Seçim kampanyası sürecinin geride kalan kısmını bir film haline getirseler herhalde yapımcılar bu filmin afişini “İntikam, nefret, iftira, seks ve yalan bu filmde”  diye donatırlardı.

Bu ülkede 1946 yılından beri toplam kırkın üzerinde genel, yerel ve ara seçimler yapılmıştır. Fakat 12 Haziran seçimi kadar seviyesiz, donuk, soğuk ve kalitesiz olanı ise çok azdır. Bu durum genellikle seçmenin siyah ve beyaz diye ikiye bölündüğü dönemlerde daha fazla görülmüştür. Bu ortamlarda doğruyla yanlışın artık bir hükmü yoktur: akıl ve mantık kaybolur, kalpler kararır, hırs bütün benlikleri sarar kulaklar ağızdan çıkanı duymaz hale gelir…

Bu durumu liderlerin hoşgörü ve espri anlayışından yoksun olmaları da iyice zorlaştırır.    

Peki, politikacıları bu hale getiren unsurlar neler olabilir?

Birincisi, iktidarın dışında kalan partiler ve seçmenleri belirli bir süre muhalefette kalmayı genellikle içlerine sindirebiliyorlar. Fakat bu süre uzadıkça başta ılımlı olan muhalefet zamanla sertleşmeye başlıyor. Özellikle kesintisiz devam eden iktidarların ikinci döneminden sonra ise muhalefetin dozajı iyice artıyor. Üçüncü dönem de ise artık siyaset çekilmez hale gelecektir. Türkiye bu durumu bir defa gördü; 1957-1960 dönemlerinde…

Şimdi sanıyorum böyle bir ortamdan geçiyoruz…

İkincisi ise her ne kadar adı milletvekili seçimi olsa da aslında genel başkanların oylandığı bir seçim süreci yaşanmasıdır. Acaba kaçımız 12 Haziran’da oy vereceğimiz adayların isimlerini ve özelliklerini biliyor? Ya da seçeceğimiz milletvekilini tanıyoruz. Yani genel başkanlara endeksli bir parti sarmalı çevresinde dönen bir seçim var…

Bu da adayları liderlere bağımlı hale getirdiği gibi liderler de seçmen üzerinde bir hipnoz uyguluyor. Yani araştırma şirketlerinin anketlerine bakıp, profesyonel danışmanların önerileriyle hangi partiye ne oranda vuracaklarını, neyi açıklayıp, neyi açıklamayacaklarına karar veriyorlar. Daha açıkçası danışmanlar şu partiye biraz vur deyince vuruyorlar…

Bir liderin eksik yönü diğer bir liderin avantajı sayılıyor. Fakat esas düşündürücü taraf ise liderlerin kendi başarıları ve projeleri ile öne çıkmayıp, başkalarının eksikliklerinin, ayıplarının ortaya çıkarılmasından medet ummalarıdır.

Kısacası liderleler seçmenleri öyle iyi analiz etmişler ki, nerede neyi, ne zaman ve ne oranda konuşacaklarını iyi biliyorlar.  

İşte bu ortamda yalan, iftira, namus, şeref namına hiçbir şey kalmıyor…

Acı tarafı da seçmen buna pirim veriyor, alkışlıyor, destek veriyor, bağrına basıyor.

Dün elime şöyle bir istatistik geçti:

Dünya İnsani Gelişmişlik Endeksinde Türkiye 88. sırada…

Herhalde bu rakam durumumuzu biraz olsun açıklamıyor mu?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.