Gençten biri; otuz, bilemediniz otuz beş…

    Omuzlarına dökülen boyalı sarı saçlarıyla, modern Türk kadını görünümünde.

    İkbal hırsıyla adeta ibadette; Türk devletine, Türk Ordusu’na, Cumhuriyete, milli hislere huşu içinde kin kusuyor.

    Sağında ve solunda oturan iki hemcinsi de aynı duygularda; “Türk”e, “Türk’e ilişkin ne varsa” hepsine kin kusarlarken vecd içindeler, ağladılar ağlayacaklar.

    Televizyon ekranında tanrılarına ibadet ediyorlar; ve biliyorlar ki bu tanrı onların bu dualarını hemen kabul ediyor ve ödüllendiriyor onları.

    Liberalizm bu tanrının adı; özgürlükler tanrısı.

    “İkbal”, bu tanrıda artık.

    Müminlerine cömertçe dağıtıyor bahtı, talihi, şaşalı geleceği…

    xxx    xxx     xxx

    Milli devletin modası geçti; dayatmacı o, tekçi, birlikten yana… Ne kadar etnik ve mezhepsel topluluk varsa özgürleştirilmeli, bağımsızlaştırılmalı, özerkleştirilmeli; paramparça edilmeli milleti oluşturan unsurlar! Paramparça edilmeli ki küreselleşmenin “özgürlük” şiarına gizlenmiş yutma girişimi işlevselleşsin!

    Mustafa Kemal’in kurduğu bu cumhuriyet zorba! İkincisi, üçüncüsü kurulmalı; cumhuriyetin tüm kazanımları “bireycilik” ekseninde lağvedilmeli, sistem “gücü gücü yetene”ye dönüştürülmeli.

    Ruhban sınıfının halk üzerindeki tahakkümünün sona erdirilmesi demek olan laiklik, “din ve vicdana özgürlüğü” olarak algılanmalı; halk, şeyhlerin, şıhların, hocaefendilerin tahakkümüne terk edilmeli.

    Kendi kendine yetme, ite kopuğa-hayduta muhtaç olmama gayesiyle kurulan karma ekonomik sistem tam anlamıyla lağvedilmeli; Kamunun elindeki her şey, yerli yabancı ayrılmadan özel sektöre devredilmeli ve Devlet alabildiğine küçülerek piyasa Adam Smith’in “gizli el”inin insafına terk edilmeli. “Piyasa” çözmeli sorunları, “vicdan” piyasaya kul edilmeli.

    Türk Ordusu devrimlerin bekçiliğinden soyutlanmalı; küçülmeli, işlevsizleştirilmeli, seri katilin elinde oyuncak yapılarak mazlum milletlerin üzerine sürülecek bir lejyoner birliği mesabesine indirilmeli... Buna karşı direnen komutanlar, aydınlar, akademisyenler, yazarlar Silivri ve Hasdal’da çürümeye terk edilmeli ki bundan böyle “Vatan Savunması” temelinde herhangi bir girişimde bulunmaya yeltenecekler başlarına nelerin gelebileceğini iyice bir görmeli.

    xxx    xxx    xxx

    Okumuş.

    Kültürlü.

    Meselelere vakıf.

    Cumhuriyetin kazanımları sayesinde bu konumda olduğunun bal gibi de farkında.

    Peki sorun ne?

    Kalleş çünkü!

    Kalleş!..

    xxx    xxx    xxx

    Kendi vatanını(!), kendi Ordusunu(!), kendi Cumhuriyetini(!) arkadan hançerleyecek denli kalleş!

    Kalleş; çünkü “ikbal”in bu zeminde kazanılacağının farkında!

    “Daha karpuz kesecektik!”çilerle aynı lâğım çukurunda olmaktan zerre kadar iğrenmiyor; kalleş çünkü! Lâğım çukurunda debelenmek, sonunda ikbal varsa onun için bir ibadet adeta; arkadan hançerlenecek ne kadar milli değer varsa hepsini içinde debelendiği bu lâğım çukurunda boğmaya yemin etmiş! Türk Bayrağı’na bile tahammülü yok!

    Türk’e ilişkin ne varsa ona kin kusmanın getirisinin farkında; o çok sevdiği isimlendirmeyle “konjonktür”ü yakalamış; fırsat bu fırsattır diye çirkefleştikçe çirkefleşiyor, zavallılaştıkça zavallılaşıyor, bittikçe bitiyor…

    Nasıl bir “hiç”e dönüştüğünün bal gibi de farkında; ama Vatana ihanetin mukadder getirisinin o mis(!) gibi kokusuyla öylesine kendinden geçmiş ki, daha nasıl kalleşleşebilirimin telaşı içinde çırpındıkça çırpınmaktan kendini alamıyor.

    İkbal uğruna Vatan’ı satmak onun için bir zul değil; çünkü ikbalin bu günlerde kapanın elinde kaldığının farkında.

    Zavallı bile değil; bir hiç çünkü.

    Ve bunun da farkında!

    Buna da eyvallah diyor!

    Bu kutsal Vatan, bu denli çirkefleşebilecekleri içine sindirebilir mi umurunda bile değil.

    Kalleş çünkü!

    Bir kadın, bir anne muhtemelen; ama ikbal hırsının itelemesiyle çocuklarının geleceğini satıyor olmanın zilletine dahi razı.

    Kalleş çünkü!

    xxx    xxx     xxxx

    Ülkenin dörtte biri açlık sınırının altında yaşıyor, diğer dörtte biri resmen aç, kalanlar da kredi kartına takla attırarak hayata tutunma gayretinde…

    Türk Ordusu, seri katilin tertipleriyle perişan edilmiş, adeta bir lejyoner birliğine dönüştürülmek üzere; namuslu komutanlar Hasdal’da beşinci Ordu’yu kurmuş…

    Kürt kardeşlerimizin başına tebelleş olan ağalık beylik emirerleri özerklik ilan etmiş; Vatan parçalanmak üzere…

    Mehmetçik, NATO Terör Örgütü emrinde, Haçlılarla birlikte kardeş Libyayı sabah akşam bombalıyor; Suriye ve İran gibi iki Müslüman ülke daha sıraya alınmış…

    Borsanın, Bankacılık ve Sigortacılık sektörünün ezici çoğunluğu emperyalist sermayenin eline geçmiş…

    Beş yüz büyük sanayi kuruluşu sıralamasında ilk ona sadece bir Kamu kuruluşu girebilmiş…

    İşsizlik cinnet boyutlarında…

    Medya olan bitene sırt çevirerek magazin, yemek ve dans programlarıyla halkı afyonlama gayreti içinde…

    Bu hanım(!) kalkmış her şeyin ne kadar iyi gittiğini, “piyasayı” engelleyebilecek tüm unsurların nasıl birbir safdışı edildiğini, yeni yapılacak bölünme Anayasasının nasıl da “liberal perspektiften” hazırlandığını huşu içinde anlatma telaşında; “konjönktür” tarafından eline tutuşturulmuş metni ezberinden nasıl okuduğunu gösterebilmenin şevki içinde.

    Kalleş!..

    Konjonktürün onu kalleşliğe nasıl mahkûm ettiği, onun da bunu nasıl minnetle kabul etmiş olduğu, ses tonundan, vücut dilinden, mimiklerinden açıkça okunabiliyor.

    Kalleşliğe mahkûm bir Sodomlunun kendinden emin adımlarıyla yürüyor bilinen sona doğru; ama hazindir, bunu yürekten kabullenmenin derin huşuu içinde yürüyor hedefine doğru.

    Kalleş çünkü!..

    xxx    xxx    xxx


Ekran karşısında içgüdüsel olarak hakaret sözcükleri arıyorsunuz hafızanızda, ama sonra bundan hemen vazgeçiyorsunuz.


    Hakaret sözcüklerine hakaret etmiş olacaksınız çünkü.

    Bunu tüm bilincinizle hissediyorsunuz.

    Ve vazgeçiyorsunuz bundan.

    İçinizi çekmekle yetiniyorsunuz…

    İçinizi çekmekle yetiniyorsunuz, Sodom’a özenen bu sarışın kadının bir gün Müddesir 48-51’de belirtilen akıbete uğramaktan kurtulamayacağını bilmenin güveni içinde…

(Artık yarar sağlamaz onlara şefaatçilerinin şefaati. Ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren şeyden yüz çeviriyorlar! Sağa sola kaçışan yaban eşekleri gibidirler. Arslandan ürkmüşlerdir.)

    xxx    xxx    xxx

    “Sonra İbrahim’e, ‘Sodom ve Gomora büyük suçlama altında’ dedi. ‘Günahları çok ağır. Onun için inip bakacağım. Duyduğum suçlamalar doğru mu, değil mi göreceğim. Bunları yapıp yapmadıklarını anlayacağım.’ Adamlar oradan ayrılıp Sodom’a doğru gittiler.”

    Sodom’u ortadan kaldırmak için görevlendirilen melekler konuyu Hz.İbrahimle tartıştıklarında, şehirde on temiz insan dahi bulunması halinde bu görevlerini erteleyebileceklerini hatta iptal edebilecelerini beyan etmişlerdi. (Tevrat/Yaratılış/18, 1-32)

    Sodom, yok edilmekten kurtulamadı. Şehir öylesine kokuşmuştu ki, melekler on temiz insan dahi bulamamışlar ve görevi ifa etmişlerdi. Sodom’un üzerine ateşli kükürt yağdı; sodom silindi coğrafyadan. (Tevrat/Yaratılış/19, 24-25)

    xxx    xxx    xxx

    Ne var ki, Burası Türkiye, Sodom değil!

    Vatanseverler asla korkuya, kuşkuya kapılmamalı!

    Şükürler olsun ki bu memlekette hâlâ temiz kalabilmiş kadınlar ve erkekler var.

    Melekler bu kez görevi iptal edecekler.

    Hiç kuşkum yok!

    O meleklere gösterecek Silivri’miz  var, Hasdal’ımız var.

    O meleklere gösterecek değil on kişi, milyonlara sahip bu kutsal topraklar!

    Melekler bu görevi bu kez iptal edecekler.

    Hiç kuşkum yok…

    “Ateşli kükürt” dolu mancınıklar Vatanseverlerin uhdesinde bu kez.

    Her şeyin bir zamanı var.

    Hiç kuşkum yok!..

   
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.