Atasözü ve deyimlerin çokça kullanıldığı ülkeler incelendiğinde, toplumun hayata bakış açıları gün yüzüne çıkar. Çıkarılan örneklerde sıkça isyan yerine kabulleniş, görülmüş olur. Kabullenişler araştırıldığında, halkın dümene geçmek yerine hep yolcu koltuğunda oturduğu anlaşılır. Ülkeleri gemi, yolcuları kendileri ve dümene seçtikleri Kaptan-ı Derya ise dümeni dilediği yöne kırar. Her ne hikmetse, gemi çoğunlukla karaya oturur ya da denizin derinliklerine sürüklenir. Geminin durumundan çıkar sağlayan diğer ülkeler ise kahkahalarla iyi yolculuklar diler.

Bir ülke düşünün, ülkesinin geleceği için uyarı yapan halkını, makul şüpheli ya da darbeci diye tutuklar. Düşünemezsiniz, haklısınız kolay değil ancak yaşanır. Aynı ülkenin, para uğruna binlerce insanın enkaz altında kalmasına “ Kader “ diyebilmesi, normal karşılanır. Enkaz altında kalan canların yakınları, seslerini duyurmak için eylem yapması suçtur. Hatta bu eylemlere izin vermemek için alınan önlemler, o canların yaşamaları için alınmamıştır. Aynı ülkenin yüksek rütbeli siyasetçileri, kaza yerini ziyaretlerinde alınan önlemler ve çabalar ise komedi filmlerin senaryolarında, başyapıt unsurudur. Fakat biz bunlara gülmüyoruz. Çünkü trajikomik gülünmesi değil, trajik olarak anlaşılması gerekilen bir olaydır.

Karaman’ın Ermenek ilçesinde bir maden kazası daha yaşanır. Türkiye’nin kara yazısı haline gelen maden kazaları, Kaderciliğe inanılan ülkenin kaderi olmuştur. 17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen Marmara depremi sonrasında, kendilerini İslami kesimden tanıtan kişiler, depremin Allah’tan bir uyarı niteliğinde olduğunu vurgulamıştır. Allah’ın sopası yok ki deyip depremin en çok zarar verdiği yerleri işaret ederek, fuhuş ve alkol tüketimini bahane etmişlerdir. Aynı kesimden kişilerin zaman içerisinde siyasi bürokraside güç sahibi oldukları düşünülürse, son 10 yıldır yaşanan işçi cinayetleri neyin uyarısı, diye sormak gerekir.

Kimse kusura bakmasın ama maden ocaklarında yaşanılan ölümler, şartların usulsüzlüğünden dolayı işçi cinayetleridir. Soma’daki felaketten sonra aklanılanlar, Ermenek’te de aklanılacaktır. Kılıflar ellerinde olduğu sürece, cinayetler hiç bitmeyecektir. Kılıflar demişken, yolsuzluk gündemde mi hala?

Yolsuzluk gündeme ilk düştüğünde, Erdoğan Bayraktar’ın cesurca itirafı ve sonrasında istifa talebi unutulmamıştır. Kendisine ait resmi Twitter hesabındaki yazışmalarında, pişmanlığını ve görevi gereği mecburiyetini ifade eden kelimeler silinse bile hafızalara kazınmıştır. Şahsen o anki dürüstlüğüne Trabzonlu hemşerim olduğu için inanmıştım ve benim gibi birçok kişi de inanmıştır. Peki ya şimdi? Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Oğuz Bayraktar TBMM komisyonuna yolsuzlukla ilgili 1 saat ifade verdi. Yetkililer bu ifadeyi, bilgisine danışıldı diye açıkladılar. Aynı yetkililer, Muammer Güler’in oğlu Barış Güler ile Reza Zarrab’ın ifadeye şey pardon bilgisine danışılmak için TBMM komisyonuna neden gelmediğini söylemediler. İfade de nereden çıktı, ifade yok, bilgisine danışmak var.

Arap Baharı’nın başladığı ülke Tunus’ta yapılan seçimlerde, Laik Nida Tunus Partisi seçimleri kazanmıştır. Zeynel Abidin Binali rejiminin yıkılmasından sonra yapılan ilk seçimlerde, mutlak favori görünen Raşid Gannuşi liderliğindeki Ennahda Hareketi büyük yenilgi almıştır. Bu yenilgi, ekonomi politikasındaki başarısızlığa ve ülkedeki gergin ortama bağlanıyor. Büyük oranda talep gören seçimler, Anti-İslamcı olarak anılan Laik Nida Tunus Partisinin kazanması, halkın ülke yönetimini Müslümanlık olarak değil, siyasi olarak başarı beklediğini göstermiştir.

Bu topraklar Müslümanlığı Araplardan almıştır. Fakat Araplardan daha iyi Müslüman olduğunu göstermek için, girip çıkmadığı komite kalmamıştır. Hep bir yarış içinde, Müslümanlığını siyasetiyle yarıştırmıştır. Bilinmesi gerekilen ise Müslüman adamın siyasetle işi olmayacağıdır. Yoksa ülkeyi öyle bir sitemin içine sokarlar ki helalinden iş yapmak haram olur. İşin içinde kendileri olursa haramı helal, helali haram yaparlar. Zaten siyasete soyunurken İslamiyeti kullanmaları, basamak olarak ayaklarının altına alabileceklerini gösterir.

Tunus, baharını şimdi yaşamaya başlamıştır. Türkiye, kendine muhaliflerini suçlamak ve kendinden olanı suçsuz kılmak için kılıflar hazırlamaya devam ettiği sürece baharını yaşayamayacaktır. Gemi tamamen denizin karanlıklarına gömülmesi izlenilecektir. Gün geldiğinde dalgıçlar, gemi enkazında saklanılanları karaya çıkartacaktır. Oluşturulan kılıflar, gemi su altındayken çoktan çürümüş olacaktır. Bu yüzden zararın neresinden dönülse kardır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.