Mağcan Cumabayoğlu (Magcan Cumabayev). Türk Kurtuluş savaşının en kanlı günlerinde, doğuda, çok uzaklarda, kandaşları için Türkistan halkını yazdığı şiirleriyle harekete geçiren ünlü Kazak Milli Şairidir. Özgürlük aşığı Türk Dünyası'nün büyük şairi Mağcan Cumabayoğlu 1893 yılında Kuzey Kazakistan'da doğdu. Babası Ceken Bey, oğlunun molla olması için medrese eğitimi görmesini isterken o Çala Kazak Medresesi'ne kaydını yaptırır. Bu medrese Çağatay Türkçesi'yle eğitim veren son Türkistan okullarından biridir aynı zamanda. Burada Çağatay Türkçesi'ni öğrenir. Arapça ve Farsçayı da yine bu medresede öğrenir. Ufa'daki Galiya Medresesi'ne 14 yaşında başlar. Bu medresede Rus Dili ve Edebiyatı eğitimi alır. İlk şiir kitabı Kazan'da yayınlanır. Tarihler 1913 yılını gösterdiğinde Mağcan Kazan'da Tatar ve diğer Türk illerinden gelen gençlerin ilham aldığı fikir adamı haline gelmeye başlar. 1923-26 yılları arasında Moskova'da Edebiyat Enstitüsü'ne kaydını yaptırır. Enstitü'deki akademisyenler daha sonra kaleme aldıkları yazılarında Cumabayoğlu'nu "Kazakların Puşkini" olarak görselerde, o artık Türk Dünyasının ortak sesi, milli şairi olmuştur. Kazak tarihinde önemli yer tutan Alaş Orda hareketinin içinde yer alır. İlk Kazak Milli hükümetinin kuruluşuna destek vermiştir. 13 Aralık 1917 tarihinde Kazak halkı için bir dönüm noktasıdır ve Mağcan Cumabayoğlu bu günü şu mısralarla anlatır...
Ne korsem de Alaş üçin korgenim
Magan atak ultım uşın olgenim
ANADOLU TÜRKÇESİYLE
Ne görsem de Alaş için görürüm
Bana armağandır yüce halkım için ölürüm
1922 yılında Hazer Törekuloğlu'nun çağrısı üzerine Taşkent'e gelir. Burada Şolpan, Sana ve Akjol gazetelerinde şiirleri yayınlanır. Şiirlerinde Kazak halkının Sovyetleşmesine karşı çıkar.
Moskova'da 1925 yılında kurduğu ALka adlı edebiyat derneği yüzünden karşı devrimci suçlamasıyla idam cezasına mahkum olur, bu ceza 10 yıl sürgüne çevrilir. Sürgün hayatını çalışma kamplarında geçirir. Rus yazar Maksim Gorki'nin desteğiyle cezaevinden çıktığında tarih 1930'dur. 1937 yılında bu kez Japonya adına casusluk suçlamasıyla tutuklanır. Bu adi iftira sonrası SSCB Kızılordusu içinde kurşuna dizilerek katledilir. Türk dünyası adeta sesini soluğunu kaybetmiş gibidir. İşte bu yüzden Türkistan coğrafyası içinde yaşadığı dönemin en önemli fikir adamlarından biridir. Türk tarihine ve diline hakim, Türk geleneklerini çok iyi bilen Şair Mağcan Cumabayoğlu, Türkistan'ın işgali sırasında ilk karşı çıkan gönül erlerinden biridir.. Türk halk şiirinin genetik yapısı, Mağcan'ın Kazakça şiirlerinde kendini sonuna kadar gösterir. Kahramanlık, cesaret, bağımsızlık, milli kimlik üzerine kaleme aldığı şiirlerinde aynı dönem Anadolu şairleriyle aynı tınıları, tonlamaları, vurguları kullanması dikkate değer. Milli kimliğin ortak ruh hali doğudan batıya, güneyden kuzeye, kardeş edebiyat eserlerinde ortak bir dil halini almış gibidir. Milli şair Mehmet Akif Ersoy gibi milli karatere büyük önem veren Mağcan Cumabayoğlu Anadalu'da kardaşlık hukukunun gereğini bekleyen binlerce direnişci emperyalizme karşı yalnızlığının içinde tek ortak nokta vardır "Altın Takka" (Altın taht) Bugün bile, çoğu kelimeleri anlamakta zorlanılsa da, yakın dönem Anadolu Türkçesi'yle okurken etkileyici tonlamalara yer veren Milli Şairimiz Mağcan Cumabayoğlu tüm Türk boylarını yaşadığı acıları yüreğinde hissetmişcesine 1923 yılında kaleme aldığı eserinde şöyle sesleniyordu
KAZAK TÜRKÇESİYLE
Alısta avır azap şekken bavrım
Kuvargan bayşeşektey kepken bavrım
Kamagan kalın cavdın ortasında
Köl kılıp közdün casın tökken bavrım
Aldındı avır kaygı capkan bavrım
Ömrünce capa körgen cattan bavrım
Tüksiygen yüregi tas cavız candır
Tiridey terin tonap catkan bavrım
Altay’dın altın küni erkeletip
Kelgende colbars bop cana er cetip
Akteniz, Karateniz arcagına
Bavrım meni tastap kaldın ketip
Apırmay ayrıldık ba kalın toptan
Şayılıp kaytpaytugun cavgan oktan
Türiktin colbarıstay cüregine
Şını men korkak kul bop cavdan bukkan
Şark urıp erkke umtulgan Türk canı
Şını men avırdı ma bitip hali
Ot sönüp cürektegi kurudı ma
Kaynagan kan tamırdagı ata kanı
Bavırım! Sen o cakta, men bu cakta
Kaygıdan kan cutamız bizdin atka
Layık ba, kul bop turuv kel keteyik
Altayga ata miras altın takka.
Uzakta azap çeken kardeşim
Kurumuş lale gibi solan kardeşim.
Kuşatmış kalabalık düşmanın ortasında
Göl gibi gözyaşı döken kardeşim.
Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim
Ömrünce yabancıdan zulüm görmüş kardeşim
Katılaşmış yüreğiyle gaddar düşmanlar
Diri diri derini soyan kardeşim.
Heyhat! Ayrıldık mı büyük gruptan?
Dağılıp yılmayan yağan oklardan,
Türkün aslan gibi yüreğinden,
Gerçekten köle mi olduk düşmandan korkan.
Özgürlük için çırpınan Türk canı,
Gerçekten hasta mı, bitti mi hali?
Ateş söndü mü, yürekteki, kurudu mu,
Kaynayan damarlardaki atalar kanı.
Kardeşim! Sen orada ben burada
Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza
Layık mıdır köle olarak yaşamak? Gel gidelim,
Altay'a, ata yadigârı altın tahta
Taşkent'te ilk baskısı 1923 yılında yapılan Uzaktaki Kardeşime adlı şiirin yazıldığı günler, Anadolu'da kurtuluş savaşı bütün hızıyla devam ediyordu