Hep adetimdir. Ne zaman kar görsem, çocukluktan kalma bir sevinçle hemen penceremi açarım. Sonbaharı sarının binbir tonuyla kuşatan Yaratıcı’nın kışa layık gördüğü, şu beyaz sükun ne muhteşemdir. Zaten En Yüce Sanatkar’ın  özünden sunulan güzelliklerin, hangi yansımasına bakmaya doyulur ki.

Ellerimi uzatıyorum, boşlukta bir gül yaprağı gibi nazlı nazlı süzülen karlara. Ama iç dünyam nedense bu sefer neşelenmiyor. Tersine onları bir anda eriten elimin sıcaklığından ürpererek, utançla geri çekiyorum. Çetin kış günlerinde ülkelerinde aç ve sefil halde zalimlerle mücadele eden insanların gökyüzüne ulaşan ılık nefesleri, oradan kar taneleri olarak düşüyorlar pencereme. Şerden korkup sinen bütün İslam gönüllüleri adına hissettiğim hicap, ateş gibi yanan yüreğimde soğuk rüzgarlara sebep oluyor. Dilerim Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Afrika’da kardeşlerimiz Allah yolunda şehit olurken, sıcacık evlerimizdeki rahatlığımıza şahit olan kar taneleri, mahşerde bizlerden şikayette bulunmazlar.

* * *

         Her şey, her yer bembeyaz! Hafif rüzgarla pencereme ulaşan yeşil bir dal, bana kendi renginin varlığını da hissettirmek ister gibi cama dokunuyor. Bir şeyi seyretmek başka, onun varlığının sebebini bilmek daha başka… Hani, Herkesin bakmadığı yönden bak cihana der ya Hz. Mevlana. Sakın tek meyvenin güneş olduğu bir kış ortamında, beyazlığa meydan okuyan bu yeşille, beşere anlatılmak istenen şehitlik mertebesi olmasın! O halde bütün canlılar, ölüm sessizliğine bürünürken, taptaze kalabilen bu ağaca şaşmamak gerekir. Şehit namzetlerine bir misal o!.. Rabb’in, isterse dünya ve ahir her iklimde diri olma sözünü göz önüne seren bir hakikat.

* * *

         Çamın dallarına sığınmış kuşlar için pencerenin pervazına bir avuç bulgur serpiyorum. Ben içeri girer girmez, pencerem serçelerle doluveriyor. Yemlere hücum edenlerden, karnını doyuran ağacın dallarına geri dönüp yerini başkasına bırakıyor. Arada bu düzeni bozan çıksa da, diğerleri hemen gaga darbeleriyle ikaz edip, onun ağaca dönmesini sağlıyorlar. Şu küçücük kuşlar için ihtiyaç birkaç küçük bulgur kırıntısı. Sonra cıvıl cıvıl mutlu ötüyorlar işte. Ama insan kullara ikram edilen nice nimetler arasında mutlu mu? Kendisine takdir edileni asla beğenmiyor.

Serçeler dahi değil. Onlar kendilerine ilham olunan içgüdüleri sayesinde ilahi emre uyarak, birbirlerine yardım ediyorlar. Öyleyse, bize ne oluyor da gözlerimizin önünde ebedi bir proğrama uygun yaşayıp duran minicik kuşlardan bile ders almaktan aciz yaşıyoruz?

* * *

         Kar tanelerinden, nazlı nazlı sallanan çam dallarına, hatta ufacık serçelere kadar tabiattaki her güzellik, yaratıldıkları günkü kadar saf ve temiz… Bir lokma ekmek uğruna katilliği dahi göze alan bir Ademoğlu var. Bu nedenle  düşünürken acı çekse de insan, yine de geceleri yıldızlarla bezenmiş semayı, gündüz güneşin aydınlığını, naif yağmur damlalarını, bembeyaz kar tanelerini görmezden gelmemeli! Çünkü, ancak böylelikle şükürsüzlüğümüzün farkına varıp, kulluğumuzu idrak edebiliriz. Ya şu nezih bulutlar, dağların zirveleri, masmavi okyanuslar? Onlara ne demeli?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.