Melâhat KIYAKÜRKMEZ

    Hani hep derler ya, "Herkesin bir Şems'i vardır" diye. Taciklerin de bir Şems-i Tebrizî'si var. Mezarının(hatta mezarlarının) Tacikistan'da olduğuna inanırlar. Şems hakkında pek çok hikâyeleri de var. Aslında hikâyeleri küçük farklılıklarla bizdekilerin aynısıdır.  

Taciklerin Şems-i Tebrizî'sine geçmeden önce şunu belirtmek gerekir ki, insanlık tarih boyunca sevdiği şahsiyetlere sahiplenmek istemiş ve bulundukları yerlere o sevdikleri şahsiyetlerin makamlarını yapmış. Meselâ Yunus Emre'nin yirmi dört yerde makamı var. Nasreddin Hoca'nın hakeza pek çok Türk Cumhuriyetlerinde makamı var.
Makam ile mezar arasındaki ayrımı bilmeli, o şahsiyetin cesedi gerçekten orada ise ancak o zaman türbesi ya da mezarı diyebiliriz. Oysa Şems-i Tebrizî'nin mezarının nerede olduğu hakkında kesin konuşamıyoruz. Elimizde sahih bir belge yok. Şuradadır veya Konya'dadır demek ne kadar bilimsel değilse, değildir demek de o kadar bilimsel değildir.

    Hangisinin makam hangisinin mezar olduğu hakkında kesin bir ifade kullanmak yanlıştır. Diğer taraftan şunu da ilave etmek gerekir ki, Şems bir tek mezara, makama, mabede, gönle sığmayacak kadar çoğalmış bir gönül eridir. Ha Konya'da olmuş, ha Hoy'da olmuş, ha Hindistan'da olmuş, ha Tacikistan'da olmuş...  ne fark eder ki? Surete değil mânâya bakmak gerekir. Şems'in mezarı, sevenlerinin gönlüdür. Şems-i Tebrizî'nin, "Ben sırların sırrıyım, bâtının bâtınıyım" dediği gibi o bir sırdır. Sır gelmiş, sır gitmiştir. 765 yıl sonra mezar kavgası anlamsızdır. Bırakın her kişi, her topluluk, her ülke... Şems'i nerede isterse orada yaşatsın. İster gönüllerinde, ister topraklarında... Asıl olan onun insanlığa vermek istediği mesajlardır. Ölmüş müdür, öldürülmüş müdür, mezarı nerededir vs. çok önemli değildir. Putlaştırmak ise hiç doğru değildir. Her ne kadar sıradışı özellikleri olmuş olsa da onun da günahlarıyla sevaplarıyla etten kemikten bir insan olduğu unutulmamalıdır.

Sanıyorum beş-altı ay önceydi. Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürümüz Bekir Bey, bir grup Tacik'in AB proje kapsamında kurs görmek için kütüphaneye geldiklerini söyleyerek onlara Şems-i Tebrizî'yi gezdirmemi rica etmişti. Tercüman aracılığı ile anlattıklarımı can kulağı ile dinlemişlerdi.

Geçen gün Bekir Bey, "Tacikistan'da Şems'le İlgili Hikâyeler" başlıklı bir yazı verdi. Sanıyorum o grup vermiş (kendisine teşekkür ederim); önemli kısımlarını özetleyerek sizlerle paylaşmak istiyorum. "Tacikistan'ın bazı yerlerinde, genel olarak Kuzeyinde Şems'in mezarı olduğuna inanılır. / 2011 yılında Cumhurbaşkanı Veshab kentine giderek Şems'in mezarı(makamı demeli) konuşma yapmıştır.
 İki Tacik yazar Mirza Hasan Sultan, Nurali Nurzat ve Rus Yazar Rady Fish tarafından Celâleddin Rûmî adlı kitap yazılmıştır.
Şems Tacik topraklarında bir derviş gibi gezerdi.
Birisi ona çiğ et verdi. O yüzünü güneşe döndü, 'Sen de Şems'sin ben de. Sende ateş ve sıcaklık var, ben de yok. Şimdi etimin çiğ kalması reva mı?' dedi. Biraz sonra elindeki et pişti.
Hucend Kenti'ndeki Şems'in mezar taşında 'Hucendi' yazdığı ama silindiği söyleniyor.
Şems'in hocası Baba Kemal Cundi'nin mezarı da Hucend Kenti'ndedir ve adı Hacye Baba'dır, Lakabı Ak Suyek yani Beyaz Kemikli'dir.
Eskiden şeyhler şakirtlerine bir mum verir, dünyayı gezmeleri istenir, mum nerede alevlenirse orada ikamet edin, denirmiş. Şems'in mumu da Tacikistan da alevlenmiş
"

Şems-i Perende (Uçan Şems)'in mumu nerede alevlenmiştir bilinmez ama Hz.Mevlâna'yı Konya'da alevlendirdiği bir gerçek. Umarız makalede adı geçen kitaplar dilimize çevrilir. Yeni bilgilere ulaşırız.

AŞKINIZ CEMÂL OLSUN!

GÖNLÜNÜZ O AŞKLA DOLSUN!

EYVALLAH! YÂ! HÛ!

      


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.