2004 yılında yazdığım, başlığı “Ben Türküm Türkiyeli değil” olan yazım halen nette dolaşmakta ve değişik onur verici ifadelere mazhar olmaktadır.
2004 yılında yazdığım, başlığı “BEN TÜRKÜM TÜRKİYELİ DEĞİL” olan yazım halen nette dolaşmakta ve değişik onur verici ifadelere mazhar olmaktadır.

Bu yazışmalardan biri de sevgili eski dostum Denis Ojalvo, Sayın Pulat Acar ve Sayın Mehmet Nuri Yıldırım beyler arasında geçmiş. Denis Ojalvo bu yazışmaya beni de eklemiş sağ olsun. Ben de sizlerle paylaşmak istedim.

Konuya iyice vakıf olmanız için önce 2004 yılında yazmış olduğum ben “Türküm Türkiyeli Değil” başlıklı yazımı takdim edeceğim sonra da geçen tartışmayı.

Aşağıdaki yazıyı 2004 yılında “THINK TANK TURKEY” isimli bir gruba yazmıştım. Daha sonra ise yazı neredeyse bütün dünyayı dolaştı ve birçok gazetede yer aldı. Söylediklerimden bir milim bile şaşmadım.

Üstelik bu “TÜRKİYELİ” olma kavramı Türkçe Gramer-Dilbilgisi bakımından da hatalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşamakta olan insanlara “TÜRKİYELİ” demek çok doğru bir ifade değildir. Şayet Türkiye dışında iseniz ve birçok değişik ülkeden gelmiş insanlar arasında Türkiye’den de gelmiş insanlar varsa o insanlara “TÜRKYELİLER” diyebilirsiniz.
“TÜRKİYE” içinde olanlara “TÜRK” demek yerine “TÜRKİYELİ” demek bazılarımıza “TÜRK DEĞİLSİNİZ” demekle aynı şeydir. Saygıdeğer Edebiyat Hocam Sayın SERHAT KESTEL hanımefendinin bana öğrettiği Türkçe’de bu böyle bilinir.

TÜRKYELİ kavramı ise Türkiye içindeki değişik etnik gruplara farklı hatırlatmalarda bulunulmak istenmiş olduğu ve ülke insanın resmen bölünmek istendiği aşikardır.

Bunu anlamazlıktan gelmek ise ayrı bir hatadır.

Sayın Başbuğ’un bunu gündeme getirmiş olmasından sevinç duyuyor ve neden bu kadar geç kaldığını da sormadan edemiyorum.

BEN TÜRK’ÜM TÜRKİYELİ DEĞİL…

Saygıdeğer Tink Tank Turkey üyeleri,

Sanırım grubun en yeni üyelerinden biri olmakla beraber son günlerin en tartışılır konusu olan Azınlıklar meselesinde çok dikkatli olunması gerektiğini ve bir tuzağın içine düşmekten ülkenin kurtarılması gerektiği görüşündeyim.

Özellikle bu TÜRK ve TÜRKİYELİ kavramlarının ortalıkta dolaşması kesinlikle gizli bir Bölücülük işlemekte ilginç ve güzel bir mozaik olan Türkiye’nin yapısını kökünden sarsmaya dengeleri alt üst etmeye sebebiyet verebilecek bir durumla karşı karşıyayız gibi geliyor bana.

Ben ecdadı 1492 yılında İspanya’daki Engizisyon’dan kaçıp Osmanlı Türkiyesi’nce kucak açılmış ve kabul edilmiş, Yahudi dinine mensup bir Türk vatandaşıyım.

1955 yılında doğup 1961 yılında ilkokul 1. sınıfına girdiğim günden itibaren: TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALISKANIM tümceleri ile beynime benim TÜRK olduğum kazıldı.

Bayrağım ve Milli Marşımın ne olduğu öğretildi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kurucusu Atatürk’ün söylediği “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” sözünü okul duvarında, kitabında ve her türlü malzemenin üzerinde öğrenerek bilinçlendirilerek büyüdüm.

Şimdilerde birileri kalkacak ve bana yok kardeşim sen Oğuz ve Kayı boylarından, Orta Asya’dan gelmediğin için TÜRK değil TÜRKİYELİSİN diyecek ve ben de “ha peki haklısınız” diyeceğim, hadi canım sen de! Ne olacak benim 50 yıllık eğitimim, öğrenimim, ne olacak 26 yaşına gelmiş oğluma 23 yaşına gelmiş kızıma verdiğim TÜRK eğitimi kimliği! Şimdi kalkıp kendilerine “kusura bakmayın çocuklar biz TÜRK değilmişiz, sadece TÜRKİYELİYMİŞİZ” mi diyeceğim.

Bunun adına Milleti bölmek, halkı parçalamak denmez mi? Kimse bana üst kimlik, alt kimlik hikayeleri anlatmasın, her birimiz bu ülkede ne olduğumuzu biliyoruz, dinlerimiz, ırksal veya yöresel farklılıklarımız olabilir ve bu hiç bir zaman bizleri rahatsız etmedi. Şimdi ne oldu da birden bire azınlık sayılacakmışım, benim atalarım kendilerine özel haklar verebilecek azınlık statüsünü Lozan anlaşmasında bile kabul etmemişler, biz TÜRK vatandaşıyız deyip azınlık haklarını reddetmişlerdir.

Lütfen dikkat edelim, birileri Türkiye ile oynamak istiyor. Yarın öbür gün bakacaklar diyecekler ki “eee bakın sizin tamamınız Türk değilmiş 70 milyon Türk’ten şu kadarı Kürt, şu kadarı Alevi, şu kadar, Süryani, şu kadar Keldani, bu kadarı Laz, öbürleri Yahudi, bilmem ne kadarı Ermeni, kala kala 1 milyon Türk kaldı bu kadar Türk için de bu kadar 777 bin kilometre kare arazi fazla, gelin şunu efendi efendi paylaşın” derler adama. Ne o’lcek şimdi?

Gözümüzü 4 değil 24 açsak yetmez, bu iş yanık kokuyor.

Sizi bilmem bana TÜRK değil de TÜRKİYELİ denmesi rahatsız eder.

Saygılarımla.

RAFAEL SADI

İlk tepki Nuri Bey'den gelmiş.

Rafael Sadi'nin yazdıkları doğrudur ve çok güzel ifade edilmiştir. Kutlanması gerek.

"Türk ve Türkiyeli" kavramları üzerinden bir oyun oynandığı da doğrudur.

Bunları tartışmaya bile gerek yoktur.

Konuya Sadi'nin de dediği gibi ırk açısından baktığımızda ise, herhangi bir değer yargısına varmak ve bir tartışma açmak için değil sadece bilimsel yalın bir gerçeği ifade etmek gerekirse:

Rafael Sadi Türk ırkından değildir. İspanya Yahudileri Sefarad olarak bilinirler. Ladino konuşurlar. Sami ırkından gelen Yahudilerdir. Araplarla kardeştirler.

Hazar kabilesinden gelen doğu Avrupa Yahudileri Aşkenaziler ise Türk ırkındandırlar. Yidiş konuşurlar.

Daha geriye gittiğimizde ise Türkler ve ister Sefarad ister Aşkenazi olsun Yahudiler birbirlerine daha da yaklaşırlar. Konu uzundur. Burada keseyim.

Sayın Pulat Acar'ın yazdıkları ise burada:

Müşterek dostumuz Nuri Bey mesajınızı bana da yolladı. Sözlerinize ve duygularınıza katılıyorum ve altını imzalıyorum. Aynı imzayı Sayın Rafael Sadi'nin yazdığı satırların altına da koyuyorum.

Ben 1931 doğumluyum. Çocukluğumu çok kültürlü bir İstanbul'da geçirdim. Bu çok kültürlülük -kanımca büyük bir zenginlikti- Cumhuriyetin kuruluşunun temel belgesi olan Lozan Anlaşması tarafından öngörülen ve üzerinde mutabık kalınan bir modus vivendi idi.

Tünelde oturuyorduk. Öğlenden sonra Cağaloğlu'ndaki Konservatuara gidiyordum. Sabah'tan saat 15'e kadar da Kumbaracı yokuşundaki Bna'i Brith (Musevi Lisesi) ilkokula gittim. O dönemde okulda Fransızca tedrisat önde geliyordu. Oraya gönderilmemin iki sebebi vardı.

a) Fransızca eğitim b) piyano eğitimi gördüğüm Konservatuar ve İlkokulun birbirine yakın olması. 1942'de mezun oldum Bna'i Brith İlkokulundan. Mezuniyet sınavlarında dışarıdan gelen bazı mümeyyizler, beni resim dersinden çaktırmak istediler. Zira öteki derslerden kulp bulamamışlar. Okul idaresi o dersin resim ve eli işi dersi olduğunu ileri sürerek benim yaptığım (daha doğrusu büyükannemin emeği bulunan) bir hasır sepeti göstererek mezun olmamı sağlamıştı. Düşünebiliyor musunuz? Hitler orduları sınıra dayanmış. Holocaust uygulanıyor ve okulda Fransa'dan Almanya'dan kaçmış bazı öğretmenler görev yapıyor. Benden başka o okulda Yahudi olmayan iki öğrenci daha vardı. Cuma sabahları din dersi sırasında biz izinli sayılırdık; Bize Fransa'dan gelmiş olan laik Noel adli, bir Fransız da katılırdı.

Şimdilerde Yahudi veya Musevi olmayanları artık Musevi lisesine almıyorlarmış. Sayın Kamhi söyledi. Yahudi olup da Musevi Lisesine yollanmamış olan arkadaşlarım da vardı. Yazar adı Bilge Karasu, asıl adı Israel Karaso olan çok yakın arkadaşım Saint Michel'de okurdu. Hafta sonları bizim evde gerçekleşen müzik matinelerine katılırdı. Bu öğlenden sonra konserlerine İstanbul'da yaşayan çok sayıda müzisyen gelirdi. İlk aklıma gelen avukat Mordo Dınar. Fevkalade piyano çalardı. Sonra Şili Fahri Başkonsolosu oldu ve katledilmek istendi...

Demek istediğim, bu çok kültürlü hayatta - belki ülke genele teşmil edilemezdi- ama aramızda Türk vatandaşlığından kaynaklanan Türklük açısından bir ayrılık yoktu. Bu açıdan Türkiyeli terimine ben de katılmıyorum.

Varlık vergisi felaketi rüzgarını da tüm dostlar birlikte karşıladık. Sonuç getirici yardımlar yapıldı. Bunu da anımsıyorum. Velhasıl anlatabileceğim çok şey var. Daha ileri gidilince Marcel Proust "A la recherche du Temps Perdu"ya dönüşecek bu yazdıklarım. Kısa keseyim. Ama en son araştırmamı da bu vesile ile kaydedelim: Yakın arkadaşım şimdi Paris’te olan ressam Albert Bitran ailesi ile ilgili. Bir kardeşi halen Tel Aviv'de. (İTÜ mezunu bir emekli mühendis) Bunların ailesi 1860’lı yıllarda ticaret için Viyana'ya göç eden İstanbullu Yahudilerden. Yanlış hatırlamıyorsam, adı Jerusalem'den esinlenen Jaruselski .
Viyana’dan gelin geliyor büyük anne. Göç eden bu Yahudiler - benim de Viyana’da ikamet ettiğim 2. bölgede "Türk Sinagogunu" yaptırıyorlar. Naziler bu sinagogu da yaktılar. Hitler Viyana’ya el koyunca İstanbul'daki Bitran'lardan biri Viyana’ya geliyor. Tüm ailesine Türk pasaportu çıkartıyor Büyükelçilikten. (Sefaretimiz Prinz-Eugenstrasse'de) veee trene bindirip aileyi büyük güçlükler ve mücadeleler sonunda İstanbul'a getiriyor. (Bundan bir kaç yıl önce Viyana’daki Yahudi Müzesinde Osmanlı Yahudilerinin Viyana’ya gelmesi konusunda büyük bir sergi açıldı “Die Türken in Wien-Viyana'da Türkler” adı altında. Nefis bir afişi vardır. Kırmızı zemin üzerine bayrağımızdaki hilal ve altı köşeli yıldız. Daha önce ailenin amcalarından biri Çanakkale'de Türk ordusunda çarpışırken "şehit oluyor" evet şehit oldu diyorum. Zira Bitran veya Jeruselski ailesi de bizim ayrılmaz bir parçamız. Bu bilgileri Türkiye’de ve Viyana’da yaptığım araştırmalar sonunda bir araya getirdim. Bir örneğini Viyana’daki Yahudi Müzesine verdim, birer örneğini de arkadaşlarıma. Onlar da bazı bilgileri ilk kez bir arada gördüklerini söylediler.

Bu satırları sizin ve Rafael Sadi'nin yazdıklarını okuduktan sonra -not düşmek amacı ile- yazmak ihtiyacını duydum.

Daha iyi günler umuduyla.

Saygılarla. Dostlukla

Pulat Tacar  

Denis Ojalvo'nun Nuri Bey'e yazdıkları ise burada:

Sevgili Nuri Bey,


Türkiye Cumhuriyeti bağlamında Türklük bana göre DİL ve LAİK YAŞAM TARZI temelli bir kültür ve ülkü birliğidir. Atatürk'ün dediği gibi "Millî dille millî his arasındaki bağ çok güçlüdür".

Güncel tartışma, T.C. vatandaşı olan bizleri yani hepimizi bir arada tutacak olan şeyin ne olduğu ve ne olması gerektiği konusunda yapılmakta:

Bu VATANDAŞLIK mı yoksa İslam dininin SÜNNÎ yorumu temelli mi olacak?

DİL mi yoksa DİN mi öne çıkacak?

Türkiye halkının böyle bir tercih yapmaya zorlanmasını bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum.

REJİM tartışmasının bu paranteze sıkışmış / sıkıştırılmış olması da çok yazık.

Rafael Sadi'nin Türklüğü tartışması mevcut kimlik durumumuzun traji-komikliğine işaret ediyor.

Bu tartışma LAİK MİLLİYETÇİ düşüncenin beşiği Fransa'da yapılmış olsaydı Sadi'nin "Fransızlığı" şüphe götürmezdi !

Selamlar,

Denis

Not: Bu yazımı uygun göreceğiniz kişilerle paylaşabilirsiniz.

Hepsine birden verdiğim cevap ise aşağıda.

Sevgili Denis Ojalvo bu güzel övgü ve akıl dolu ifadeleri tarafıma ilettiğin için çok teşekkür ederim.Sağol.

Saygıdeğer ŞANLI MUSEVİ, LİSESİ TALEBESİ PULAT TACAR beyefendi.

Yazdıklarımın altına imzanızı koymanız beni tahmin edemeyeceğiniz kadar dugulandırmakla kalmadı aynı zamanda onurlandırdı da.

Yazıda söz ettiğim gibi bu iş yanık kokuyordu. Şimdilerde de alevler bile görünmeye başladı. Bu yazıyı yazdığımda takvimler 2004 yllını gösteriyordu . Halen cari ise demek ki doğruları yazmışım.

Sağolasın var olasın.

Benim okuduğum yıllarda Okul'a Müslüman hatta hristyan öprenciler de alınıyordu. Bir çoğu halen Dünya ahret kardeşimdir. Bünyat Akın , Turgut Aydınoğlu , Adnan İbrahim Musaoğlu , Cengiz Akıncı ,Fikret Ütügen , Saide Ülgen , Daha niceleri. Hepsi yıllardır güğzel dostlukların birer simgesi olarak hayattadırlar. Allah uzun ömürer versin.

Denis Ojalvo'nun tavsiyesini yerine getirmenizi sevgi ile bekliyorum.

Saygılarımla

 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Perihan Akçay 2017-03-11 12:09:04

Saygıdeğer Rafael Sadi Beyefendi. Geçmişte kaleme aldığınız bu güzel ve anlamlı yazıyı tekrar yayınlayıp, sunduğunuz için teşekkür ediyorum. Satırlarınızı okuyunca bir Türk olarak duygulandım. Bizler bir ülkede aynı dili, aynı sevgileri, mutlulukları ve aynı endişeleri paylaşan vatandaşlarız. Yahudi, İsevi veya Müslüman kimliklerimiz olsa dahi bu aramızdaki farklılığın değil, aynı semavi dinlerin üyesi olduğumuzun göstergesidir.Zaten Allah'ın elçileri ve kitapları arasında ayırd etmeden hepsine iman etmek kendi inancımın mecburiyetidir. Bu vatan topraklarına sahiplenen her insan tartışmasız Türk kimliğine mensup, aziz kardeşlerimizdir. Sizin gibi vatanperver yürekli insanlarla aynı ülke çatısı altında yaşamak, her Türk için onur sebebidir efendim. Var olunuz. Selam ve dualarım hepimiz için./ Perihan Akçay