Melâhat ÜRKMEZ

Yüzyıllarca şiirin ve şairliğin günah olduğu ya da olmadığı tartışıldı durdu. Benim de kafamda hep soru işareti olarak kalmıştı. Kendimce "küçük bir araştırma yapayım" dedim; Zira bir söz hep söylenegeldi, "Türk milletinin her ferdi şairdir" diye. Hangimiz duygularımızı, hislerimizi manzum yazılara dökmedik ki. "Eğer günahsa, hepimiz günâhkar mıyız?" diye düşündüm.
Araştırmalarımı kısaca paylaşacak olursam; Malumunuz Arap yarımadası, dünyanın en büyük yarımadalarından birisi. İslamiyet'e beşiklik yapması yönüyle de ayrı bir öneme sahip. Milletlerarası ticaret yollarının geçtiği birçok merkezin de burada bulunması ve ilk olarak Hicaz bölgesinde İslamiyet'le birlikte bir devletin kurulması bu önemi biraz daha artırdı elbette. Dolayısıyla buraya pek çok fikirler akıp geldi. Araplar arasında İslamiyet'ten önce Sabiilik, Mecusilik, Putperestlik, Hanifilik, Yahudilik ve Hristiyanlık gibi dinler yayılmış ve Araplar üzerinde birçok tesirler meydana getirmişti.
Cahiliye dönemi Arap bölgesi, edebi bir merkezdi. Yazı türleri, astroloji, mitoloji, kâhinlik gelişmiş ve güçlü şairler yetişmişti. Şiirlerde, şehevî duyguları kamçılayacak konulara çokça yer verilmesi /cahiliye dönemi şairlerinin, şiiri menfaat için övme ve yerme aracı olarak kullanmaları / o dönem şiirinde, kavmiyetçi unsurların fazla yer tutması gibi sebeplerden şiiri ve şairi Kur'an-ı Kerim zemmetmiştir. Bu konuda, İkrime bin Abdullah el Berberî; birbirini hicveden şairlerden birisini bir grup / diğerini başka bir grup tutarak birbirlerini kıyasıya hicvetmeleri sebebiyle Allah Tealâ'nın, "Şairlere gelince onlar azgınlara uyar" âyetini indirdiğini nakleder.
Cahiliye döneminde şairler, akılla bağdaştırılamayacak sözler peşinde koşuyorlar, menfaat gereği bugün "ak" dediklerine bir sonraki gün "kara" diyebiliyorlardı. Bir şair, aldığı bir kese altından dolayı, iyi birisini yerin dibine batırabiliyor; yine aldığı bir kese altından dolayı, bir kötüyü göklere çıkarabiliyordu. Cahiliye döneminde bir kavmin içinde bir şair yetiştirmişse o kavim onunla övünüyordu. Şairi olmayan kavim, bunun eksikliğini duyardı. Şairlerin bir sözüyle savaş başlar, bir sözüyle de savaşlar son bulurdu. Şiir ve şairlik sosyal hayatta "dur" denilemeyecek böylesi bir boyuttaydı.

Kur'an-ı Kerim 227 âyet olan Şuara(şairler) Sûresi'nin son dört âyetinde şairlerden söz eder; "Şairler var ya! Bunların peşine de sapkınlarla çapkınlar düşer / Görmez misin, onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar / Onlar yapamayacakları şeyleri söyler / Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar, Allah'ı çok zikredip ananlar ve zulme maruz kaldıktan sonra haklarını savunanlar MÜSTESNA" Bu âyet inince Hasan bin Sabit, Abdullah bin Revaha ve Kab bin Malik ağlayarak, Hz.Muhammed'e(sav) gelirler. "Allah, bu ayeti indirdiğinde bizim şair olduğumuzu biliyordu." derler. Bunun üzerine Allah Resulü: "İman etmiş olanlar ve iyi amel işleyenler müstesna" ayetini okur ve "İşte bunlar sizlersiniz." der.

Hz.Muhammed(sav) Şair Nabiğa'yı çok seviyor ona iltifatlarda bulunuyordu, "Şerefimiz göğe çıktı, biz daha üstünü istiyoruz." deyince, Hz.Muhammed, Nabiğa'ya lâtife yollu sorar: "Göğün ötesinde nereyi istiyorsun?" Nabiğa, "Cenneti istiyorum." der ve başka güzel bir şiirini daha okur. Hz.Muhammed de bunun üzerine, "Allah senin ağzını bozmasın!" der. Nabiğa, Peygamber Efendimizin duasıyla hem güzel şiirler söylemiş hem de yüz yirmi yaşına kadar yaşamasına rağmen ağzından bir tek dişi eksilmemiş; bir rivayete göre de dişi eksildiği zaman hemen yenisi çıkmış.

Allah, Kur'an-ı Kerim'de şairler için doğrudan: "Şairler, kelimelere farklı anlamlar yüklemesinler, mübalağa yapmasınlar, kelime oyununa başvurmasınlar, alışılmış dilin dışında, anlaşılmayan bir dille konuşmasınlar." buyurmuyor. Anlıyoruz ki, şairlik ve şiir doğrudan yasaklanmamıştır. Şair, sözcüklere farklı anlamlar yükleyebilir, kelime oyunlarına başvurabilir, mübalağa da yapabilir. Ama şirke girme, yalan söyleme hakkına sahip değildir. Neticede ayetin şairleri ikaz etmesi, İslâm'da şiirin yasak olduğu manasına gelmiyor. Bu ayetlerden, bu şekilde mana çıkaran İslâm âlimi olmamıştır. Ayetlerin nazil oluşundan bugüne kadar birçok büyük zat ve Allah dostu, bizzat şiire ilgi duymuş ve bizzat şiir yazmıştır. Öyleyse söz konusu ayetlerde üzerinde durulan ve dikkat çekilen konu bizzat şiir değil, şiirin temasıdır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.