TÜRKÇE İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİ Mİ?!!

Prof. Dr. Ali Osman Özcan

aliosmanozcan@yahoo.com


PEGEM A Yayıncılık tarafından 2005 yılında basılmış, bir doçent tarafından yazılmış Türkçe İlk Okuma Yazma Öğretimi (Yeni Programa Uygun Geliştirilmiş Üçüncü Baskı) adlı kitap hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, görüşlerimi ve endişelerimi paylaşmak bir vatandaşlık borcudur. Bazı yanlışlıkların yaygınlaşması bilimsel düşüncenin önündeki en büyük engeldir.

Kitabın üçüncü sayfasının ikinci paragrafının tam ortasında “Okuyucu, okuma sırasında ön bilgilerini, deneyimlerini ve muhakeme becerilerini kullanarak metinde sunulan görseller ve diğer kavramlardan da yararlanarak yeniden anlam kurmak durumundadır”  cümlesinde, muhakeme etmenin beceri olduğu anlaşılmaktadır. Beceri, öğrenme yoluyla kazanılır. Muhakeme, öğrenme dışındaki bilişsel(zihinsel) bir etkinliktir; beceri ile kazanılmaz. Burada Türkçenin yapısına ters düşen fahiş bir hata söz konusudur.

Bilim adamının Türkçe gerçekliğinin odağını değiştirme hakkı yoktur. Bu durumun basılı eserlerle yaygınlaştırılması Türkçemize zarar vericidir. Bu türden kavramsallaştırma ve bağlamsallaştırmalar Türkçe ilk okuma yazma öğretimini gerekçelendirici söylemleri başka boyutlara taşımak demektir. Aynı hatalar yazarın da hazırlanışında görev aldığı 2005 İlköğretim Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda da karşımıza çıkmaktadır. Programın 253. Sayfasında birinci paragrafta “Düşünme, anlama, sıralama, sorgulama, sınıflama, ilişki kurma, analiz-sentez yapma, değerlendirme gibi zihinsel becerilerin de geliştirilmesini içermektedir” ifadesinde zihinsel süreçler ve etkinlikler beceri olarak sunulmaktadır. Zihinsel eylem ve etkinliklerin beceri olarak kabul edilmesi, bu sözcüklerin gerçek içeriklerinden arındırılarak sunulması yanlış anlamlar çıkarılmasına yol açıcı niteliktedir.

Kitabın 24. sayfasının dördüncü paragrafında “impalsiflik” sözcüğü kullanılmakta, son paragrafta ise “impalsif çocuklar” terimi kullanıldığı dikkati çekmektedir. Türkçe sözlük ve İngilizce sözlükte (Redhouse ve Webster) böyle bir sözcük bulunmamaktadır. Bu sözcük, herhalde “impulsive” sözcüğünün yerine kullanılmış olsa gerek. İngilizce sözcüğe Türkçe ek getirilerek anlamı ve yapısı belirsiz bir sözcük üretilmesi bilimsel bir tutumla bağdaşmaz. Bu türden gerçekçiklerle bilimsel söylemler yapılaştırılamaz.

Kitabın 42. sayfasının okumanın gelişim basamakları bölümünde buçuklu sınıflardan söz edildiği görülmektedir. Örneğin dördüncü paragrafta “Birinci dönem(1,5-2,5 sınıflar)”, beşinci paragrafta “İkinci dönem(2,5-4. Sınıflar)” biçiminde kafa karıştırıcı dil yapıları karşımıza çıkmaktadır. Bu tür kavramsallaştırmalar ve bağlamlaştırmalar alana bir katkı sağlamaz. İnsanlar birbirini tutmayan veri yığını altında sıkışıp kalırlar. İlk okuma yazma ne okuma ne de yazmanın ayrı ayrı yapıldığı bir alan değildir. Hem okumanın hem yazmanın birlikte yürütüldüğü bir etkinliktir. Bu sayfada okumanın gelişim basamakları olarak Chall’a(1983b) göre Amerika Birleşik Devletleri’ndeki okumanın gelişim basamakları verilmektedir. Buçuklu sınıf kavramı da Türk eğitim sisteminde yoktur. Olmayan bir kavramı kullanmak bilimsellik işareti olarak da görülemez.

Kitabın 130. sayfasının altıncı paragrafında nereden ve nasıl alındığı bilinmeyen “Noktalama işaretleri üçüncü sınıftan itibaren ortam içinde öğretilir” cümlesi yer almaktadır. Oysa noktalama işaretleri cümlelerin yazılmaya başlandığı dönemden itibaren öğretilmesi gereken işaretlerdir. Üçüncü sınıfa kadar ilk okuma yazmayı öğrenen bir çocuğun noktalama işareti olmayan cümleleri nasıl yazacağı merak edilmektedir. Noktalama işaretlerinin öğretimi bu kadar geciktirilirse; yani üçüncü sınıfa taşınırsa cümle kurma, paragraf oluşturma nasıl mümkün olacaktır? Esasen İlköğretim Türkçe Öğretimi Programı’nda da “Dil bilgisi kural ve ilkelerinin sezdirilmesi yolu benimsenmiştir” ibaresi yer almaktadır. Böyle olduğu takdirde Türkçe ilk okuma yazma öğretimi dönemi noktalama işaretleri olmayan bir dönem olarak anlaşılacaktır. Yazarın noktalama işaretlerine bakış açısı böylece açıklık kazanmış olmaktadır. Noktalama işaretleri olmayan bir Türkçe ilk okuma yazma öğretimini düşünmek akla mantığa sığacak bir durum değildir.

Kitabın 168. sayfasındaki şemada “Kavram: Sıfat” başlığı altında tanımı verilen sıfat sözcüğü eksik tanımlanmıştır. Sıfat sözcüğü sadece varlıkları niteleyen ve isimlerden önce gelen kelimelerdir, denilmektedir. Türkçe sözlükte sıfat; bir ismi nitelik, nicelik, yer, sıra bakımından niteleyen ve belirten kelime olarak tanımlanmaktadır. Yazarın belirtme sözcüğünü kullanmama nedeni bilinmemektedir. Meydan Larausseau 11. Cilt 253. sayfada sıfat sözcüğü; nesneleri veya isimleri niteleme ve belirtme yoluyla karşılayan kelime çeşitlerinden biri olarak tanımlanmıştır. Belirtme sözcüğü kullanılmadığında sıfat tanımı eksik bir tanım olarak zihinlere yerleşecektir. Kendi dilindeki sözcükleri eksik tanımlama özgürlüğü diye bir özgürlük yoktur. Kitabın 169. sayfası beşinci paragrafında “Dersin Muhtevası, İçeriği” diye bir yapı vardır. Muhteva ve içerik sözcükleri eş anlamlı sözcüklerdir. Eş anlamlı sözcükler bir bilimsel eserde yan yana kullanılamaz.

Kitabın 21. sayfasının son paragrafının üzerinde “Zihinsel Düşünme” alt başlığı yer almaktadır. Düşünme, zihnin öğrenilmemiş bir etkinlik türüdür. Zihinsiz düşünmenin olup olmayacağı doğrusu pek merak edilmektedir. İnsanoğlu kavramlarla düşünür. Kavramlar da zihinsel etkinlik gerektirir. Zihni olmayan bir varlık düşünemez. Kavramlar doğru ve yanlışı kendi içlerinde taşırlar. Yanlış içeriklerle doğru sonuçlara ulaşılamaz. Milli belleğe yerleşmiş düşünme sözcüğüne zihinsel sıfatı yakıştırmakla acaba yazar ne kastetmiştir?

Kitabın 164. sayfasının sondan ikinci paragrafında “Öğretim sürecinde öğrencilerin kelimelere ilgi duymaları sağlanmalıdır. Yerine göre atasözleri, deyimler ve şakalaşmalar kullanılmalıdır” cümleleri vardır. Bu cümleler kelime öğretiminin ilkeleri başlığı altında yer almışlardır. Böylelikle yazar 4.-5. sınıflara ait sözlü ve yazılı anlatımın konularını da kitabına taşımıştır. Çocuklar 3.-4. sınıflardan itibaren atasözleri, deyimler ve şakalaşmaları anlarlar ve Türkçenin mecazi yönünü de fark ederler. Dolayısıyla 154. sayfanın son paragrafı ve onun altındaki şemada sözlü ve yazılı anlatımı ele almaktadır.

Kitabın sözlü anlatım, yazılı anlatım, güzel yazı öğretimi ve ilk okuma yazma öğretiminin karışık harmanlandığı bir kitap olduğu 188. ve 189. sayfalardaki açıklamalardan anlaşılmaktadır. Örneğin bu durum 188. sayfada a, b, c, d şıkları altında birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar metinlerde bulunması gereken kelime sayıları verilmesinden; 189. sayfada 149 kelimelik dördüncü sınıf metni üzerinde yapılan yanlışlardan söz edilmesinden; 186. sayfanın ortasında “Boşluk Doldurma(Cloze) Tekniği” alt başlığının altında bu tekniğin üçüncü sınıftan itibaren kullanılacağından bahsedilmesinden anlaşılmaktadır. Yazar İngilizce “close” sözcüğünü de yanlış yazmıştır. Bir kitapta yazarın sözcükleri doğru yazma sorumluluğu vardır. Özetle “Türkçe İlk Okuma Yazma Öğretimi” adlı kitabın “okuma” bölümünde 46. sayfaya kadar “sözlü anlatım” bilgileri, 124. sayfadan itibaren “serbest okuma ve yazma dönemi” bölümünde “yazılı anlatım” içerikleri yer almaktadır. Dolayısıyla bu kitap hem sözlü anlatım hem yazılı anlatım hem de kompozisyon derslerinin içerikleriyle dopdolu ve karmakarışık olan, birinci sınıf öğrencisinin dışındaki öğrenciler için daha fazla bilgi yığını içeren bir kitaptır, denilebilir. Böylece kitap ilk okuma yazma öğretimi olmaktan çıkmakta, başka bir kitaba dönüşmektedir. Yazarı pek çok dersi birden içeren karışık bir kitap yazdığı için tebrik etmek gerekir.

Kitapta yazarın öz geçmişinin verildiği sayfada 2000 yılında “Türkçe Eğitimi” alanında doçent olduğu anlaşılmaktadır. Türkçe Eğitimi doçenti sıfatını haiz birinin yaptığı Türkçe fahiş bilimsel bilgi hatalarını savunmak mümkün değildir. Doktorasını Amerika Birleşik Devletleri’nde “Okuma Öğretimi ve Programı” alanında tamamlayan yazarın dil yanlışları nasıl açıklanabilir? Yazar “Basal Reading Programme” adlı alanda doktora yapmıştır. Temel okuma programcısı olmak Türkçe ilk okuma yazma eğitimcisi-öğretimcisi ve Türkçe eğitimcisi-öğretimcisi olmak demek değildir. Alacakaranlığa itilen bilimsel Türkçe ilk okuma yazma öğretiminin feryatlarına kulak verme zamanıdır. Daha birçoğunu yer darlığından dolayı yazamadığım terminolojik ve metodolojik yanlışlarla dolu bu kitabı ve yazarını değerlendirmeyi takdirlerinize bırakıyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.