Yükümüz dürüstlük ise Musul bizim!

Alman orduları İkinci Dünya Savaşı’nda Paris’i işgal ettiklerinde Mareşal Petain Fransız Milletine radyodan seslenmişti. “Dostlarım, zevk bizi mahvetti. Acı getirdi!” diye… İslam coğrafyasında cerayan eden karışıklıkların, işgallerin yegane sebebi de nefislerini inançlarından, topraklarından üstün tutup, bencilce yaşayan ümmetin dünyevi zafiyetler içine yuvarlanmaları oldu.
Komünizm rüzgar gibi esti, geçti. Sıra kapitalizmde… Onun da sonunun geldiğini dünyadaki büyük ekonomik krizlerden anlıyoruz. İnsanlık şimdi yeni bir yol arayışında. Aslında Batılılar, bu iki sistemden daha mükemmel çözümler üretebilmiş İslam’ı kendilerine düşman bilmişler. Eh, doğrusu biz de yabancıların bu saplantılarını değiştirmek için tek gayret sarfetmemişiz. Hatta nice yangınlar sarmış çevremizi. Yüzyıllarca görmezden gelmişiz. Şu emir Hammurabi Kanunları’ndan; “Eğer bir kişi yanan bir evin önünden geçer, yardım çağrısına cevap vermez, o evin önünden geçip giderse, yardım isteyen de ölürse… Yardım etmeyen tıpkı onun gibi ateşe atılacaktır.” Bu kanun mecazi anlamda tahakkuk etmiş gibi… Dünyanın her yerinde yaşanan nice zulüm yangınlarını yok saymanın acısına, bugün misliyle katlanmak zorundayız.
* * * * *
ABD kanalı CNN’i izliyorum. Sık gösterdikleri kısa metrajlı film var. Kara elbiseler giymiş, yüzleri kara peçeli adamlar Müslüman olarak lanse ediliyor. Onlar koca palalarla elleri arkalarından bağlı masum sivillerin başını keserlerken, tekbir seslerini fonda kullanıyorlar. Ardından tertemiz kiliselerde, temiz giyimli, eğitimli papazlara soruluyor. “Müslümanların bize karşı olan bu anlamsız kinleri neden?” Adam artık İslam ve terörizm hakkında konuşuyor da, konuşuyor. Sizler hiç Yahudilik ve terörizm veya Hristiyanlık ve terörizm deyimlerinin kullanıldığını duydunuz mu? Yeryüzünde yüz binlerce beşerin katledilişine şahit olmanın çağdaş sancısı bir yana, nice insan ruhlarının paramparça edilişinin acısını can evinizde hissettiğiniz bir anda, bir de üstüne böylesi bir iftiraya maruz kalmak sabredilmesi zor bir hal.

Bizim Önderimiz Efendimiz Aleyhisselam, Hz İsa’nın da, Hz Musa’nın da varlığını tasdikleyen bir peygamberdi. Allah Elçilerinin İslam’la manevi akrabalığını asla kabul etmeyen Hristiyanlar ve Yahudiler Müslümanlara en ağır işkenceleri, ölümleri reva gördüler. Halbuki uluslar arası ilişkilerde bile yol gösteren sayısız Hakk emri var; “Allah zalimleri sevmez.
Ey Muhammed! Mü’minlere de ki; Dünyada kazandıkları hayır ve şer amellerin cezası Allah tarafından verilinceye kadar –insanlara- af ile muamele etsinler. İyilik işleyen, onu kendi nefsine işler. Fenalık eden de kendi nefsine fenalık eder. Hepiniz Allah’tansınız. Ve sonra hepiniz O’na rücu edeceksiniz.
Onlar kendi din adamlarına soruyorlar. “Müslümanların bize karşı olan kinlerinin sebebi ne?” Biz de soruyoruz. “Yaratan’ın tüm güzel hükümlerine karşı, bu ikiyüzlü imansızlığınızın sebebi ne? Dünyalık hırs ve tecavüzlerinizin sonu gelmeyecek mi?”  

* * * * *
Bu firavunlar bizleri ya çok geri zekalı sanıyorlar. Ya da kendileri gerçekten ebleh. Kesinlikle yok etmeye çalıştıkları bir ümmetin, yeniden dirilme ihtimalini bile hafife alıyorlar ki, aynı kurguladıkları kötü senaryoyu defaatle Müslüman coğrafyalarında sahneye koymaktan çekinmiyorlar.

Önce özlerinden kopardıkları, inançlarından uzaklaştırdıkları, imanlarını saptırarak bulandırdıkları halkları, belirli amaçlar doğrultusunda kullanma kastıyla ekonomik bakımdan onların zayıf kalmalarını sağlıyorlar. Daha sonra aç ve sefil bıraktıkları Müslümanlardan devşirme teröristler ortaya çıkarıyorlar.

Bu sebeble DAEŞ hiçbir zaman onların ebelik yaptığı son örgüt olmayacak.

Türkiye’m İslam dünyasında emsalsiz bir inci. Fakat bugüne dek sürdürdüğümüz sorumsuz, umursamaz hayatlar adımlarımızı geriletti. Bizi başka dinden insanlara köle etti. Çevremizde oynanan oyunların şifresini iyi çözemiyorduk. Şu an altmış üç devletin katılımıyla yapılan Musul Harekatı aslında tamamen bir oyundan ibarettir. Hatta 15 Temmuz’da memleketimizde cesaret yeltendikleri işgal girişiminin bir devamıdır.

Bu harekata sadece Türkiye’nin katılmasına izin vermeyen ABD, adeta dünyanın gözü önünde tiyatro oynuyor. 2014 Haziran’ında 60 000 küsur Irak askeri, sayıları bine bile ulaşmayan DAEŞ Musul’a girdiğinde tek kurşun atmadan, silahlarını, elbiselerini dahi meydanda bırakarak toz olmuşlardı. Üst aklın emriyle… Ülkelerini korumaktan aciz zavallıların topraklarına bu kanlı örgütün üyelerini yerleştirmek, Amerika’nın bugün ki işgaline zemin hazırlamaktı. Kimyasal silah var iddiasıyla Irak topraklarını kana bulayanların, ileride yapacakları işgaller için yeni uyduruk bahaneleri aylardır bu. DAEŞ’le savaşmak. Teröristlerle gerçekten savaşan ülkemin bu coğrafya ile tarihi bağlarını koparmak için şimdi DAEŞ bahanesiyle Musul’a girmek, artık resmen yerleşmek istiyorlar.

Tek çare. Bu oyunlarını bozmamız lazım. Musul’da, tüm Ortadoğu’da yakılan yangınları görmezden gelemeyiz. Bir Kızılderili atasözü; “Yükün dürüstlük ise, gücün düşer belki. Ama başın düşmez.” der. Yüzyıllardır hakkaniyete, adalete hizmet eden tüm davranışlarımızı formüle ettiğimizde, başkalarının ne kadar zalim, kendi suçlu yüreklerimizin ne kadar masum olduğunu görebiliyoruz. Devrin koyu karanlığının, bizim kanla ve çıkarcılıkla kirlenmemiş inancımızın aydınlığına ihtiyacı var.
Perihan Akçay
 

 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.