Duyduk ki, uluslar arası basın temsilcilerinden Erdoğan’a “ayar mektubu” gönderilmiş.  İpek üstünde  altın yürütenlerin medyasına kayyum atanmasını kendilerine dert edinmişler. Hakan’vari dayak yiyen gazetecilerin, Hürriyet gazetesinin kırılan camlarının, çaşıtlık şüphesiyle tutuklanan kendi medya mensuplarının hakkını sorgulamaktaymışlar. Bu göz korkutma ikliminin (!) baş müsebbibi olarak devlet Başkanımızı görüp, gazetecileri zorbalığa ve fiziksel saldırılara karşı savunmasız bıraktığı için endişelilermiş. Kendi devletlerine zerre zarar veren olsa, sessizce caza vermekte çok usta olan bu insanlar, utanmadan bir özgür ülkenin iç işlerine karışıp, onların devlet başkanlarını bile kendileri seviyelerinde görerek, hesap soruyorlar. Bizler de basın camiasından sayılırız. Tüm dünya Müslümanlarından temsilciler birleşip, mesela bir Fransız, Alman hatta İspanyol devlet başkanlarına böyle toplu istekli ‘hizaya gelin’ mektubu gönderebilir miyiz? Göndersek bile bize güler geçerler. Onlar bu cesareti nasıl mı buluyorlar?                                                                                                                          

Şu yabancılar çok kurnaz bir defa. Bizler onlarla kökte aynı Allah inancına sahip olduğumuzu düşünür, Hakk önünde tüm peygamberlere iman sözü verdiğimiz için onları kendimize manen yakın hissederiz. Hz Musa, Hz İsa ve Efendimiz Aleyhisselam arasında saygıda kusur etmeyiz. Ama onlar bize hep düşmandır. Uyanıklar. Alışmışlar, mazlumları türlü entrika ve dalaverelerle hep kaos ortamında tutup, onlara hükmetmeye.  İnsanların ortak zafiyetlerini iyi tahlil etmişler. Müslümanların liderlerini riya, hırs gibi düşmanlarla avlayıp, onları zayıf noktalarından tuzağa düşürmüşler. Ümmetin basiretsizliği de onların işini kolaylaştırmış. İslam topraklarında muhatap kaldığımız zulümlerin ilk sebebi bu. Batı’nın Siyonist medyasında böylesine cesur bir Erdoğan karşıtlığı var ise, yolumuz doğru demektir.

* * * * *

Değerli akademisyen arkadaşım Muammer Ulutürk, kaç gündür Kudüs izlenimlerini sosyal medyada bizlerle paylaşıyor. Onunkisi mübarek bir heyecan. Az şey midir ilk kıblegahımız olan kutsal mekanda gazi Filistin’lilerle aynı secdeye baş koyup, onlarla aynı dualarla kucaklaşmak. Heyecanı bizlerin gönüllerine de sirayet ediyor. Canı gönülden onu ağırlayan mazlum kardeşlerimize yaralı yüreklerimizle dualar, selamlar gönderiyoruz.

Başarılı bir fotoğraf ustası olan Ulutürk, çektiği birbirinden anlamlı resimlerin altına: ‘Hep hasretini çektiğim fotoğraflardan.‘ diyerek not düşmüş. O resimlerden birinde okul çıkışı çocuklar görülüyor. Panik içinde çevrede koşturan bu çocukların gözlerinde objektife yansıyan korku, içimizi burkuyor. İsrail askerleri bu saatlerde onları korkutmak için sık sık havaya mermi atmayı adet haline getirmişler. Zavallı miniklerin kısa süreli de olsa panik yaşamaları için. Ne korkunç bir düşünce. Hayatımda her zaman Yahudiler için toplumumuzdaki genel olumsuz söylemleri, Müslümanların kendi tembellik ve başarısızlıklarını gizlemek için kullandıkları bir yöntem olduğunu düşünmüşümdür. Hep Siyonistleri, hakkaniyetli Yahudilerden ayrı tutmaya çalıştım. Ama bu vicdansız askerlerin küçücük kalplere dahi korku salarak, onları gelecekte ruhen arızalı insan yapma gayretleri o söylemlerin doğruluk derecesini zihnimde teyidledi sanki.

Arkadaşım güvenlik gerekçesiyle El halil’e gidemediklerini, şehit haberleri aldıklarını yazmış. Doğu Kudüs’te kalp krizi geçiren bir Filistin’linin evine İsrail askerleri ambulans gitmesine izin vermemişler. Ondört gündür muhasara altında olan Mescid’i Aksa’nın giriş kapısının, Yahudi baskınında yüzlerce kurşunla delik deşik olduğunu haber veriyor. “Dışarıdan gelenlerin buradaki zor hayatı anlamaları mümkün değil.” diyor. Sen hem gel, başkasının toprağını haksız şekilde işgal et, yerleş. Dağdan in, bağdakini kov. Hem de o halka eziyetle, asla yaşama hakkı tanıma. Büyük zalimlik. Muammer Beyin bir resim altında yazdığı not beni ağlattı. Şöyle yazmış muhterem. “Türkiye’den başka, buralar kimsenin umurunda değil. Türk olduğunuzu biliyorlar, her fırsatta şükranlarını ifade ediyorlar. Sizi görünce gözleri parlıyor, hemen ‘Türki’ diye durdurup, sarılıyorlar.Türkiye’ye sürekli dua edip, selamlarını yolluyorlar.”

* * * * *

Büyük komutan, şehid Caher Dudayev ne demişti. “Türkiye hem Türk  dünyasının,  hem İslam aleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi, her iki alemin de karanlığa gömülmesi demektir.” Bu yabancı basın temsilcilerinin gözleri Filistin de yaşayan küçücük masumların, insanların  yaşadıkları mezalimleri görmez elbette. Onlar başımızdaki liderin, kendi elleriyle kukla gibi oynatabildikleri karekterde olmamasından rahatsızlar. Onun ümmet yararına, ülkesi yararına attığı her hareketinin diğer İslam diyarlarında yakından takip edildiğini biliyorlar. Bu diyarlarda Erdoğan yürekli liderlerin doğmaması için önlemlerini, bizim iç işlerimize rahatça müdahale ederek yaptıklarını sanıyorlar. Aslında kıymet verip, üzerinde düşünmedikleri bir hakikat var. Artık günümüz Müslümanları şu anlayış noktasına gelmiş durumda. İşte genel söylemleri. “Bütün çocuklarımızı öldürseniz de,  bir Musa mutlaka yaşayacak, yaşamalı!”

Bence adaletin bittiği, görmezden gelindiği her yer ve zeminde dostluklar da bitmeli. Ülkeme uzaktan komuta emir verenler her kimlerse canları Tamu’ya…  


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.