Yaşım 129, İki Şeyi Hiç Unutamıyorum!

Geçtiğimiz günlerde dünyanın en yaşlı kadını unvanını alan Çeçenistan bölgesinde yaşayan 129 yaşındaki Koku İstambulova'ya bir gazeteci soruyor; "Bu kadar ömür yaşadınız, sizi en çok etkileyen şey neydi? Geçmişin izleri alnındaki derin çizgilerde taşıyan ama zihninin dinçliğinden de hiçbir şey kaybetmemiş olan yaşlı kadın şöyle cevap veriyor: “İki şeyi unutamıyorum. İlki, bütün akrabalarımın ölümüne şahitlik etmek; diğeri ise insanların çok değişmiş olması, saygı diye bir şey kalmadı!..”  

Çeçen Nineye hak vermemek elde değil, insanlar değişti hem de öyle bir değişti ki dönüşerek!..
Eskiden tek tük fark eder etrafımızdakilere söylerdik, “Sen değiştin, huyun değişti!” diye. Şimdi kendimiz söylüyoruz, “Ben değiştim!” diye değil mi?
Dikkat! Sadece ‘değiştik’ mi acaba? Hayır, aynı zamanda ‘dönüştürüldük’ de!
Neredeyse ‘değişip dönüşmeyen’ kalmadı!
Şehirleşme ve teknoloji çağının getirdiği hız ve hazsızlık insanları hızla değiştiriyor…
Nasıl değişiyoruz; bedenen ve ruhen!..
Alışkanlıklarımızla, düşüncelerimizle…
Entel kelimelerle, kurduğumuz cümlelerle, hatta aforizmalarla, uçuk fikirlerle…

Giyim, kuşamda modaya uyarak, hatta kendi karizmamızı oluşturarak…
Açgözlülüğe varan sofralarda tıka basa yiyerek, hatta obez hastalığına yakalanarak…

Evet, çok para kazananlar; makam unvan sahibi olanlar… Ya da geçmişinden sıyrılıp kendini yeni bir dünya kuranlar için belki ‘değişmek iyi’ gibi gözükebilir. Lakin bilmedikleri acı bir gerçek var ki, o da tüm bu değişimler beraberinde de dönüşümü getiriyor olmasıdır!..  
Günümüz dünyasında “DEĞİŞTİM” diyenlerin tamamı zihnen evirilerek farklı tiplere dönüştüğünün farkında bile değiller!..
Yani METAMORFOZ!

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki:
Tek doğrunun olmadığı, herkesin kendine göre doğrusunun olduğu,
Kendini haklı sanarak,
Hep beklenti halinde,
Yüksek egolu,
Biraz da açgözlü,
Alıngan ve sürekli suizanlı,
Ama tevazu maskeli,
Kendini uyanık, karşısındakini salak zanneden,
Herkes beni beğensin ama eleştirmesin isteyen,
Hiçbir şey yapmadan her yerde de görünen,
Fırsat kollayan, 
Kendinden akıllısını sevmeyen,
Dürüstlüğü de kimseye vermeyen,
Kibir ve haset hastalığına yakalanmış,
Toplumsal bir çürümüşlük ve bireysel hasletlik yaşıyoruz!..

Aslında inancımız gereği;
Hiç kimsenin buna hakkının olmadığını,
İnsanın da insan üzerinde haklarının olduğunu,
Hatırlamamız gereken bir dünya burası!
SİLKİNİN! DÖNÜŞÜME DİRENİYORUZ...

Peki, dönüşmeye dirense de içinde bulunduğu toplumun yaşadıkları üzerine sinenleri, bu hastalıklardan nasıl kurtulmalı? Diye soranlara cevabımız şudur:
Asli kodlarımıza geri dönmek; Samimi olmak ve iyi insan olmak. Liyakatli ve dürüst olmak, tıpkı Japonlar gibi…
Dürüst bireyleri yetiştirmek ancak ve ancak eğitimle mümkündür, düzelmenin yolu da...
Eğitimin de kalitelisi şarttır!
Yani geçmişin geleneksel değerlerini koruyan bir misyonla; günümüz modern öğelerini de kullanarak, gelecek nesillere vizyoner bir eğitim sistemini yerleştirmemiz gerekiyor okullarda… Aksi halde Japonya’dan öğretmen getirecek halimiz yok ya... Mehmet Emin Ballı