Cinnetten Cennete Uzanan Bir Yalnız Yürek:Ayşe Şasa

Yakın zamanda Cennete uğurladığımız Ayşe Şasa'yı o kendine has uslübuyla anlatıyor güçlü kalemimiz Selvigül Şahin...

14 Temmuz 2014 Pazartesi 21:07
Cinnetten Cennete Uzanan Bir Yalnız Yürek:Ayşe Şasa






CİNNETTEN CENNETE UZANAN BİR YALNIZ YÜREK: AYŞE ŞASA

Selvigül Kandoğmuş ŞAHİN

İkindi serinliği gölgelikleri aradığımız Haziran sıcaklarını yaşıyoruz. Yoğun bakım haberleri geliyor. Dalga dalga yaz sıcaklarında esen meltemler arar gibi şifa duraklarına gitmek istiyoruz. Ayşe Şasa yoğun bakımda günlerdir. Yalnız yüreği ve yılların yorgunu bedeniyle artık bir sefere çıkma telaşında. “ Haziranda ölmek zor”  diyen şairin dizeleri geliyor aklıma… Bir şarkı usul usul akıyor, derinden bir nefes boşalıyor, son martılar uçuyor, güvercinler havalanıyor. “ Yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü / Bıraktım acının alkışlarına…” Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dizelerinden isyan notaları halinde bir şarkı akıyor. Uzaktan uzağa dualar gönderiyoruz sevgili Ayşe Şasa’ ya.

            Cağaloğlu’nda Birleşik Dağıtım ’da, Fatma Ömerustaoğlu’ nun düzenlediği bir programda arkadaşım Münire Daniş’ le dinliyoruz Ayşe Hanımı. Tam yılını hatırlamıyorum ama neredeyse aradan yirmi yıl geçmiş. Ağır ve vakur duruşu, asil tavırları ile sakin konuşuyor.  Duruşunda, oturuşunda ayrı bir edep ayrı bir incelik var. Bilgelik yüklü sözleri ve duruşu ile etkili cümleler kuruyor. Uzaklardan gelmiş bir yabancı gibi, onu merakla dinleyen gençlere muhabbetle anlatma telaşında. Sinema hakkında konuşuluyor ama artık o çoktan bu konunun uzağına düşmüş gibi. Artık onun derdi başka. Adımladığı hakikat duraklarında yaşadığı hayretlerle ve keşiflerle mutmain çehresinden tebessümler yayılıyor. Arayarak bulan insanlara has dingin tebessümlerle selamlıyor bizi. Yılların yorgunluğu, acıların izi var gölgeli hüzünler konaklayan çehresinde. Uzak bir hayal gibi hatırlıyorum o günleri. Bir daha kendileri ile karşılaşmadım. Ama uzaktan sevdim ve takip ettim. Onunla yapılan söyleşileri okuduğumda yüreğimde anlayamadığım bir yakınlık hissettim kendisine karşı. Telefon açmayı düşündüm tanışmayı sıcak selamını almayı ama çekindim rahatsız ederim diye…

                Ayşe Şasa Hakka yürüdü. Yalnızlıklarının ve cinnetlerinin içinde bocalarken bulduğu, ulaştığı Rabbine doğru yolculuğa çıktı. Arkasından bir çok kişi yazılar yazdı, hatırasını yâd etti. Bir ayna gibi içine girdiği cemiyetin entelektüellerine, sanatçılarına karşı duyarlı olan güzel insan giderken geride birçok anıyı ve birlikteliği, telefonlardan yüreklere uzanan samimi muhabbetleri bir dua makamında anılara öylece bıraktı.

              Onun macerası adeta yaşadığımız coğrafyanın derin duyarlı hikâyesi gibidir. Cinnet toplumundan, maddi dünyanın ayartan süfli duraklarından, batılı aristokrat yaşantının dibe vurmuş hallerinden delilik ülkesine göç ve hakikat sancılarına muhataplık. Yaşadığımız yüzyıl toplumsal anlamda nice cinnet ve yokluk sancıları ile bireysel travmaları körüklerken gemileri yakanlar, kurtuluş arayanlar, aşkın olana sevdalanarak ilahi olanın kılavuzluğunda yürüyüş başlatanların sayısı artıyor. Bu yürüyüşü, yalnızlıktan ve çaresizlikten modern aklın bittiği demlerde, içinde bulunduğu dünyanın adeta yok saydığı görmezden geldiği inanmanın duru sularına, irfanının sonsuz huzuruna doğru başlatanlardan birisidir Ayşe Şasa. “Hayat hikâyemi bir tek çizgiye indirgeyecek olursam: Hep bir arayışın, hakikat arayışının özeti olduğunu söyleyebilirim.”  Diyor her satırı manifesto gibi olan Bir Ruh Macerası kitabında.

               Cumhuriyetin aristokrat ve zengin aile ortamında, Yahudi ve Hristiyan mürebbiyelerin nezaretinde, çiçeklerle donanmış cennet gibi bahçelerin cehennem yalnızlıklarında, modern eğitimin bir deneği gibi ilgiden ve sevgiden yoksun büyür. Çocukluğu, ilk gençliği adeta buhranlarla ve yalnızlıklarla geçer. Yüreğinde uyanan isyanlarla yetişkinlik dönemlerinde sosyal adaleti savunur ve eşitlik adına arkadaşlıklar dostluklar kurar. Bu yola girdiğinde artık manevi olan ne varsa reddeder. Evlilikleri, arkadaşlıkları, dostlukları yaşadığı trajik yaşantı artık onu şizofren sancıların eşiğine kadar getirir. “ O, adına akıl dediğimiz hazinenin başkalarınınkinden farklı olarak işlemesi gibi belalı bir serüveni yaşadı; toplumun ve tıbbın şizofreni dediği bir tür hastalığa yakalandı. İnanıyorum ki bu sadece kişisel bir serüven, bünyeye ve yapıya bağlı bir tezahür değildi. Yaşadığı çevreye ve ortama bir türlü uyum sağlayamayan ve kendine ait iklimi bulamayan hassas ve nadir bir bitkinin sararıp solmasına benzer bir öyküydü” diyerek manidar ifadelere yer verir Atilla Dorsay Yeşilçam Günlüğü adlı kitabın giriş yazısında. Ayşe Şasa’ nın arayış ve çileli günlerinde sohbeti ve dostluğu ile adeta ona mihmandarlık yapan Kemal Tahir vardır. İçinde bulunduğu cemiyetten: “ Maskaralık yaptığın sürece seni alkışlarlar, ciddi bir şey yaptığında kimse suratına bakmaz, yolunu ona göre seç!” diyecek kadar cesur ve yol göstericidir.

           Hakikatin dingin duraklarına doğru yolculuğa çıktığında tükenişin demlerindeydi. Dibe vuran acılara gark olmuş yalnız yaşantısında artık gemileri yaktığı anlar Rabbi’nin varlığını derinden duyduğu zamanlardı. Bu yolda bilgelik ve doğruluk yolunda erdemlice yürümenin semeresi imana ermekti. Ayşe Şasa nice çileli yıllardan sonra hidayet yolunun yolcusu oldu. Şöhretin basamaklarından, sinemanın renkli albenili dünyasından, bohem sanatçı meclislerinden uzaklaşarak, uzleti, yalnızlığı, münzeviliği tercih etti.

              Yuvadan düşen bir kuş gibi arayışlara düştüğü zamanlar. “ Mataramda Tuzlu Su” adlı şiirin, yüreğine merhem dizelerin şairini ararken. Waldo Sen Neden Burada Değilsin kitabıyla muhatap oluyor. Ve yine kendisi gibi nice çileli yollardan sonra hakikat duraklarında soluklanan İsmet Özel’in “Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir” seslenişiyle yapılan tüm yaşam saldırılarına hakikatin ışığıyla cevap verecek bir duyarlılığa erişecektir. Arayacak ve bulacaktır. Değil mi ki bulanlar arayanlardır. “ Bu hastalığın çöküntüsü ve acıları içimde batıla dair her şeyi yıkmasaydı ben hala gençliğimdeki o yanlış zelil noktada olacaktım. Evet, işte kahırdaki lütuf…” Kendi ifadesiyle kahırdaki lütufa muhatap olacak ve artık gönül ehli olmayı, hakikatin çileli arayışını, şöhrete, alkışa, debdebeli yaşantılara tercih edecektir.

           1941’lerde başlayan hayat yolculuğu bu coğrafyanın da yaşadığı tüm travmatik sancılara paralel devam eder. Hafızası silinmeye çalışılan topraklarımızda tüm manevi değerler yok edilmeye çalışılırken, dili, edebiyatı, sözlü ve yazılı sanatı, geleneği, âlimleri elinden alınmış bir yapay coğrafya oluşturulmaya çalışıldı. Tıpkı Ayşe Şasa’ nın masum çocukluğu nasıl Yahudi ve Hristiyan dadıların bunalımlı anlayışlarına teslim edildi ise bu toprakların çocuklarının ve gençlerinin körpe dimağları da manevi iklimlerden uzak çarpık zihniyetlere teslim edildi. Medeniyetler yaşamış topraklarımızdan özümüze, bizi biz yapan değerlere başlatılan savaşla tükeniş duraklarına gelindi. Ayşe Şasa bedeller ödeyerek iman denizinin batmayan dalgalarına kulaç açtığında toplumsal travmalar eşiğine geldik.

          İbretlik bir yaşantıyı geride bırakarak Rabbine yürüyen merhume Ayşe Şasa’ nın cenazesinde bulunmak nasip oldu. Kalabalık olur diye çekine çekine gittiğim Fatih Cami Avlusu’ndaki cenaze, adeta Ayşe Şasa’ nın yalnızlığını, münzeviliğini, garipliğini öylesine anlatıyordu. Sanat edebiyat çevresinden yazarlar, sinema dünyasından tanıdık simalar vardı. Haziran sıcaklarıyla tenha cemaat namaza durduğunda anladım ki hüznü ve yalnızlığı yoldaş eyleyen merhume ölümüyle de bize mesajlar göndermeye devam ediyor. Gül bahçesinde gül olmak, açmak kokular saçmak kolaydır. Ama bataklıkta, kötü kokuların arasında eşsiz rayihalarla gül olarak açmak çok zordur. Böyle güller gibi güzel ve anlamlı kokular bırakarak Hakka yürüyen sevgili Ayşe Şasa ’yı son yolculuğuna uğurladık… İbretlik vesikalar gibi bizleri sarsan yaşadığı acılar kefaret olur, Rabbim Rahmet merhamet eyler duasıyla… 

04.07.2014 

ozgundurus.com sitesinde yayınlanmıştır


Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.