Yine bir Dünya Kadınlar Günü. Yine toplumda curcuna, edepsizlik, gürültü…  Ellerine;  “İnadına mini etek, inadına dekolte..” yazılı pankartlar tutuşturulmuş, başı örtülü nineleri mi ararsınız?  Yoksa gögüslerine yapıştırdıkları çıplak kadın resimleri eşliğinde: “Sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam.” cümlesi iliştirilmiş gömleklerle sokaklara dökülmüş edepsizleri mi? Ülke hayasızların, teröristlerin işgalinde… Aklıma çocukluğuma, gençliğime büyük emeği geçmiş bir efendinin muhterem cümleleri geliyor. “Arsızlığa cesaret, zinaya aşk dediler. Bir neslin ahlakını, işte böyle yediler.” (*)

Kabahat kendimizde gibi. Biz büyükler gençliğimize yeterince güzellikler aşılayamadık mı? Onların tarihlerinden nice muhteşem kadını tanımalarına aracılık edip, ideallerini geleceğe fazilet ve vakar içinde yönlendirmelerini sağlayamadık mı? Yoksa bu kadar sefil zihniyetler içinde ateizme köle olurlar mıydı? Bıkmadan, usanmadan halka alternatif mükemmel şahsiyetler sunmalı. Son nefesimize kadar sonu uçurumlara çıkan patika yollara sapmış çocuklarımıza, kendi değerlerini tanıtmalı…

* * * * *   

İşte onlara geçmişlerinden bir misal kadın…

Milattan sonra 730’lu yıllar. Hicret’ten yaklaşık bir asır sonraki zaman dilimi. O günlerden birinde Basra Sokaklarında yaşayanlar bir elinde meşale, bir elinde testiyle dolaşan bir kadına şahit oluyorlar. Bu hareketinin sebebini şöyle izah ediyor kadın;

“Cehennemi su ile söndürmek, cenneti yakmak istiyorum. Böylece bu iki perde kalkacak, Allah’a ateş korkusu ya da ebediyet umuduyla değil, aşkla bağlanan gönüller çoğalacak.”

14. Yüzyıl başlarında, Avrupa edebiyatlarına kadar giren bu olayın kahramanı hanımefendi, sufi Rabia Hatun’dur. Onun düsturu kadın olsun, erkek olsun, çağdaş insanın hayatına sunulabilecek hakiki aşktır. Margaret Smith; “Rabia, sevgili ile başbaşa kalmanın, bir insan gönlünün umut edebileceği en büyük güzellik olduğunu düşündüğü için, Allah’tan ne gelirse sabır ve şükür ile sabretmeyi öğretir.” diyor. Şair Richard Monkton Milnes’te şiirlerinde onun takva sırrını ne güzel izah ediyor.  “İbadete daldığımda ayırt edemem/ Zevki, acıyı, iyiyi, kötüyü./ Allah’ın cemalini görenler/ bilirler bunları hissetmemeyi.”

Kadının erkeğin saflığına tehdit gibi göründüğü keşiş geleneklerindeki kadın nefreti, çağdaşlaşma eşiğindeki halkların çoğunda onun aşağılanmasına sebeb oldu. Ancak insanoğluna saf Hakk aşkının sırrını öğreten Rabia gibi kadınlar, toplumda özel bir yer edindiler. Bu sırra erişmenin yolu herkese açık. Yaratıcı’ya olan aşk ve sevginin gölgesinde yürüyen kadın için yaşamının her anı gündür, güneştir. Bu hakikat unutulmamalı.

* * * *

Bir kötü anı

Söz Kadınlar Gününden açılmışken, sizlere başıma gelen hazin bir olayı da anlatmalıyım.  Zihnimde hiç de hoş hatıra bırakmayan bir olayı. Doksanlı yılların sonlarında Konya’da bazı dernekler aralarında ortak program düzenleyerek, bayan ressamları bir araya topladılar. Sanatçı kadınların böyle özel bir günde ortak resim sergisi yapmalarını sağlamak amaçtı. Anlamlıydı. Buraya kadar güzel… Fakat davet üzerine elimde yağlıboya tablolarımla sergi mahalline gittiğim zaman, benimle aykırı görüşteki iki ressam tarafından maruz kaldığım çirkin hakaretleri hayatım boyunca unutmam mümkün değil. Başımda bir türban vardı. Kıyafetimin Atatürk’çü düşünceye ihanet (!) olduğunu açıkça yüzüme söylemekten çekinmediler. Üstelik onlara göre gericilere hizmet veren gazetelerde, yobaz düşüncelerini sergileyen (!)  benim gibi biri Kadınlar Gününün saygınlığına gölge düşürüyordu. Yıllarca yayın organlarında  halkını birbirine yakınlaştırmak, ülkedeki kamplaşmalardan kalemimi daima uzak tutmak isteyen benim için, fikir özürlü insanların önyargılı yaklaşımları önemli değildi. O gün bana eşlik eden basından arkadaşlarım, bir sonraki günün manşetini acele bir kağıda yazıp, üzgün ruhuma teselli olarak sundular. “Hukuk  dışı bir skandal! Baro Başkanı eşi ve kırk yaşında hukuk fakültesine öğrenci olan bir yazar kadın, Dünya Kadınlar Gününde resim sergisinden kovuldu.”  Şahsi bir insanlık sınavındaydım. Olanların gazetelere yansımasına izin vermedim. Kolay yoldan kahramanlık taslamaktan başka işe yaramazdı bu. Manşet insanlarımızı birbirine düşürebilirdi. Dışarıda lapa lapa kar yağıyordu. Sükunetimi korumayı başarabilmeme rağmen, üzüntüm sonsuzdu. Elimde beş tablo ile dışarıda yağan kara ve soğuk havaya aldırmadan bir saat boyunca caddelerde neden yürüyüp de, bir taksiye binmeyi akıl edemediğime hala aklıma geldikçe şaşarım. Bugün sokaklara dökülen genç kızlar bizlere zulmeden zihniyet sahiplerinin meydanlara saldıkları canlı eserleri.

Kadınlar Günü mü? O da ne?

Birileri senede bir günü seçip, bu "Senin günün!" diyerek hediye etmiş kadınlara... Kimler mi? İşgal ettikleri topraklarda yüzbinlerce kadına tecavüz eden, ettiren; çocuklarımızın, ihtiyarlarımızın üstüne misket bombaları yağdırırken, inanılmaz zulümleri bir havai fişek gösterisi heyecanında izleyen emperyalistler... Batı'da kendi arzuları doğrultusunda toplumlarında huzura ve barışa vesile olsun diye takdim ettikleri ama İşgale niyetlendikleri ülkelerde, ortalıkları diledikleri şekilde karıştırmak için dayattıkları bu günleri artık bizlerin reddetme zamanı gelmedi mi? Her sekiz Mart'ta kutlama bahanesiyle sokaklarımızda, salonlarımızda toplanan kadınlara bakınız. Kimi PKK'lı, kimi Ermeni; kimi kürtaja, kimi ahlaka edebe, kimi sebebsiz devletine, milletine karşı.. Türlü marjinal ya da terörist zihniyetlere hizmet eden insanlar bunlar.

Ben bir kadınım. Aziz Rabb kullarına nezih hitabının yer aldığı Kutsal Kitabı'nda, sayfalar dolusu surelerden birini adıma ithaf etmiş. "Nisa" buyurmuş. Ruhuma şeref bahşetmiş. O'nun kadınlara sınırsızca tanıdığı emsalsiz haklardan başkasına iltifatım yok! Tek arzum var. Zamanın kötülüklerine aldırmadan, inatla şükürsüz, saygısız kalmakta ısrarcı bir cenaha Rabia Hatun’ları tanıtmak. Kimbilir? Hem kendimiz, hem onlar o mübarek sufilerin hayatlarından dersler alırız da,  cehennemi su ile söndürmeye bile kalkışırız.

Sosyal medyada yayınlanmış bir videoda masum bir yavru…  Esed’in zalim askerleri ve İran’lı destekçileri tarafından  vahşice öldürülüyor.  Onu dünyaya getiren mübarek ruhlu kadının varlığını, acısını yok sayanların, bizim dünyamıza empoze ettikleri özel günleri hepten reddediyorum. Minik  çocuğun çevresine son kez bakan mazlum gözleri hatırına… Yeryüzünde ilk önce İNSAN HAKLARININ tahakkukunu biz Müslümanlar gerçekleştirene dek.  Dualarım bütün insanlığa…  Ulvi bir inancın çileli yollarlında yürürken, ilahi pencereden bakmayı kendine şiar edinmiş nice Rabia’lara…

(*) Necip Fazıl Kısakürek


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.