Anlamını veya hikayesini bilmeden, biliyormuş gibi kullandığımız ne çok deyim var. "Keçileri kaçırmak" gibi…
***
İngilizcede de buna benzer bir deyim var: "get one’s goat"
Hikayesi ilginç: Bazı yarış atları yalnızlığı sevmez, huysuzlanıp delirirmiş. Bu tip atların yanına arkadaş olarak keçi koyarlarmış. At, keçi gelince sakinleşirmiş.Ama atın yarış kazanmasını istemeyen rakip atın sahipleri, bir yolunu bulup keçiyi kaçırırlarmış. "Keçisi kaçırılan at" tekrar huysuzlanmaya başlayıp enerjisini harcayınca yarışı kazanma şansı azalırmış…
***
"Keçileri kaçırmak"deyiminin bizdeki hikayesini öğrenmek için Burdur’a gidip, İnsuyu Mağarası civarında gezinmek gerekiyor.
İnsuyu Mağarası ,Türkiye’nin en büyük yeraltı mağarası.Sarkıt ve dikitleriyle ünlü mağarada birbiriyle bağlantılı dokuz göl ve akarsular var.
Yazın 40 derece sıcağında huzurlu bir serinlik, ledli ve renkli aydınlatmalarıyla büyüleyici ve fantastik, beylik deyimle "görsel bir şölen"sunan mağara henüz keşfedilmeden önce, çevrede Aysun Kayacı’nın "benim oyumla dağdaki çobanın oyu aynı olmamalı"dediği ,sürü yönetimi elemanı arkadaşımız keçileri otlatmaktadır.(İşkur "sürü yönetimi elemanı" adı altında mesleki eğitim kursu açmış.Maaşı da 3500 Türk Lirası imiş). Çobanımız öğle sıcağı bastırmasına rağmen keçilerin susuzluğunu giderecek bir su birikintisi bulamaz. Çaresiz kalınca da keçileri bir ağaç gölgesine salıp kendisi de uykuya dalar. İyice susayan keçiler, su aramak üzere yola çıkıp İnsuyu Mağarası’na girerler. Mağarada yağmur sularından oluşmuş küçük göller ve kar suyu birikintileri vardır. Bu arada uyanan çobanımız her yeri çılgınca arayıp, bulamayınca "keçileri kaçırdım"diye söylenmeye başlar. Köye dönüp her önüne gelene aynı sözü tekrarlar. Köylüler toplanıp sürünün kaybolduğu yere aramaya giderler. Ama orada onları öğle sıcağında mağara da suyunu içip dinlenen, tekrar yayılmak için dışarıya çıkan keçi sürüsü tam kadro beklemektedir. Çobanımızın delirdiğinden veya bir düzenbazlık peşinde olduğundan şüphelenen köylüler sürüye yeni bir çoban tutarlar. Bir kaç gün sonra yeni çobanımız da "keçileri kaçırdım" diyerek köye döner. Bunun üzerine keçileri takip etmeye karar veren köylüler İnsuyu Mağarası’nı bulurlar. Keçilerini kaçırmayan çobanların bu mağarada öğle istirahati yapmaları gelenek haline gelir. Ne yaptığını bilmeden, delice hareketler yapanlara da o günden beri "keçileri kaçırmış" denir.
***
Deyim olmanın ötesinde, tarihimizde, çok bilinmeyen, sonradan çok üzüleceğimiz bir keçilerimizi kaçırma hikayemiz  vardır…
Hani şu dünyanın en kaliteli tiftiğini veren, bir zamanlar sadece Anadolu’da yetiştirilen ,
artık  Ankara’ya heykellerini dikmekle yetinmek zorunda kaldığımız Ankara keçisinin hikayesi…
1838 yılına dek yalnızca Anadolu’da yetiştilen Ankara keçisi "angora yününe" de ismini verir. 1838 yılında Sultan Abdülmecit ,İngiltere Kraliçesi Victoria’ya bu keçilerden 12 tanesini  jest yapmak amacıyla hediye eder.
12 keçiden sadece biri erkektir ama o da keçilerin üremesini önlemek için kısırlaştırılır. Ne var ki 11 dişi keçi içinden bir tanesi gebedir ve ne yazık ki erkek bir yavru dünyaya getirir.
İngiltere’de Ankara keçisinin yaşayacağı iklim koşulları yoktur.
Bu sorunu da İngiltere, keçileri sömürgesi olan Güney Afrika’da üreterek çözecektir.
Bugün Güney Afrika’da milyonlarca Ankara keçisi yaşamaktadır.
Dünya tiftik üretiminde Güney Afrika birinci, oradan yayıldığı Amerika ikinci sıradadır.
Anavatanı Türkiye ise ancak yüzde 5 gibi bir paya sahiptir…
***

Ve kaçırdığımız Ankara keçisi bize angora kürk ve angora kazak olarak geri dönmektedir…
***
Mecazi ya da gerçek anlam da olsun keçilerimize sahip çıkalım…

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.