Yapılan araştırmalara göre Türkiye, ifade özgürlüğünde 180 ülke arasında 154’üncü, basın özgürlüğünde 197 ülke arasında 137’nci, cinsiyet eşitsizliğinde 142 ülke arasında 125’inci, eğitim kalitesinde 65 ülke arasında 62’nci, çocuk yoksulluğunda OECD ülkeleri arasında son sırada, çocuk gelin sayısında dünya üçüncüsü, insan hakları ihlalleri sıralamasında en kötü 5’inci ülke, gazetecilere karşı kötü muamelede 117 ülke arasında üçüncü, doğum sırasında anne ölümlerinde 183 ülke arasında 142’nci, bebek ölümlerinde 221 ülke arasında 84’üncü, iş kazalarındaki ölümlerde Avrupa birincisi dünya üçüncüsü, Yolsuzluk Algı Endeksine göre Avrupa’da 38 ülke arasında 27’nci, kadına şiddette ise ABD’nin 2 katı ve bazı Avrupa ülkelerinin 10 katı oranındadır.

Bu sorunların iyileştirilmesinde hukuksal çözümler yerine, Başbakan Davutoğlu “ Kamuda Şeffaflık Paketi” ni açıklamaktadır. Pakete göre mal bildirimleri, siyasi parti il başkanları ve grup başkanvekilleri içinde zorunluluk haline getirilmektedir. Aynı zamanda yolsuzluk ihbarında bulunan memurda ödüllendirmesi planlanmaktadır. Evet, sadece planlanmakta, çünkü faaliyete geçirileceği ya da ihbarın kaile alınacağı şüpheleri, basına yansıyan yolsuzluk iddialarının hukuksal takibiyle anlaşılmaktadır.

Açıklanan pakette, Vakıf ve Dernek hesaplarının da şeffaf olması, İsviçre bankalarındaki hesapların açıklanması, özel sözleşmeli ortaklıkların, yurtdışı mülkiyetlerin, akraba ve yakınların özel anlaşmalı hisse devri gibi maddelere yer verilmemektedir. Bunlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Mal bildirimde çok dikkatli olunmalı. Böyle giderse görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız. “ diye açıklama yapmaktadır. Asıl sorunun kayıt dışı ekonomi olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklama sonrası akılları soru işaretleriyle doldurmaktadır. İl ve ilçe başkanları mal bildirimi yapmaktan neden kaçınsınlar? Yoksa il ve ilçe başkanlarının siyaseti, halka hizmet yerine, mal mülk sahibi olmak için kullandıkları biliniyor ve buna göz mü yumuluyor? Kayıt dışı ekonomi derken yasa dışı yurt dışına aktarılan paraların olması ve bunun siyasi güç dışında gerçekleştirilmesinin zor olması mı belirtiliyor? Başbakan Davutoğlu’nun söylediği gibi “ Şeffaflık zihniyet meselesidir. “

Cumhuriyet gazetesi dağıtımının engellenme süreci de basındaki şeffaflık zihniyetinin, ülke halkına kısıtlanmış yazıların okunması mecburiyetini göstermektedir. Charlie Hebdo’nun son sayısından birkaç karikatür yayımlamak isteyen Cumhuriyet gazetesinin dağıtımını engellemek isteyenler, Milli Gazetenin yılbaşı günü Noel Baba’ya hakaret içeren manşetini engellememişlerdir. Bu da inandıkları din haricindeki dinlere, saygısızlık yapılmasına onay verildiğini göstermektedir. Biraz daha açarsak basındaki zihniyetin ikiyüzlülüğü görülmektedir.

Kanunlarımıza göre basımı yapılan gazete, dergi, kitap vs. zaten basın savcılığına gönderiliyor. Savcı da bunları inceliyor, bir suç olduğunu düşünürse dava açıyor. Kısacası dağıtım aşamasına gelindiğinde, yasal olarak izinler, zaten verilmiş oluyor. Dağıtım yapacak kamyonun önü kesilip, dağıtım engellenme işlemine gerek duyulmuyor. Cumhuriyet gazetesine duyumlar üzerine engelleme konulmaya çalışılmış ki savcının dağıtımda bir sakınca görmemesi sonucu kamyonlar matbaadan çıkartılmıştır.

Karikatürleriyle Müslümanlığı aşağıladığı söylenen Charlie Hebdo dergisi, savunmasında bütün inançlarla dalga geçtiğini, tek bir dinle düşmanlık yaşamadığını, sadece ifade özgürlüğünün kutsallığına inandıklarını belirtmektedir. Bu açıklamayı beğenmeyip protesto edecek kişiler, yaptıkları protesto seçimleriyle Charlie Hebdo yerine, kendi dinlerine zarar verebileceklerini de düşünmeleri gerekmektedir. Bu yüzden yapılacak protestonun medeniyet boyutu, inandıkları dinin hoşgörülük boyutuna eşdeğer olması gerekmektedir. Türkiye’de Charlie Hebdo karikatürlerini yayımlayacak olan kuruluşlara da aynı imtiyazla yaklaşmaları gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, Ortadoğu’da kanları akıtılan Müslümanlar için, bırakın yürüyüş yapmayı cümle içerisinde kullanmayan siyasiler, Fransa’da kol kola protesto yürüyüşü yapabilmektedir. Çünkü bir tarafta Emperyalizmin midesini doldurmak için akıtılan kan, diğer tarafta oradaki pastanın payda gösterisi var. İşte bu yüzden Nijerya’da Boko Haram adlı örgüt tarafından katledilen 2000 kişi, kimsenin umurunda olmayacaktır.

Siyasette her yolu mubah gören, hatta hükümdarın gerektiği zaman dini de alet olarak kullanmasını belirten ünlü İtalyan’ın Floransalı düşünürü Niccolo Machiavelli, “ Eğer bir millet, iktidarda bulunan kişilerin şerefsizliğini, alçaklığını, hırsızlığını yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa, o millet erdemini yitirmiş demektir. Erdemini yitiren bir millet, bir gün vatanını da yitirir. “ diye ekleme yapmayı da ihmal etmemesinin, bir nedeni vardır elbet!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.