Ludwing Von Beethoven... Bütün çağların en ünlü kompozitörü. Çocukluğunda bir sevgi yoksulu. Alkolik babası onu hergün dövüyor. Annesini kaybettikten sonra, çevresine karşı iyice asabi ve kızgın tavırlar sergileyen genç adamın kapısını, bir müzisyenin başına gelebilecek en kötü felaket çalıyor. Zamanla kulakları işitmez oluyor. Şöhretinin ilk yıllarında son derece gururlu biri. İçine düştüğü korkunç yeisle intiharı düşündüğü gün, kendisiyle aynı mütevazi pansiyonda kalan kör bir kıza çileli hayatından bahsediyor. Elindeki huniyi duymaz kulaklarına dayayarak, kızın vereceği cevabı merakla bekliyor. Genç hanım ona;

“- Ayın aydınlattığı geceyi görebilmek için, bütün hayatımı feda edebilirdim.” diyor. Bu hasret yüklü sözler, sanatçıyı derinden etkiliyor. Sonsuz bir iman ve kadere teslimiyet, yüreğini kuşatıveriyor. Heyecanlanarak;

“-Tanrı’m!” diyor. ”Şükürler olsun! En azından görebiliyorum.” Koşuyor piyanosunun başına. O garip genç kızın arzusunu bir nebze tahakkuk ettirebilmek için, ayın ışıldattığı gökyüzüne bakarak, meşhur eserini besteliyor. “Ay ışığı” adlı muhteşem sonatını. (Beethoven bu melodi ile büyük bir incelikle, ay ışığının dünyayı aydınlatmasını canlandırmaya çalışarak, gözleri olup da görmeyenleri tarif etmektedir.) İşte o geceden sonra, iyice uysallaşıyor, şükrünü çoğaltıyor. “Yaşam Sevinci” adlı şahane eseriyle de hayata ve Allah’a şükranını ifadeye devam ediyor. Yaratan’ından kendisine hediye olarak geldiğine inandığı, kulaklarındaki ebedi sessizliği dahi, büyük soylulukla kabulleniyor. Kaderinin ona sunduğu acı, asırlar ötesine taşıyacağı sanatı için büyük bir teşvikçi olmuştur artık. Sabrını bestelerine yansıtıyor.

******

Son nefesine kadar, kalbinde en ufak bir isyana yer vermeden haline şükreden; sağır Ludwing iken, Rabb’inden aldığı ilhamla Beethoven’lığa yükselen bu sanatçının, sessiz dünyasında bestelediği eserler kullara sunulan ikramların ne ilki, ne de sonuncusu… Demek ki, doğuştan sahip olunan kabiliyetler ya da hayatın hediyesi maddi manevi zenginlikler, insanı kendiliğinden huzura, saadete götürmüyor. Yaşamın sunacağı mutluluk ve başarı ancak nasıl yaşadığımıza bağlı bir kazanım. O halde davranış ve sözleriyle toplumun ahlaki gelişmesine, inancına hizmet etmeye özen göstermeyenler, hatta buna kendini mecbur hissetmeyenler gerçek sanatçı olabilirler mi?

Bizim müzik adamlarımızın sanatçılığını bu ölçülere göre değerlendirmek lazım. Musiki sanatına gönül vermiş kişilerin, uluorta söz düellolarında isimlerini harcatmaları, yıpratmaları çok üzücü. Hele sanatlarını toplum yararına icra ediyor görünerek, ağızlarından çıkan aykırı cümlelerle karşıt fikirdeki insanlarımızı birbirine düşürmeye meraklı iseler. Böyle kişilere hukiki ceza yaptırımı uygulamak gibi ilkel yollara başvurmak ise daha da düşündürücü. Çünkü sanatçı kimliklerine yakışmayacak davranışların sahipleri için, halk gözünde itibar kaybı en büyük utanç ve ceza zaten. Başka yaptırımlara ne gerek var? Bu ülkede yaşayanlar her tür kargaşada “Senin düşüncen sana, benim düşüncem bana!” deyivermeyi hala bir türlü akıl edemiyorlar. Yazık!

******

Bir sanatçı kendi özüyle doğrudan diyalog kurmayı başarabildiği ölçüde, ölmez eserler meydana getirebilir. Kendi kabiliyetinin sırrına erebildiği müddetçe... Özel yeteneğini doğuştan eline hediye eden Yaratan’ına şükürle, bu zirveye tırmanacağı yolda atacağı ilk adımdır çünkü. Eğer aksi bir yola girerse kazandığı her güzel başarı, daha yaşarken gölgelenmeye mahkumdur. Bunun içindir ki, Mozhart gibi bir bestekar, insanlığa hepsi birbirinden mükemmel eserlerinden önce, şu saygıdeğer cümlelerini miras bırakmıştır. “İçime nereden geldiğini bilmediğim, hiç keşfetmediğim ilhamlarla sonuçta bir beste yaparım. Ortaya çıkan eser, Yüce Bestekar Tanrı’mın, kendisine şükretmem için bana sunduğu bir hediyedir. Hikmet, hikmeti anlamayı gerektirir. Dinleyici o eserde Allah’ın yüceliğinin anlatıldığını anlayamayacak kadar sağırsa eğer, müzik de ona hiçbir şey ifade etmez.”

******

Gerçek şu; Ay Isığı Sonatı’nı dinlerken tattığımız o engin haz ve hayranlığı, topluma saygısını yitirmiş kişilerin notalarında hissedebilmemiz mümkün müdür? Eserlerinin sadece insanlar yanında değil, Hakk nezdinde de kıymetli olmasına çabalayanlar dışında, ebediyette hangisi hatırlanacaktır ki?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.