Kırk küsur senedir ülkemdeki seçimlere tanıklık ederim. İnanın, bu yerel seçimdeki kadar ortamı karışık görmedim. Çevrenize bakınız. Hiçbir kimsenin şehrini gelecek yıllara başarıyla hangi aday taşıyacağının hesabını yaptığını gördünüz mü? Sanki genel seçim. Sadece parti liderleri meydanda. Parti isimleri meydanda. Değerli kalem dostum Mehmet Koca Beyefendinin tabiriyle, “vicdanlarını dinlemeyi unutanlar” bu toprakları yasadışı her türlü dinleme, eylem, montaj kaset ve tapelerle bulandırdılar. Hem de Türkiye’nin birlik ve beraberliğini umursamadan. En son icraatlarında ise, devletin bekasına karşı teyakkuz söz konusu.

         Bu kez kendimi dahi farklı bir zeminde buldum desem yalan olmaz. Her seçimde hangi gazetelerde yazıyorsam, kesinlikle tarafsız kalmayı başarabiliyordum. Düşününüz! Elinizde kalemle, yazarım diye toplumun bir adım önüne fırlamışsınız. Toplumda ayrıştırmayı, kutuplaşmayı körükleyenlerden olmamak için, elinizden geldiğince herkesi kucaklamak istiyorsunuz. Ne yazık ki, son aylardaki kirli siyaset, bu seferki seçimde tarafsız kalmanıza izin vermiyor. Mesela daha haftalar öncesi karşıt düşünceli dostlarımla bir arada iken, partiler hakkında bile rahatlıkla sohbet edebiliyordum. Ama bugün kimseyi incitmemek için evime kapanmış vaziyetteyim. :((

*********

         Biliyorsunuz, ‘yeşili koruma’ bahanesiyle gençlerimizi sokakları talan ettirdiklerinden beri, artık devlete muhalefet revaçta. Bilen, bilmeyen; siyasetten anlayan, anlamayan herkes seviyesiz eleştiri yarışında. Şehirlerdeki hizmetleri sadece bunları gerçekleştirenler anlatmaya çalışıyor halka. “Biz şunu yaptık, bunu yaptık!” diye meydanlarda hesap vermeye çalışırken, karşı cephedekiler onlardan daha fazla hizmet yarışında olduklarını vaad etmiyorlar. Hiç biri özel şehir planlarıyla ortaya çıkamadı. Tapelerle, muta nikahı haberleriyle, türlü skandallar peşinde koştular, durdular. Siyaset öyledir ki, plan ve proje üretiminiz yoksa asla başarılı olamazsınız. Değil on yıl, birkaç yıl dahi iktidarda kalamazsınız.

Bizleri idare edenlerin politikalarını tümden desteklemesek bile, kumpaslarla kurulan kirli bir sahnede yer almak istemiyor insan. Bu durumda direkt desteğinizi devletten yana kullanmanız çok doğal.  Yine de tek satırınız için, bin kez düşünmeden edemiyorsunuz. Eğer toplumdaki insanlarınızın bazılarını cahil kısa boylu, bazılarını beyaz Türk diye sıfatlarla ayırımınız yoksa… Dün bir yazı hazırlamıştım gazetem için. Son anda kaydetmek isterken, tümüyle silinmesini kendim için ikaz kabul ettim. Kavgadan, kızgınlıktan uzak kalmak aslında daha çekici bir hal. Ve de onurlu.  Bu gün kitaplarımda yer alan bir seçim anısını sizinle paylaşmayı, o kızgın, kırgın satırlarımın yerine tercih ettim:

Yıl 1979. Yağmurlarla yüklü bir Mayıs ayının son günleri… Ailece Londra'dayız. Sanırım başkanlık seçimlerine de çok az bir süre kalmıştı. Kaldığımız otelin idarecisi, ilk kez böylesine coşkulu bir seçim heyecanı yaşadıklarını söylüyor, bunu da adaylardan birinin kadın olmasına  bağlıyordu. Yarış İşçi Partisinden James Callaghan ve Muhafazakar Parti’den Margaret Thatcher arasındaydı. Sokaklar, caddeler bu yarış nedeniyle cıvıl cıvıl. Hyde Park'ta her ırktan insan sabırla serbest kürsüde nutuk atan politikacıları izliyorlar. Hayret kimse kimseyi itip kakmıyor. Küfür yok, kavga yok. Aynı kişiler halka olmuş, ortaya hangi parti mensubu çıkarsa çıksın  ortak beğeniyle alkışlıyorlar. Zaten her karışı yemyeşil, sakin bir başkent başımı döndürmüş. Bir de insanlar bu denli medenice davranışlar sergileyince iyice kıskanmaya başladım İngilizleri. Televizyon programlarındaki oturumlarda, arasıra heyecanlı tartışmalar oluyordu. Fakat tartışmanın uzadığı bir noktada bir kişi araya girip, sözleriyle herkesi susturabiliyordu. Yine sakin konuşmalar o ortama hakim oluyordu. Bir kaç hafta bu böyle devam etti. O zamanki kıt lise İngilizcemle o insanların ne söylediğini anlamak istiyor. Başaramıyorum. Bir gün bir açık oturumu başka bir şehirde eğitimini sürdüren erkek kardeşimle birlikte seyretmek mümkün oldu. Ona sordum. Nasıl oluyordu da, bu siyasetçiler her oturumu sakince, kucaklaşarak kapatıyorlar. Kardeşim Mehmet;

               "-İngilizler milli ve dini meselelerini hiçbir zaman tartışma konusu yapmazlar." dedi. "Kazara bir siyasetçi ölçüyü kaçıracak olsa, hemen araya bir papaz ya da kıdemli bir bürokrat, tarihçi vs. girer. Sözleriyle onları uyarır. Ortalık yine güllük gülistanlık olur."

               O an nasıl bir huzur özlemi sarmıştı benliğimi, anlatamam. Çünkü kendi ülkemde kan gövdeyi götürüyordu o yıllarda. Hele seçimlerde kavga, gürültü; evlerde, meydanlarda, medyada her yerde had safhada. Hoş, sanki şu an değişen bir şey mi var? Aradan geçen zaman neredeyse yarım asır. Hala ötekini içimize sindiremiyoruz.

*******

Sosyal medyadaki bir kızgın paylaşımım altında, fikrime muhalif bir doktor hanımefendinin dün yazdığı nezih yorum, günlerdir yorulan aklımı nihayet kendine getirebildi. Seçim arefesinde doğru bir yazıyı yazdığımı zannediyorum şimdi. “Perihan Hanım. Farklı düşünebiliriz. Ama yüreğimiz aynı. Türkiye için atıyor, emin olun!”  

 Bu gerçekten zerre kadar şüphem mi var ki Sevgili Hayriye Hanım? Dünyadaki hiçbir şey, sizlerin varlığından değerli olabilir mi? Güzellik yüklü bu cümlelerinizle yeniden gönlüme hoşgörü tohumları ektiğiniz için bin teşekkür size. Niçin hükümetimize bu kadar arka çıktığım sualinize gelince…  Bu ülkenin Saygıdeğer Başbakanına olan hayranlığımı, ona muhalefet edenlerin de anlaması gerekir diye düşünüyorum. Hem güya Türk insanını uyandırmak adına yapılan ihanetler, onun ellerini güçlendirmekten başka işe yaramıyor gibi. Erdoğan’ın canhıraş çabalarının dünyevi ikballer için olamayacağını göremeyen gözlere, hissetmeyen kalplere sözümüz yok. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Sonsuza kadar… Şanla, şerefle. Yüreklerimiz sadece ve sadece onun için atmalı. Yarın hangi partiye oy verecek olursak olalım.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.