"Bizim bir tek Allah'ımız vardı. Devletimiz de vardı ama bize yardım etmiyor!"

    Bu söz, Van depremi sonunda naylondan yapılma çadırlarda soğukla boğuşan Vanlı bir kardeşimize ait.

    Depremzede kardeşimiz muhtemelen farkında bile olmadan Maun Suresi'ni okuyor.

    Maun Suresi, ".. ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına engel olurlar" biçiminde ürpertici bir tespitte bulunuyor. (Maun Suresi Böyle Buyurdu/Yaşar Nuri  Öztürk/Yeni Boyut, 2011)

    Surenin "onlar" dediği kesim kimler peki...

    Gösteriş yapmak için namaz kılanlar veya namazlarını gösteriş aracı olarak kullananlar.

    Kuran, bunların namazlarına lanet okuyor!

    Neden peki?

    Çünkü namazlarını/ibadetlerini gösterişli bir biçimde ortaya koyarak halkı aldatıp, kamu hakkının yerine ulaşmasına engel oluyorlar...

    xxx   xxx    xxx

    "Van'ın Erciş İlçesi Çelebibağ Beldesi'nde yedi yaşındaki kız çocuğu Deniz Olgun, naylon çadırda soğuktan dolayı zatürre olarak yaşamını yitirdi." diye haber veriyor gazeteler.

    Küçücük bir haber!

    Yedi yaşında bir kız çocuğu önce depremi sonra da soğuğu yaşıyor ve bedeni tüm bunları kaldıramadığında gazetelerde küçücük bir haber olmaktan kurtulamıyor!

    Bu bir hükümet eleştirisi değil; bu kahrolası sistem içinde hangi hükümet olursa olsun, anası babası "fakir" olan Deniz Olgunlar hep var olacaktır.

    Çünkü kapitalizmin kendi çarpık mantığı içinde, bu yavrular için harcanacak para "gayri iktisadi" bir eylem olmaktan öteye geçmeyecektir.

    Bunun en belirgin kanıtı, sistemin, "kamunun giderek küçülmesi gerektiği" mantığıdır.

    Kamu küçülmeli, elini piyasadan çekmeli ve meydanı "serbest piyasa"ya bırakmalıdır.

    Peki, serbest piyasa, soğukla boğuşan depremzede çocuklar için korunaklı konutlar inşa eder mi ve bunu hemen yapar mı?

    Yapmaz!

    Üstelik yapmamakta haklıdır da; çünkü bu gayri iktisadi davranışın sonunda kendi açısından herhangi bir katma değer yaratma ihtimali yoktur!

    Halkımızın bu gibi durumlarda gösterdiği hassasiyet hiç kuşkusuz takdire şayandır; ama aynı halkımızın, kamu malının yerine ulaştırılmasındaki savsaklama için aynı hassasiyeti göstermemesi de üzerinde durulması gereken bir konudur.

    Ölen bu kız çocuğunda hepimizin kusuru mevcuttur; sisteme karşı yeteri kadar mücadele etmeyen herkes, bu insan evladının ölümünden en az deprem veya kış koşulları kadar sorumludur!

    Kaldı ki, depreme ve kış koşullarına karşı çözümler üretmek de mümkündür; bu bir kader, bir alınyazısı değil, düpedüz insan ihanetinin bir sonucudur.

    xxx    xxx    xxx

    Bu sütunu okuyanlar hatırlayacaklardır; daha önce de belirtmiştim:

    Kişi başına düşen milli gelirden dört kişilik bir ailenin aylık olarak alması gereken "hak" beş bin liradır!

    Bu hak, hakim sınıflar tarafından kelimenin tam anlamıyla gasp edilmektedir!

    Depremin yaraları sarılıncaya kadar içinde konaklanabilecek prefabrik konutların maliyeti bin lira civarındadır; buradan hareketle, bu kardeşlerimiz için bu konutları "oralarda" inşa etmek aslında çocuk oyunu kadar kolaydır.

    Ama gayri iktisadir!

    İşte tam da bu nedenle Kızılay Başkanımız "Ne yapalım, elimizde 40.000 çadır stoku var!" diyebilmekte; yine aynı nedenle, bir Bakanımız, "Herkes çadır istiyor!" diye hayıflanabilmektedir!

    Lütfen dikkat ediniz: Kişi başına düşen milli gelir hesabından hareket ettiğimizde, oradaki dört kişilik bir ailenin bir aylık "hakkı" ile beş adet prefabrik konut üretilebilmektedir.

    Ama gayri iktisadidir!

    Bu gayri iktisadilik, "hepimiz kardeşiz" aldatmacasının iflas ettiği, sırıttığı, alabildiğine "deşifre olduğu"  noktadır!

    Bu "deşifre oluş", parmaklarında kırk bin liralık yüzükler, bileklerinde altmış bin liralık saatler taşıyanların milli geliri nasıla gasp ettiklerinin de en bariz göstergesidir aynı zamanda!

    Amerikan emperyalizmine yaranmak için Libyalı NATOcu serserilere gönderilen 300.000.000 dolar, Van'da en az 450.000 prefabrik konut yapmaya ve kardeşlerimizi çetin kış şartlarından kurtarmaya yetecek bir miktardır.

    Ama gayri iktisadidir!

    Bu satırların yazarı mutsuz fakiri "Komünist ulan bu!" diye sözüm ona aşağılamak mümkündür; ama bunu yapanların yukarıdaki hesaplamalara verilecek bir cevapları olması gerekir!

    Maun Suresi yalnız muktedirleri hedef almamakta, -kanaatimce- bu muktedirlerle gerektiği ölçüde savaşmayanları da "kamu hakkı talanı" kapsamında mütalaa etmektedir.

    Bu çalışmadaki her satırı "komünist palavraları" olarak nitelemek dileyenin hakkıdır; ama bu hak, henüz yedi yaşındayken soğuktan ölen o küçük yavruyu ve benzerlerini kurtarmaya yetmeyecektir. (Büyük Gölcük depreminden aylarca sonra, yine benzer kış koşullarında, naylon çadırlarda çıkan yangınlarda küçük çocuklar yanarak ölürken, muktedirler Boğaz'da lüks tekneleriyle yarışmalar düzenlemekteydiler. O zamankilerin "namazları" da bugünkülerden farksızdı.)

    Bu zavallı satırları sıcak bir ortamda okuyanlar, "soğuktan dolayı sürekli, durmaksızın, gece gündüz üşümek nasıl bir şeydir" diye düşünmelidirler.

    Çünkü "Gökler" hiddetinden çatırdamaktadır.

    Bu sesi duymak istemeyenler kulaklarını elleriyle kapamaya devam edebilirler.

    Ama bunun hesabı "bir gün" sorulacaktır.

    Tanrısal gerçek budur...


    Not: Bu satırların kaleme alındığı saatlerde, sevgili Yaşar Nuri Öztürk geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle yoğun bakımdaydı. Kendisine acil şifalar diliyorum. Dualarım onunla.

  

   
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.