra aynı misafirlerle Akyokuş Tepesi’ndeydik. İnsanlar açık büfeden yiyeceklerini dolduruyorlardı. Tepeleme..  Aldıklarını afiyetle tüketseler, mesele yok. Terkedip gidilen masalarda inanılmaz bir israf sergileniyor, garsonlar yiyecekleri torbalara dökmeye yetişemiyorlardı. Buradaki israfın iyice haddi aştığını görünce misairlerden biri gidip utanç yüklü tabakların resimlerini çekti. Dediler ki; “Bizim yaşadığımız şehir New York’un cadde ve sokakları ellerine,  boyunlarına; ‘Karın tokluğuna çalışırım.’ levhaları yazıp, köşe başlarında iş arayan insanlarla dolu. Orada bir lokmanın zengin, fakir tüm halkın indinde kıymeti vardır. Kendi Türkiye’miz ne hale gelmiş böyle?” Cevap olarak Muhammed İkbal rahmetlinin mısralarından başkası aklıma gelmiyor. “Kaç Müslümanlardan, sığın Müslümanlığa…”
* * * * * *
İlk söz hakkının envai yiyeceği çöplere dökmekle yükümlü kişilere ait olduğunu düşünüyorum. İstanbul’daki kafede çalışan komi Barış, eğitimini Avrupa’da almış bir genç. Bizim üzüntülerimize şahit olduğunda demişti ki; “Daha birkaç gün önce Fransa israfa karşı kanun çıkarttı. Bu kanunu esas bizim ülkemiz çıkartmalı, değil mi?” (*)
Doğrusu ilk onun dilinden öğrendiğim bu kanun masamızda merak konusu olmuştu. Telefondan nete girip araştırınca öğrendik ki haber doğru.

Akyokuş’taki Belediye tesislerinde de deneyimli insanlar çalışıyor. Yıllardır hangi misafirimizi götürsek, Konya yemeklerinin lezzetini tanıtmada ellerinden gelen hizmeti yapıyor, bizleri mahçup etmiyorlar. Ama bu konuda onlar da muzdarip. Şef Kazım Yazar ve garsonlardan Mehmet Ergin israf konusunda müthiş duyarlılar. Çevrede koşuşturarak vazifelerini yapan arkadaşlarını da en çok üzen şeyin tabaklar dolusu yiyeceklerin çöpe gitmesi olduğunu söylüyorlar. Mehmet Bey; “Madem insanlarımız hala ahlaken tekamüle erişememiş halde. O halde bu tür hizmet yerlerini yönetenler israf ızdırabına çare bulmalı. En azından kahvaltı esnasında açık büfe ikramları kaldırılmalı. Çünkü insanlarımızın parası kıymetli. Yediklerinden fazlasını ısmarlamaya kıyamıyorlar.” diyerek mantıklı bir yol gösteriyor ilgililere…
* * * * **
Ramazan esasında şükür öğretisi. Bir ilahi vaad bizlere. “Kalplere Rabb’e sadakat nisbetinde, kula huzur veren sükunet indirileceği” müjdeleniyor. Yani ne kadar sadakat, o kadar huzur. Tüm hayatları boyunca huzur içinde yaşamayı isteyen insanlar, mutluluğu yeryüzünde istedikleri kadar, mutlu ölebilmeyi dilemeyi de akıl edebiliyorlar mı acaba?

Kulca güzellikler sergilemek yürek ister. Sen sana hediye edilen nimetlerle mideni tıka basa doldurur, kalanlarını da çöplere atarsan... Sadakatin nerede? Bu nasıl bir hırs böyle? Doymak bilmiyoruz. Kapitalizm iliklerimizde. Kalpte Ahirde sadakatten sorgulanma korkusuyla itinalı bir üslupla yemek içmek, Hakk indinde ödül gibi incelik. En muhterem bir inanca sahip olduğumuz halde, toplumumuzda güzellikler sergilenmiyorsa hata bizlerde demektir. Sakallarını sünnet diyerek bırakanlar, Peygambere şeklen benzemeyi kafi görüyorlar. Müslüman görüntülü kadınlarımız da müthiş bir israf görüntüsü sergilerken, açlık içinde kıvranan ümmeti belli ki akıllarına bile getirmiyorlar. Şu muhafazakar tatil mekanı iddiasıyla, otellerini “her şey” dahil reklamıyla doldurmaya çalışan patronların dahi bu hakikati umursamamaları ne kötü. Geçmiş yıllarda şahit olmuştum. Sadece müşteriler değil, mutfaklardan açık büfeye servis edilen tüm yiyecekler de acımasızca telef ediliyordu. Halkımız şu gerçeği bir idrak etse… Açık büfe ikramlarında ölçü şudur. Hizmet yeri sizden belli ücret ister. Karşılığında der ki; “Yiyebileceğin kadar ye!” Eğer insanlar bundan çok çok fazlasıyla masalarını donatıyorlar ise, telef olanlar için ücret ödememişler demektir. Bu da o işyerinin hakkına haram yolla tecavüz olmuyor mu?
 * * * * * *  
Kim söylemişti,  hatırlamıyorum. Bir kalem dostum yıllar önce;  “Biz yazarlar mesleğimizi kucağımızda gittiğimiz yerlere, şehirlere, ülkelere dahi götürürüz.”  demişti. Kulağımda kalmış. Haklıymış söyleyen. Fakat bu seyyar işe gönül vermiş yazarların, gönüllerinin de her yer ve mekanda daima şahit oldukları, (olabilecekleri) nice aykırılıklarla yorulacaklarını, acılardan bizar olacaklarını söylemeyi hazret unutmuş.

(*) Fransa’da Mayıs 2015’de son çıkarılan israf hakkında kanun; İlgilenenler için.. “Fransa’da gıda israfına karşı önemli bir yasa meclisten geçti. Eski Gıda Bakanı Guillaime Garot’un verdiği süpermarket yasalaştı. Yeni çıkan kanunla birlikte Fransa’da süpermarketler satılmayan, son kullanma tarihi yaklaşan gıdaları yardım kuruluşlarına bağışlamak zorunda kalacak.Yasaya göre 400 metrekareden büyük alana sahip olan süper marketler yardım kuruluşlarıyla sözleşme imzalamak durumunda kalacaklar. Yiyeceklerin yardım kuruluşlarına devrini içeren bu sözleşmeye uymayanlar 75 bin euro (Yaklaşık 225 bin TL) para cezası ödeyecek. Söz konusu yasayla birlikte 2025 yılına kadar ülkede gıda israfının önüne geçilmesi planlanıyor. Araştırmalara göre Fransa’da yılda kişi başı 20-30 kilogram yemek israf ediyor.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.