Yeni Olan Türkiye Mi Yoksa Ambalajı Mı?

Siyaset, siyasetçilerin pazarıdır. Bazıları bu pazarda yalanını satar, bazıları sahte fikrini, bazıları da kendini..! Ama satılmasından hiçbir zaman vazgeçilmeyen, herkesin tezgâhında ortak olan ise Türkiye’dir.
Zamanın Başbakanı şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye siyasetine kattığı kelimedir, Yeni Türkiye! Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduğuna ise daha alışamadığı, siyasi sataşmalarında kendisini gösteriyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhaliflik yapacağı tutuyor ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’na “ Açık Mektup “ gönderiyor. Mektubunda Bank Asya ile ilgili olarak “ Bir bankayı sermayedarı, mevduat veya kredi müşterisine göre ödüllendirme veya cezalandırma hakkına, yetkisine kimse sahip değildir. “ diye belirtiyor. Mektuba cevap ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geliyor. “ Bir bankanın batırılması için çalışılmıyor. O banka batmış zaten. Taşıma suyla ayakta tutulmaya çalışılıyor. “

Bu saatten sonra Kılıçdaroğlu, Davutoğlu’na mektup yazmak yerine Erdoğan’a mektup yazması gerektiğini anlaması mı gerekiyor? Gündem saptırmak için saçma ve sahte gündem yaratan basın, nedense bu mektuplaşma olayı üzerinde pek durmuyor. Karikatürlerle muhalefet yapan kalemler de farklı sayfalara dokunuyor. Hiç kimse Davutoğlu’nun mektup arkadaşını kaptılar, esprisini yapmıyor. Herkes mi kabullendi, yaratılmak istenilen Türkiye’yi? Herkes memnun mu, kılıfı hazırlanıp pazara sunulan, Türkiye’den? Yıllar boyunca dış ülkelerin, emperyalizmin ağzını sulandıran bu toprakların, yeni ambalajı bitti mi?

Kılıçdaroğlu mektubunda, bankayı batırmaya çalışıyorsunuz gibi bir tutum sergilememişken, Erdoğan’ın verdiği cevapta ise batırılmaya çalışılmıyor savunulması, ne derece samimi olduğu ise tartışılır. Mektuba cevap vermesi de Davutoğlu’nun ağzından bir şey kaçırmasını engellemek mi yoksa yönlendirme yapmak mı olduğu ise düşüncelere yerleşiyor. Bankanın battığını ise tek söyleyenin Erdoğan’ın kendisi olması da ayrı bir sır ortaya koyuyor. Bank Asya ile açıklama yapmayan BDDK’nın ise bu saatten sonra aksi yönde bir yorum yapmasının olasılıkları düşüyor. Eee ne olacaktı, Yeni Türkiye!

IŞİD’in elinde 101 gündür rehin tutulan 46’sı Türkiye vatandaşı ve 3’ü Irak vatandaşı olan 49 konsolosluk personeli özgürlüklerine kavuşuyor. Yetkililer, IŞİD’in rehineleri teslim etmesinin altında yatanları vurgulamaktan sakınıp mutluluklarını dile getiriyor. Tanıyan tanımayan herkesin, bu özgürlüğe mutluluk duyması olması gerekendir. Sorgulama mantığı dışında insanlar, bu özgürlüğün hikâyesini merak ediyor. Neden 101 gün bekleniyor? Hiçbir pazarlık yapılmadı algısını oluşturmak adına Erdoğan ve Davutoğlu’nun, hep takip içerisindeydik sözleri yeterli olacak mı?

Özgürlüklerine kavuşan konsolosluk personeli için pazarlık yapılmamıştır, sözlerine inanacak IQ seviyeleri ayakkabı numarasına eşit kişiler olabilir. Bunun haricinde, pazarlığın neler olabileceğinin tahminini yapabilen kişiler de olabilir.
Mısır’da geçen yıl yapılan askeri darbenin ardından kaçarak Katar’a sığınan Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın üst düzey yöneticilerinin, Birleşik Arap Emirliklerinin Katar’a baskısından dolayı Türkiye’ye sığınmaları rehine pazarlığı konusu olabilir mi? IŞİD petrollerini satın alarak lojistik desteğin yanı sıra maddi destek sağlama anlaşması pazarlık konusu olabilir mi? ABD’nin IŞİD’e yapacağı operasyonda Türkiye’nin önemini üzerinde duran örgüt, operasyonda kara harekâtı destekçisi olmaması şartıyla rehineleri teslim etmiş olabilir mi? Bütün bu olasılıkların hepsi de olabilir, hiç biri de fakat ortada saklanan bir gerçek var ki Türkiye elini verdiğinde kolunu kaptırmış olduğudur.

Erdoğan’ın özgürlüğüne kavuşan konsolosluk çalışanları ağırladığındaki konuşmasında, “ Konuştuklarımız var, konuşacaklarımız var, konuşamayacaklarımız var “ sözleriyle uyarısını da satır aralarına sıkıştırıyor. Devamında ise tehditkâr tavırla, “ Konuştuğumuzda cezasını çekeriz “ sözlerini de eklemekten kaçınmıyor. Gerçekleri halktan saklayın, tembihini yapıyor. Çünkü gerçekleri sadece halk bilmiyor, bütün dünyanın bildiği gerçekleri…

Erdoğan, IŞİD’in saldırısı sonucu Kobani’den Türkiye sınırına sığınan vatandaşlar arasından örnek veriyor. “ Engelli yaşlı kadının sürünerek tel örgülerden geçerek, kapımıza sığındı. Kapımız herkese açıktır. O insanları kapımıza sığınmaya iten etken için açıklama yapmıyor. Vahşice öldürülmelerine engel olmak için Rojava’da kurulan Cizir Kantonu’ndan gelenKobani’ye Türkiye üzeriden destek gönderelim “ çağrısının reddiyle ilgili bir açıklama yapmıyor.
Erdoğan, “ Ülke yönetmek bakkal dükkânı yönetmek değildir “ sözlerini kullanırken gerçekten de farkına varıyor mu, yönetmeye çalıştığının ülke olduğunun?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.