Bir şehri tanımak, her ayrıntısını görmek, yaşamını anlamak için, o şehrin ara sokaklarında, caddelerinde, çıkmazlarında kaybolmak gerekir. Şehrin derme çatma kalıntılarında, havaya bıraktığı kokuda, daracık sokak aralarındaki çocuk seslerini duymadan, içine kapanık sessizliğini görmeden, hissetmeden o şehri öğrenmen olanaksızdır. Kıbrıs’ı tanımak da böyledir. Gerçek tarihine objektif olarak kendini bırakmadığın sürece, öğrendiğin tek şey, bizim sizin kavgasının tıkanıklığıdır.

Kıbrıs’ın tarihini, üzerinden yok olmayan karabulutları, kirli elleri ve o topraklarda yaşayan insanların analarından emdiği sütün burunlarından nasıl getirildiğini anlatmak, bir iki satıra sığdırılmayı hak etmiyor. Ki yeterli de olmayacaktır. Bunu size en iyi aktaracak olan kaynak, Arif Hasan Tahsin’in kitaplarıdır.

Arif Hasan Tahsin Türkiye gündemine, Ali Kırca’nın programı olan Siyaset Meydanı konuğu iken düşmüştür. Stüdyonun diğer konuğu, 1975 yılında Türkiye’den göç eden Milliyetçi Adalet Partisi ( MAP ) Genel Sekreteri Erhan Arıklı’nın “ Ben senden de daha fazla Kıbrıslıyım “ sözlerine karşılık Arif Hoca yerinden kalkarak “ Hass… “ cevabını verir. Emekli öğretmen, yazar ve Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası ( KTÖS ) kurucularından Arif Hoca, Kıbrıs’ta 60 yılların yaşanan savaş zamanında Lapta’daki birlikte Astsubay olarak görev yapar. O dönemlerde üniversite mezunlarına Astsubay rütbesi verilip birliklerin başında görevlendirilir. Rum askerlerinin birliğine saldırı düzenleyeceğini öğrenen Arif Hoca, tepenin başında ve içerisinde sadece 5 tane asker bulunan birliği için akşam karanlığından sabahın erken saatlerine kadar, askeri aracı ile bayırdan aşağıya ışıklarını kapatarak iner. Aşağıdan yukarı ise aracın ışıklarını açarak çıkar. Hiç yorulmadan, uykusuzca belirli zaman aralıklarıyla, sabah güneş ışıklarını yeryüzüne düşürene kadar tekrarlar. Birliği gözetleyen ve saldırı planları yapan Rum askerlerine, bulunduğu birliğe takviye sağlanıyor, izlenimi verir. Sabaha kadar takviye geldiğini düşünen Rum askerleri de birliğe saldırmayıp geri çekilirler. Şimdi siz cevap verin, Arif Hoca’nın “ Hass… “ cevabı çok mudur?

Arif Hoca NTV’de katıldığı bir programda, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın “ Besleme “ sözlerine cevap verir. Kendine has üslubu ve derin tarih bilgisiyle, konukların ki özellikle yandaşlığın revaçta olduğu, soruların ve cevapların Erdoğan’ı desteklediği dönemde, Türkiye’nin KKTC’ye gönderdiği para konusuna gelinir. Arif Hoca ise çok net, “ Vermeyin be kardeşim, vermeyin “ der.

Arif Hoca neden böyle dedi?

Türkiye, KKTC’ye verdiğini misliyle götürüyor. KKTC’nin Türkiye haricinde başka ülkeye ihracat yapma izni yoktur. Türkiye ise KKTC’ye yaptığı ihracatın onda biri kadar ithalat talep ediyor. Ticaret yasakları haricinde, Türkiye’den KKTC’ye yapılan giriş serbestliği sayesinde binlerce TC vatandaşı göç ediyor. Kendi kültürsüzlüğünü, kültür edasıyla bu topraklara empoze ediyor. Yıllar öncesine kadar, yalan ve hırsızlıkla tanışmayan Kıbrıslılar, bu sayede tanıştılar. Rumlarla iç içe yaşarken kapıları açık yatanlar, şimdi kilit üstüne kilit takar oldular. Tecavüzler, kavgalar, sahtekârlıklar ise çabası…

Kıbrıslılar, Türkleri sevmiyor diye oluşan bir algı var. Bulunduğun yeri yaşanabilir hale getirmektense kirletmeyi, yok etmeyi tercih etmişsindir. Göç ettiğin yerin yaşam biçimine adapte olmaktansa onları kendin yapmak istemişsindir. Kıbrıslılar çok tembel diyerek onları aşağılamak yerine, nedenini araştırmamışsındır. Onların tembelliğini, paraya önem vermediklerinden, rahat yaşamayı sevdiklerinden geldiğini düşünmeyip kendi para hırsınla rekabet ederek onları emperyalizmin kucağına itmişsindir. Kızlarını, çocuklarını kandırıp kendi amellerine alet etmişsindir. Askeri üniforması giyerek bile hırsızlık yapmışsındır. Kıbrıs Adasının gerçek halkı tarafından tamamen nefret ettiği uyuşturucuyu, bu topraklara sokmuşsundur. İş kurup halka hizmet verip adaya fayda sağlamak yerine, zarar vermişsindir. Temmuz ve Ağustos ayının 45-50 derecelik sıcağında, esnaf olarak alınan ve öğle saatine denk gelen, üç saatlik dinlenme uygulamasının son bulmasına neden olmuşsundur. Ee be kardeşim, senin neyini sevsin?

Kıbrıs, özgürlüğünü ve dünyaya açılmayı isteyen bir toplumdur. Sonuna kadar da hak ediyordur. Dünyayı eline geçirmek isteyen güçlerin Kıbrıs üzerinde uyguladığı politika, iki halkı birbirini düşman yapma yönteminden başka bir şey değildir. Onlara rağmen dostane ilişkiler devam etmektedir. Buna en güzel örnek ise; Kıbrıs’ın hangi bölgesinde yaşarsanız yaşayın, kapınız beklenmedik bir anda çalar ve gelen kişi “ Burada önceden atalarım yaşıyordu. Dedem, halam, amcam bu evde doğmuş. Evi gezebilir miyim? “ sorusu olur. Ev gezilir, çay, kahve, yemek ikramları yapılır. Ziyaret son bulur. Her iki taraf içinde bunlar yaşanır. Aslında kapıyı çalan misafir değil, bu toprakların gerçek sahipleridir. Bizler ise onlara, sen Türksün, sen Rumsun dedik. Aslında onlar ne Türk, ne de Rum! Onlar Kıbrıslı ve özgür Kıbrıs’ın Rumca ve Türkçe konuşan halklarıdır.

Hani dedik ya Kıbrıs’ı anlamak, işte tamda bu! Arif Hoca’yı, onun gibi yurtseverleri, gerçek Kıbrıslıyı dinlemeden, tarihin sapmalarını göz ardı ederek, vahşi Kapitalizmin bize yüklediği faşizm duygusuyla ilerleyerek ne Kıbrıs’ı anlarız, ne Kıbrıslıları, ne de kendimizi!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.