Türkiye'nin Sosyal Medya karnesi; Takip edilmiyorsan yoksun, bırak takip edenler korksun....

Sosyal Medyanın gücü çoğu insan ve kurumlar için şapka çıkartmanın ötesinde diz çökmenin eşiğine getirdi, Yeni fenomenler güçlü cümle yapıları ile her gün karşımıza yeni bir imaj, yeni bir karizma yeni bir güç odağı çıkarıyor. Mesajlar, bilinç altına işlenen tartışma kodları sosyal medya ile birlikte yeni bir kuşağı kendi mecrasına hapsetti.
 
İnternetle birlikte sosyal medya tüm mecralarıyla birlikte mobilite kavramının içinde harmanlanıyor. Devasa kuruluşlar, dünyayı titreten örgütler ki içlerinde istihbarat teşkilatları, ordular, donanmalar, terörist organizasyonlar için sosyal medya sanki birer askerlik şubesi görevini yerine getiriyor.

Uluslararası dev şirketlerin en yeni ürünleri, oyuncakları, farklı uluslara ait damak tadları yeni lezzetler çocuklarımızın parmaklarının ucuna kadar gelebiliyor. Ne büyük kolaylık değil mi?
Değil, anne lezzeti, büyük anne şefkati, komşu teyzenin gönderdiği tabağın içindeki yemişin tadı unutulup gidecek gibi

Yeni dükkanlar, yeni caddeler, yeni mahalleler hiç aklımıza gelmeyen yöntemlerle sosyal medyanın içinden fırlayıp karşımıza çıkıyor.

Facebook'la başlayan sosyalleşme evresi, twitter ile adeta devrime dönüşmüş, çoğu ülkede ayaklanmalar, isyanlar, kanlı çatışmalar bu devasa ağ içerisinde örgütlenerek sonuç alınır hale gelmiştir.

Teknoloji aklı, kişisel hakların, bazen de vicdani kavramların da önüne geçerek kendi geleneklerini dayatmaya başladı. Mavi yeşil kırmızı düğmelerle özetlenen akışkanlık duygularımızı, meramımızı günlerce anlatabileceğimiz ruh halimizi basit bir el işaretine kadar düşürdü.

Sosyal Medya kullanım biçimi tercihlerimize yön vermeye başladıkça, karşılaştığımız tuzakları çoğu zaman farketmiyoruz bile. Basit bir virüs tehdidinden bahsetmiyorum, Belki sistemin içindeki sosyal bir virüsün ruhumuzu, düşlerimizi, geleceğimizi esir almış olabileceğinden bahsediyorum,

Arkadaşlığımıza, dostluğumuza, aşkımıza, anne - baba sevgimize bile müdahal eden bir sistemin içinde bazen kendimi ehlileştirilmek için gem vurulan bir at gibi hissediyorum. Çoğu zaman yeni sürülmüş tarlaların içinde, ya da dik yokuşlarda talime zorlanan, kan ter içinde bırakılmış bir at.

Gerçi son iki cümlenin karşılığı muhtemelen çoğumuzun zihninde bir şey ifade etmeyecektir, çünkü oldukça gerçek, oldukça gerçek hayatın çok içinden bir anlatım tarzı oldu.
Bu tarzı bile gasp eden bir sanal gerçekliğin esareti toplumları, aileleri, ülkeleri öyle bir ve ulusları tekçi düşünyece zorladığını hissediyorum.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Özdemir ÇALLI 2015-08-31 18:00:56

mehmet bey, yazdıklarınız o kadar net ve gerçekçi ki; günümüz çağında sosyal medya ve diğer argümanları etkin kullanamayan kişi ve kuruluşlar yenilmeye mahkum olacaklardır... annelerimizin yaptığı el emeği lezzetleri, akraba ve komşuluk günlerimizi çook arayacağız... interneti etkin ve doğru kullandığımızda çok faydalı bir iletişim şekli fakat bizde nerdee...(çok azı hariç)