" Hayatın kısalığından en çok yakınanlar, zamanlarını en kötüye kullananlardır. "
                                                                 La bruyere

Dün, bir dostumun yakınından benim için bir şey yapmasını rica ettim. O da, sağolsun yaptı. Akşam üzeri teşekkür için yanına gittim. Kahvemizi içerken, "Sağol, kıymetli zamanını benim için kullandın" dedim.

O da çok şaşırmış bir şekilde "Önemli değil, bu kadar abartmayın, altı üstü bir-iki saat sizin için bir işi hallettim" dedi.

Yüzüne baktım, hala bana şaşkın bakıyor ve abarttığımı düşünüyordu. O benim neden bahsettiğimi anlamamıştı... Ben zamandan bahsediyordum. Onun, kendi zamanını bana hediye edişinden.
İnsan gerçekten zamanının kıymetini bilmiyor. Hele hele yirmili yaşlarda bizler de bilememiştik. İnsan yıllar geçtikçe, yaşlandıkça, aslında zamanını kaybetmeye başlayınca, zamanın ne kadar değerli olduğunu anlıyor. Elbette ne kadar zamanımız olduğunu bilemeyiz. Ancak normal koşullarda insan ömrü yetmiş-seksen bazen de doksan yıl olabiliyor. Hadi taş çatlasın yüz-yüz on... Ötesi yok, doğuyor ve ölüyoruz.

Kırklı yaşlarda sirenler çalmaya başlıyor. Ellili ve altmışlı yaşlarda hiç susmuyor. İnsan bir bahar gördüğünde bile şükrediyor, bu sene de baharın büyüleyici anlarını gördüğüne. Artık hiç zamanını boşa harcamak istemiyor. Tercihlerini de elinden geldiğince istekleri yönünde kullanıyor.
Ama, gençlikte öylemi? Önümde kocaman bir ömür var diyorsun ve zamanını önüne gelen herkese hediye ediyorsun. Eskiden hafta sonu gezileri için o hafta hiç geçmek bilmezdi. Zaman yavaş akardı sanki.

Oysa şimdi, pazartesi ve cuma arasındaki günler yok gibi. Sanki zaman eskiden yavaştı da, şimdi hızlı akıyor gibi...

Hangisi güzel? Zamanın değerinin farkında olmadan yaşamak mı? Yoksa zamanın kıymetini bilerek, tadını çıkarmaya çalışarak yaşamak mı?

O halde neden belli bir yaşa gelince, insanlar bu kıymetli zamanını geçmişte göründüğü gibi olmak için harcıyor? Yani, genç görünmek için hangisi doğru?

Bence olgun olup, fit ve dinamik görünmek olabilir. Burada da insani zaaflarımız devreye giriyor. Tabii bir de hayat şartları var. Bazen de insan ne gençliğini, ne de olgunluk yaşlarını yaşayabiliyor...

Sonuçta hepimiz bir yol çizmiş, koşup duruyoruz. Koştuğumuz bu yolda hedef var, sevgi var, hırs var, öfke var, zaaf var, çabalamak var, başarı ve hüsran var, ve bir de hayallerin var...
Yaşamak zor zanaat. Eeee insan olmak zor...
Demem o ki;

*
Zamanın kıymetini kaybetmeden bil

*
Kendini tanımak için zaman ayır, ayır ki hedefsiz koşma

*
Zamanını sevdiklerine, kıymetini bileceklere hediye et

*
Zamanını bol keseden harcama

*
Öfke cimrisi, hoşgörü, empati zengini ol. Ol ki, olayları kabullenip, zamanı daha  güzel yönet

*
Zamanına sahip çık, onu asla başı boş bırakma

*
Gözyaşını, neşeni de doğru zamana hediye et

*
Zamana karşı yarışma, onunla hep yan yana ilerle

*
Zamanını kullanırken şunu asla unutma, bir saniye öncesine dönemezsin

*
Stresini de, hevesini de zamana teslim et, o her zaman halleder, o na güven

"Şunu unutma! Zaman senin zamanın. Ne bir eksik, ne bir fazla, onu hakkı olana ver. "


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.