Kızıl Elma, Tam Bağımsız Türkiye, Büyük Türkistan 68 kuşağının şiarıydı.

Bir ülke gençliğinin hayallerini süsleyen ideallerin önünde sınırların pek bir önemi yoktu.

Okur yazar oranı bugüne göre çok düşüktü, ama bir kitabı elden ele, evden eve dolaştırmak kadar daha büyük sevap yoktu.

Küresel sorunlar, ekonomik kavramlar, işçi - toprak meseleleri, sendikalar, SSCB, USA, Truman doktirini, Jhonson, Nixon ve tabi Kenedy adım adım izlenirdi.
Gazete haberlerini okuyan genç öğretmene, radyonun ajans saatlerine küçük köy odalarında kulak kabartılırdı bu ülkenin elektriksiz köylerinde.
Etin kilo fiyatı pek önemsizdi, ama buğday taban fiyatları sıkı sıkıya takip edilirdi. Tütün rekoltesi, fındık alımları, TARİŞ'in kuru incir alımına başlaması mühim meseleydi.
Fezaya gönderilen uyduların isimlerini gece yarısı Ankara radyosunun geçtiği haberlerden ezberlerdi ahali. Sabah tarlaya gitmek üzere at goşumlarını hazırlayan Haydar amca,
Soyuz 5'i ayın önünden geçerken gördüğün söylese kimse itiraz etmezdi.

-Adamlar ayın önünde kabak gibi durdu, indiler içinden yürüdüler breh breh..

Oğulları İstanbul, Ankara caddelerinde Gençlik Marşları söylerken Memiş emmi kabak çekirdeğini kurutmaya çıkardı dama.
Anadolu'da softa sayısı azdı, cami imamları mahalleden insanlardı. Okuma yazma bilenlerin sayısı az olabilirdi, fakat okuyanları dinlemenin bir adamı vardı.
Celal Bayar'lar, İsmet İnönü'ler, Menderes'ler, derken hayatımıza Memduğ Tağmaçlar, Cemal Madanoğulları, İlhan Selçuk, Pasan Cemal, Muhsin Batur, Alparslan Türkeş giriverdi bir ara. Demokrasi demokratik bir darbeyle kesintiye uğradı. Darbenin demokratiğine dünya ilk kez tanık oldu. Darbeci paşalara bugünlerde herkesin yakından tadığı isimler, gazeteler alkış tuttu. Milli Demokratik Devrim'di Askeri Cunta'nın şemsiyesi. Ülkenin koskoca Hava Kuvetleri Komutanı bile 'Yavuz Bey' kod adını kullanmıştı.
Cumhurreisi Cevdet Sunay Başbakan Süleyman Demirel buhranlı yılların başında bir muhtıra ile alaşağı edilmek istendi.

Sağ - Sol kavgalarının fitilini ateşleyen süreç her iki kesiminde kitaba daha sıkı sarılmasına neden oldu. Türkiye'nin gençleri Küba'yı, Doğu Türkistan'ı, Kırım'ı, Şili ve Vietnam'ı öğreniyordu.

Molla Mustafa Barzani İran Şah'ının askerleri önünde ağır yenilgiye uğramış, Türkiye üzerinden Irak dağlarına sığınmıştı. Türk uçakları'nın İran Kralı'nın Barzani'ye yönelik saldırılarına engel olmaya çalıştığı haberleri geliyordu. Müslüman bir ülke Müslüman bir ahaliyi topa tutmuştu.

Kıbrıs yine kaynıyor, Rum palikaryarlar Türk köylerine saldırıyordu.

Ankara, İstanbul ve Adana'da gençler'in gündeminde o yıllarda bunlar vardı.

Ütüpya; para kazanılan bir yarışma değil uğruna can verilecek kadar gerçek bir idealdi artık. Amerikan Büyükelçiliği'nin otomobili Ankara'da ateşe verildiği gün şiddet sarmalını büyüten yangın başlamıştı. Bugün hala bağrımızı yakan teröristlaren adı o günlerde 'anarşist'ti. Ekranlar henüz evlerin baş köşelerine kurulmadığı günlerdi, havadis kaynağı sosyal medya değil. Bazen telgraflar, bazen postane ofislerine telefon davet edilenler memleketin diğer ucundan ilk haberleri getiriyor, Yeşilçam filmlerinin İstanbul sahnelerinden Türkiye'nin gidişatı hakkında fikirler ediniliyordu.

Çoğu bölgede hala et alınıp satılacak kadar değerli bir piyasa ürünü değildi. Koyun - Keçi alırdı insanlar, kasaplar et satmaz keserdi çoğunlukla. Her sabah süt için Liselerde eylem yapan taşları çocuklar kandırıldıklarını yıllar sonra anlayacaktı, çünkü onlar hala köyden geliyordu ve süt onlar için ticari bir meta değil, hele hele istemek çok ayıptı.
Fakat daha pis yalanlara kurban olacaktı ülkenin gencecik fidanları, uğruna hayallerini kurdukları ütopik düzen için dağlarına taşlarına 'Bu düzen değişmeli' diye diye yazdıkları ülkenin topraklarına düşmeye başladılar yağmur gibi..

Maraş'la bu ülkede Alevi'lerden haberimiz oldu, Çorumla yüreğimiz yandı. Aynı lisanı konuşan insanların birbirine düşman edilmesini anlamaya çalışırken Apocu'lar askerlere ateş açmaya başladı. Türk - Kürt ayrımının can alacak kadar derinliği varmı sorusuna cevap ararken Kenan Evren, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Zerrin Egeleliler, Bülent Ersoy, ve diğerleri birden bire yönetime el koydu...

Yer gök ünlü olmak için sıraya girdi. Pamuk tarlada, üzüm dalında kaldı. Kavun Karpuz kimsenin umrunda değildi.

Ve etin fiyatı haber olmaya başladı Tan gazetesinde.

Açıldık. Piyasalar serbest olunca TARİŞ'e gerek kalmadı. TEKEL bile gözden çıkarıldı. Renkli TV tartışmaları Boğaz Köprüsü ve Oto yollar o yıllarda çok tartışıldı. Buğday Taban Fiyatı konuşmalarının yerini ithal pirinç, Amerikan mısırının faydaları, Bebelak'lar aldı. Süt sahiden marketlerin en gözde ürünü oldu.

Kişisel bakım ürünleriyle tanışkık, çok kişiselleştik çok.

İletişim çağında uyduların adını ezberlemeye gerek kalmadı, PTT telefon kulübelerini olduğu yerde bıraktı, jetonların yerini kartlara bıraktı. Tüp kuyruklarında kur yapan genç erkekler artık yeni nesil cep telefonları ile sosyalleşmeye, sosyal medya mecralarında fikirlerini serdetmeye başladı.
Ütopya üç - beş zibidinin bedenlerini sergilediği seyirlik yarışmanın adı olunca, ütopyacılıkla suçlanan özeleştiriye çağrılan liderler geldi bir ara aklıma...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Lale Roche 2015-10-07 01:05:00

Sümerbank ımız vardı ve oradan aldığımız bir ayakkabı yıllarca sağlam kalırdı :))
Sayın Yazarım,
Aile üyeniz olarak yazınızı saygı sevgi ile okudum... Yüreğinize, kaleminize sağlık .
Özledim efendim sizi :)))