Tarihte yapılmış en sıradışı korkunç deneyler

Yakın tarih insanlık tarihinin en korkunç deneylerine tanık oldu. Kiminin Nazi kamplarında lenf bezleri, kılcal damarları alınarak ölüme terk edildi, kimi henüz 8 aylıkken cinsiyeti değiştirildi. İşte yatın tarihin akıllarda kalan korkunç deneyleri..

15 Aralık 2014 Pazartesi 21:41
Tarihte yapılmış en sıradışı korkunç deneyler






Tarihte yapılmış en sıradışı korkunç deneyler

Yakın tarihte bilim insanlarının akıllara zarar deneyleri ve uyguladıkları yöntemler günümüzde hala tartışılıyor.  Çoğu deney gerçek amacından saparak facialara yol açtı. Kimi tıbbi deneyler litaratüre 'Akademik Kabus' olarak girmeyi başardı. İçlerinde toplumsal travmalara neden olan deneyler dönemin siyasileri tarafından ört-bas edilmek istense de, günümüzde tüm detaylarına ulaşmak mümkün.

Deney kurbanlarının bazıları 'Bilim kurbanı' olarak tarihe geçti. Bazılarının kabusa dönen hayatı intiharla son buldu, bazılarının konuşma yetisi bir daha düzelmemecesine bozuldu.


Kekemeliği yeneceklerdi, konuşmayı unuttular


Kendisi de kekemelikten mustarip Iowa Üniversitesi'nden Wendell Johnson'un tasarladığı araştırma, 1939'da 5 -15 yaş arasındaki 22 yetiştirme yurdu öğrencisiyle gerçekleştirildi. 10'u kekeleyen, 22 öksüz ve yetim çocuğun kontrol ve deney grupları olarak ikiye ayrıldığı çalışmada, gruplara diksiyon dersleri verildi.
Deneyde, bir gruba, verilen sözcükleri doğru telaffuzlarında pozitif davranışlar gösterilirken, diğer gruba hata yaptığında dayak atıldı ve kekemelikleri yüzüne vuruldu. 6 aylık çalışma korkunç bir manzara ortaya çıkardı. Yanlış telaffuzlarında kötü davranılan çocuklardan sadece kekeme olanlar değil, normal olanlar da hayatları boyunca konuşma güçlüğü çekti.

Çocukların Lenf bezleri alındı...

SS doktorları lenf düğümlerini çıkardıktan sonra kalan yarayı göstermeye zorlanan Yahudi çocuk. Bu çocuk tıbbî deneyin bir parçası olarak tüberküloz mikrobu verilen 20 Yahudi çocuktan biriydi. Hepsi 20 Nisan 1945'te öldürüldü.

Çift Başlı Köpek Deneyi


1954'te Sovyet cerrah Vladimir Demikhov bir köpek yavrusunun başını, ön ayaklarıyla birlikte bir Alman kurt köpeğine naklederek çift başlı köpek elde etti. Her iki baş da ayrı ayrı süt içebiliyor hatta birbirlerinin kulaklarını ısırabiliyordu. Köpekler bir aydan az yaşadı.


Ölüleri Diriltme Deneyi


Robert Cornish 1930'larda tahtıravalliye benzer bir düzenek kullanarak ölü hayvanları canlandırmaya kalkıştı. Amacı birgün insanların üzerinde de bunu denemekti. Yeni ölen bazı köpeklerin damarlarına adrenalin ve anti-pıhtılaştırıcılar enjekte etti. Bazı denekler bir süreliğine ağır beyin hasarı ve körlükle hayata döndü.

Reimer Vakıası : Doktor hatası yüzünden cinsiyet değiştirdi..


Bu deney, bir bilim insanının hatasının ya da hırsının hastayı ya da deneği nerelere sürükleyebileceğini göstermesi açısından önemliydi. Bilim insanlarının deneylerinin en trajik kurbanlarından biri David Reimer oldu. Reimer Henüz 8 aylıkken sünnet edildiği sırada penisi zarar gören bir erkek çocuğuydu. Başvurdukları doktor teorisini kanıtlamak için onu bir denek olarak kullanmış ve cinsiyetini değiştirmişti. Ve ne David Reimer'ın ne de ailesinin hayatı bir daha hiç normale dönmedi.
Deney, on iki yıl kadar sürdü, psikoloji sınırlarını aştı ve çeşitli ameliyatları ve hormon tedavilerini de içerdi.
22 Ağustos 1965'te Kanada'da ikiz kardeşi Brian Reimer ile birlikte Dünya'ya gelen David Reimer adındaki erkek çocuk, 8 aylıkken ailesi tarafından sünnet ettirilmek istenmiş, sünnet sırasında kazara penisi yanmış ve hasar görmüştü. Profesyonel destek almak isteyen aile Baltimore'daki John Hopkins Hastanesi'ne, televizyondaki bir programda cinsiyet konuları tartışılırken tanıdıkları ve gayet de bilgili gördükleri Psikolog John Money'e başvurdu.


Psikolog John Money durumu dinledikten ve inceledikten sonra aileyi bebeğin cinsiyetini değiştirmek üzere yönlendirdi ve bu seçeneğin kesinlikle daha iyi olacağını söyledi. Ancak John Money, cinsiyetin doğuştan gelmediği ve öğrenilmiş olduğuna yönelik bir teorinin taraftarı olduğunu ve bir ikiz kardeşi de bulunduğu için aynı zamanda kontrollü deney olanağı sağlayacak olan David Reimer'ı bu teoriyi ispatlamak adına denek olarak kullanmak istediğini itiraf etti.

David'in testisleri 22 aylıkken orşidektomi operasyonuyla alındı ancak henüz yapay bir vajina tesis edilmedi. Ona yeni bir isim verildi: Brenda. Vakaya epey vakit ayıran Money, sosyal öğrenme yoluyla cinsiyetin sağlıklı bir şekilde değiştirilebilmesini garanti altına almak için enteresan uygulamalarda da bulundu.

Psikolog John Money durumu dinledikten ve inceledikten sonra aileyi bebeğin cinsiyetini değiştirmek üzere yönlendirdi ve bu seçeneğin kesinlikle daha iyi olacağını söyledi. Ancak John Money, cinsiyetin doğuştan gelmediği ve öğrenilmiş olduğuna yönelik bir teorinin taraftarı olduğunu ve bir ikiz kardeşi de bulunduğu için aynı zamanda kontrollü deney olanağı sağlayacak olan David Reimer'ı bu teoriyi ispatlamak adına denek olarak kullanmak istediğini itiraf etti.

Çocuklukta gerçekleşen seks provalarının cinsiyetin edinilmesinde önemli rolü olduğunu düşünen Money, kardeşleri cinsiyetlerine göre çeşitli cinsel pozisyonlara soktu, hatta bir kısmını fotoğrafladı. Bir başka uygulamada da ikisini de soyarak birbirlerinin cinsel organ farklılıklarını incelemelerini istedi.

Bir süre için gerçekten de şirin, küçük bir kız çocuğu gibi davranan Brenda (David) ve kardeşi için durum sütlimanken zamanla durum değişti. Göğüslerinin gelişmesi için verilen östrojen işe yaramadı, kendisine bir kız çocuğuymuş gibi davranılmasına rağmen Brenda kendisini bir kız çocuğu gibi hissetmedi.

22 aylıkken gerçekleşen operasyondan ergenlik çağına kadar karın bölgesinde tesis edilmiş bir delik aracılığıyla idrarını yapan Brenda, tekrar Baltimore'a götürülürse intihar edeceğini söyleyince ona yapay bir vajina tesis edilmesini isteyen Dr. Money ile ilişkiler kesildi. 13 yaşında iken, endokrinoloğu ve psikiyatristinin tavsiyesiyle birlikte, aile Brenda'ya gerçekleri açıkladı.
Brenda, tekrar David adını aldı, bir süre sonra da ameliyatla süreç tersine çevrildi. Ayrıca 1990'da Jane Fontain ile evlendi, onun üç çocuğuna babalık yaptı.
Money'nin terapi uygulamalarından kaynaklanıp kaynaklanmadığı bilinmiyor ancak şizofreni hastası olan kardeşi Brian, 2002'de aşırı dozda şizofreni ilacı alarak öldü. Ağabeyinin acısını yaşayan David, 2 Mayıs 2004'te bir de karısı Jane'in kendisinden boşanmak istediğini öğrendi. 5 Mayıs 2004'te henüz 38 yaşındayken kendi kafasına kurşun sıkarak intihar etti.

Üçüncü Dalga deneyi önce okulu sonra eyaleti karıştırdı

Üçüncü Dalga deneyi, California, Palo Alto'da bulunan Cubberley Lisesi'nde, tarih dersi kapsamında gerçekleştirildi. "Nazi Almanyası" konusu kapsamında gerçekleştirilen uygulamanın amacı demokratik toplumların dahi faşizme meyilli olduklarını anlatmayı amaçlıyordu. Deneyin sahibi, tarih öğretmeni Ron Jones bir bakıma bunu kanıtladı.

Jones ilk gün bir kaç basit kural getirdi: Ders zili çalmasıyla birlikte öğrenciler 30 saniyede yerlerini alacak, söz almadan ve ayağa kalkmadan konuşmayacak, söz alırsa söyleyecekleri üç beş kelimeyi geçmeyecek ve her cümlelerinin sonunu "Bay Jones" diye bitireceklerdi.

İkinci gün Jones mevcut sınıfın özel olduğunu belirtmiş, diğerlerinden ayırmış ve disiplinin sağlanmasından sorumlu kılmıştı. Onlara "Üçüncü Dalga" adını veren Jones, bir okyanusun en güçlü dalgasının üçüncü dalga olduğu gibi sahte bir efsane uydurarak ismi anlamlandırdı. Bu gruba Nazi selamını öğreten Jones, bu grup öğrencilerinin sadece sınıfta değil, dışarıda dahi birbirlerini bu şekilde selamlamalarını emretmiştir. Öğrenciler bu kurala istisnasız uydu.


Tarih öğretmeni Jones'un talimatıyla üçüncü günden itibaren "Üçüncü Dalga" üyeleri birbirlerini nazi selamı ile selamlamaya başladı. Üçüncü gün Jones deneyin kapsamını büyüterek okula yaydı. Gün başında 30 öğrencilik sınıf, 13 katılımcıyla beraber 43'e yükseldi. Öğrencilerin hepsi derslerine hevesle sarılmaya başladı, katılımlarında artış oldu. Ron Jones'un konuyla ilgili kendisinin kaleme aldığı makalede belirttiğine göre, kimi öğrenciler "İlk defa adam akıllı bir şeyler öğrendiklerini" beyan etti ve hatta "Bay Jones, niçin diğer konuları da bize böyle öğretmiyorsunuz?" şeklinde sitem etti.

Kendilerine bir üye kartı düzenleyen öğrenciler, bir de logo tasarlayarak kurumsallaştı ve grup üyesi olmayan öğrencileri sınıfa sokmadı. Yeni üye bulma koşul ve kurallarının da belirlendiği üçüncü günün sonunda toplam katılımcı sayısı 200'ü buldu. Gün içerisinde bazı grup üyeleri diğer grup üyelerini kurallara uymadıkları gerekçesiyle jurnallemeye başladı.

Dördüncü gün Jones, öğrencilerin projeye haddinden fazla dahil olduklarını, disiplin kurallarına görülmemiş bir liyakatle bağlandıklarını farkedince, olayların kontrolden çıkacağını sezerek deneyi durdurdu. Ancak bunu yaparken, bu hareketin ulusal bir hareket olduğunu, ertesi gün, yani cuma günü başbakanlıktan bir açıklama yapılacağını belirterek yaptı. Ertesi gün vaat ettiği gibi sınıfa bir televizyon getiren Jones, bir kaç dakika karıncalı ekran izlettikten sonra gerçeği açıkladı. Bunun, Nazi Rejimi dersi kapsamında faşizmi anlatmak için yaptığını belirtti, hemen ardından bir Nazi belgeseli izleterek amacını doğruladı.
Çocukların olayı velilerine söylemesinden sonra gerçekleşenler ilginçti: Bir haham, velilerin kaygılarını iletmek için Jones'u aradı. Jones amacını anlattıktan sonra haham velilerin kaygılarını giderme sözü verdi, hatta deneyin bir parçası oldu.


En nihayetinde deney sonlandı ve deneyin okul yönetimince duyulmasından sonra Jones çalıştığı okuldan kovuldu ama kovulma gerekçesinin bu deney olduğu resmi olarak belirtilmedi. Ron Jones'un Üçüncü Dalga deneyi, 2008 yılında Alman yapımı "Die Welle" adlı filmde işlenerek beyaz perdeye aktarıldı.

Milgram Deneyi


1963'te Yale Üniversitesi'nde Stanley Milgram'ın tasarladığı deney, insanların belli bir rol altında anonimleşerek kendi kimliklerinden sıyrılacağını ortaya koymayı amaçlıyordu. 20 ila 50 yaş arasındaki erkek denekler, "öğretici" ve "öğrenci" olarak iki gruba bölünecekti. Gerçekteyse deneklerin tümü öğretici rolünü oynayacaklar, öğrenciyi ise iyi rol yapan bir işbirlikçi yerine getirecekti. Öğreticiler, bir test uygulayacakları öğrenci her yanlış yaptığında vücuduna artan bir voltajda elektrik vereceklerdi. Aslında elektrik verdiklerini sanacaklardı. Bir fikir edinsinler diye onların vücutlarına da 45 voltluk elektro şok verildi.


Elektro şok verilen denek, voltaj artırıldıktan sonra öğreticiden kendisini ayıran duvarı yumrukluyordu. Deneyin sürümlerinden birinde öğretici rolündeki deneğe, öğrenci rolündeki deneğin kalp rahatsızlığı olduğunun söylenmesini de içeriyordu. Bu deneyde öğrenci denek birkaç defa duvarı yumrukladıktan ve kalp rahatsızlığını hatırlattıktan sonra artık sorulara cevap vermeyip şikayette bulunuyordu.

Bu noktada pek çok denek, öğrencinin ne halde olduğunu öğrenmek için deneyi durdurmak istediklerini ifade ettiler. Kimi denekler 135 voltta durup deneyin amacını sorgulamaya başladı, ama bunların çoğu sonuçlardan sorumlu tutulmayacaklarına dair güvence aldıktan sonra devam etti. Denek herhangi bir noktada deneyi durdurmak istediğinde kendisine sırasıyla şu uyarılarda bulunuluyordu: "- Lütfen devam edin. - Deney için devam etmeniz gerekiyor. - Devam etmeniz kesinlikle çok önemli. - Başka seçeneğiniz yok, devam etmek "zorundasınız".


Denek bu dört uyarıdan sonra bile hala durmak istediğini ifade ederse deney durduruluyordu. Tersi durumda ise deney ancak denek en yüksek şok olan 450 voltu 3 kere art arda uyguladıktan sonra durduruluyordu. Deneklerden yarısı 450 volta kadar çıktı ve öğrenciyi öldürmeyi, öldürmese bile ona çok büyük acılar yaşatmayı göze aldı.


Zimbardo Hapishane Deneyi


Zimbardo deneyi, beyaz perdeye de farklı şekillerde yansımış olan bir deneyi konu alıyor. 1971 yılında Stanford Üniversitesi ve ABD Deniz Kuvvetleri ile ortaklaşa gerçekleştirilen bu deney, hiçbir psikolojik sorunu bulunmayan sıradan insanların bir deney için hapishane ortamına sokulmaları ve gardiyan ve mahkum olarak ikiye bölünmeleri sonrasında neler olduğunu inceledi. Asıl amaç kişilerin sosyal rollerine nasıl ve ne kadar kolay uyum sağladıklarını gözlemleyebilmekti ancak çok başka sonuçlar doğurdu.

Stanford Üniversitesi'ne ait bir binanın altında kurulan hapishane benzeri odalarda gerçekleştirilen deneyde, mahkûmlar daha ilk günden edilgen, gardiyanlar ise daha ilk günden agresif olmak üzere, rollerine çok çabuk bir şekilde uyum sağladı. İkinci günden itibaren deney öngörülenden daha fazla duygusal şiddet barındırmaya başladı ve iki hafta olarak planlanan deney 6. gününde mecburen sona erdirildi.

Zimbardo deneyi öngörülen sınırların dışına çıkıp deneklerine tehlikeli ve psikolojik olarak hasar veren bir duruma geldi. Mahkûmların ikisi daha deneyin başında zorunlu olarak deneyden ayrıldı. Birçok mahkûm duygusal olarak travma geçirirken gardiyanların üçte biri "gerçek" sadistik eğilim sergilemekten yargılandı.


Konuyla ilgili müdahalede bulunulmamasından dolayı eleştirilen Philip Zimbardo, bir gözlemci bulunması halinde deneyin gerçek sonuçlar vermeyeceğini düşünüldüğünden gözlemci bulundurulmadığını ve müdahalede bulunulmadığını belirtti.


Her Koşulda Uyuma İsteği Deneyi


1960 ta Lan Oswald, insanların her koşul altında uyuyup uyuyamayacaklarını tespit etmek için gönüllülerin göz kapaklarını açık kalacak şekilde yapıştırdı, gözlerine 50 santim öteden yanıp sönen ışıklar tuttu. Elektroşoka ve yüksek sesli müziğe de maruz üç denek de 12 dakika içinde uyudu.

Bu deneyde deneklere porno film izletildi

Evrensel yüz ifadelerini tespit etmek isteyen psikolog Carney Landis, deneklerinin yüz kaslarının hareketini takip etmek için yüzlerine yanık bir mantarla hatlar çizdi. Daha sonra deneklere amonyak koklatıldı, caz dinletildi, porno izlettirildi, elleri kurbağa dolu bir sepete sokuldu.
En sonunda tüm denekler canlı bir farenin kafasını kesmeye ikna edildi. Bu eylem sırasında çekilen fotoğraflarda denekler "Deneyin Büyük Tanrısı"na kurban adayan garip bir tarikatın mensuplarına benzer yüz ifadelerine sahipti.


Ölüm ile Stres Arasındaki Bağ Deneyi

1960'larda 10 askeri taşıyan bir uçakta "Motorumuz bozuldu, iniş takımlarımız da çalışmıyor. Okyanusa acil iniş yapacağız" anonsu yapıldı.Ardından son anlarını yaşadıklarını düşünen askerlere "ordunun ölümlerinde kusuru olmadığını" ilan eden bir sigorta formunu doldurmaları istendi. Askerlerin tamamı formu doldurdu. Deneydeki amaç stres yönetimiydi.

Hindilerin Seks Fantezisi Deneyi

Hindilerin seks yaşamını araştıran iki bilim adamı, dişi bir hindi maketini erkek hindilerin önünde parçalara ayırdılar. Modelden geriye bir tek çubuk kaldığında bile erkek hindiler arzuluydu.

File LSD Aşılama Deneyi

1962'de Tusko isimli bir file, tipik bir insan dozundan 3 bin kat daha fazla olan 297 miligram LSD enjekte edildi. Kendi çevresinde dönen fil bir saat sonra öldü. Deneydeki amaç, LSD'nin geçici bir deliliğe neden olup olmayacağını öğrenmekti.

Sarı Humma Deneyi

Sarı hummanın bulaşıcı bir hastalık olmadığını ispat etmeye çalışan stajyer doktor Stubbins Ffirth, bu hastalığa yakalanan bir kişinin kusmuğunu gözlerine, kendi yarasına sürdü ve sonunda da içti. Doktor sağlığını kaybetmedi çünkü sarı humma bulaşıcı değildi. Daha sonra bu hastalığın ancak virüs taşıyan sivrisineklerin ısırığıyla bulaştığı kesinleşti.



Son Güncelleme: 15.02.2015 18:18
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.