Son Dakika Haberler
2014-09-04 01:35:58

Zavallı Aşağılık Mahlûk

Yılmaz Yunak

04 Eylül 2014, 01:35

                      




    Bu tipleri gördüğümde aklıma hep “Sahip!Sahip!” diye yılışan şu zavallı sömürge zibidileri gelir. Sömürgeciyi sahip gibi görmekle kalmaz, ona gerçekten de böyle hitap eder; çünkü o sömürgeci onun zihin dünyasında ondan üstündür ve bu zibidi böyle bir güce yalakalık yapmakla gizli gizli kıvanç duymaktadır.

    Bizim aşağılık zibidilerimizin de bunlardan farkı yoktur!

    Seri katil dünyanın efendisidir, dünyanın en üstün milletidir, dünyanın en şerefli devletidir; bu nedenle seri katilin diline duyulan bu marazi hayranlık, onu sahip gibi gören zihinlerdeki aşağılık kompleksiyle bütünleşerek yine marazi bir aidiyet yarattığı için çekicidir.

    Bu aşağılık zibidi, elektronik iletisinin sonundaki “tr”yi “tiar” diye seslendirirken adeta huşû içindedir; çünkü bilinçaltında kurguladığı ilahına ibadet etmektedir o anda.

    Bu zibidi kalleş bir mahlûktur aynı zamanda; çünkü tarihin en eski dillerinden olan güzel Türkçemize bilerek ve isteyerek ihanet etmektedir. Haindir bu alçak; çünkü sakil aidiyetinden gurur duyduğu Batı medeniyeti ve bu sözde medeniyetin baş ilahı olan seri katilin dili, onun mahvolmuş zavallı bilincinde “medeni” olmanın olmazsa olmazıdır!

    Bu iğrenç mahlûk genellikle işbirlikçiler arasından çıkar gibi görünse de gerçek pek de böyle değildir; çünkü aşağılık mahlûk olma şerefi(!) sadece bu amerikancı kopuklara bırakılacak bir şeref(!) değildir. Artık ihanet derecesine ulaşmış bulunan bu cahillik ve özentilik öylesine ileri boyutlara ulaşmıştır ki, bu çirkefe bulaşma dürtüsünden mahalle arasındaki namuslu esnaf dahi kurtulamamaktadır.

    Sokaklar ve caddeler amerikanca isimlerden geçilmez olmuştur!

    Özellikle televizyonların kahrolası ihaneti nedeniyle çocuklarımız, “vavuvv!” veya “yes be!” diye sevinmektedirler artık!

    Televizyon programlarında cümlelerin arasına amerikanca sözcükler sokuşturularak ne kadar “medeni” olunduğu gözler önüne serilmektedir. Futbol dilindeki, “durmak”tan türetilen “duraklama” gibi müthiş bir sözcük, bu zibidinin sanal aidiyet dünyasında “kayıp zaman”dır; çünkü seri katil, oyun içindeki bu duraklamaya “lost time” (kayıp zaman) demektedir.

    Dilimiz sadece bu kahpe sözcüklerle kirletilmemekte, özellikle amerikancadan aktarılan özne-yüklem uyuşmazlığı ve benzeri garipliklerle de mahvedilmektedir. Ve meselenin acı veren yönü, bu aşağılık eylemin cahillik veya züppelikten kaynaklanmadığı, kelimenin tam anlamıyla bir ihanetin ürünü olduğudur. İhanet gereklidir; çünkü “ilah” böyle konuşmaktadır.

    Tam da bu nedenle, “saçlarımız kırılmaktadırlar”, “tırnaklarımız çabuk uzamaktadırlar” artık! Tam da bu nedenle, uşak ruhlu aşık, yine uşak ruhlu sevgilisine “gözlerin ne kadar güzeller” diyebilmektedir artık! (Her çoğul özneye aynen seri katil gibi çoğul yüklem.)

    (Hiç unutmuyorum; çok tanınan bir yazarın yine çok tanınan bir kitabını  on dördüncü sayfasında karşımdaki duvara hırsla fırlatıp atmıştım; çünkü tam da o sayfada bu uşak ruhlu yazar(!)ın ifadesiyle “kızın bacakları çok güzeller”di!)

    Çünkü seri katil ilah böyle konuşmaktadır!

    “Nasıl hissediyorsun?” diyen muhatabına, “Teşekkür ederim, iyi hissediyorum.” diyebilen zavallılar ortalığı öylesine kaplamıştır ki, bunları duyan kendi halinde halkımız da artık birbirine böyle soru sorabilmektedir.

    Oysa, “Nasıl hissediyorsun?” diyen öküze verilebilecek en güzel cevap; “Ulan öküz! Neyi nasıl hissediyorum; havayı mı, kokuyu mu, soğuğu mu, sıcağı mı, kendimi mi, neden açık konuşmuyorsun?!.” olmalıdır. Bu öküz böyle sormaktadır, çünkü neden yine aynıdır; bu sözün amerikancasında “kendini” sözcüğü bulunmamakta, bunu Türkçemize tercüme eden “esas öküz” de bu cümleye bunu eklemeyi ilahına ihanet addetmektedir.

    Geçen gün bir televizyon programında emperyalizmin ancak hainler vasıtasıyla hüküm sürebileceğini söylemiştim; aynı şey dilimiz için de geçerli: Kültür emperyalizmine gönüllü uşaklık eden hainler olmasa, bu kahrolası amerikanca ve diğer yedek ilahların dilleri, anadilimiz üzerinde bu denli büyük tahribat yapamazdı!

    Dünya dilleri içinde belki de en anlamlı kelime olan “cankurtaran”ı “ambulance” yapan zihniyete, hainliğe, gönüllü köleliğe, öküz oğlu öküzlüğe binlerce kere lanet olsun!

    (Türkçe’de henüz karşılığı bulunmayan birtakım kelimeler ve şu kahrolası teknolojinin zorunlu kıldığı birtakım hususlar, bu çalışmadaki eleştirilerimin kapsamı dışındadır; inşallah bir gün bu sorunlar da çözülecektir. Nitekim, bir zamanlar “kompütür”, “kompüter”, “compütör” gibi dilimize yabancı gelen ve nasıl okuyacağımıza bir türlü karar veremediğimiz amerikanca sözcükler meselesi, “bilgisayar” gibi dahiyane bir kelime üretmekle çözülmüştür Allah’a şükürler olsun.)

    Bugün 26 Eylül, bugün Dil Bayramı…

    Cumhuriyetimizin ve Türk Dil Kurumu’nun kurucusu olan Mustafa Kemal’in isteği doğrultusunda 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan Birinci Türk Dili Kurultayı’nın yıldönümü bugün.

    Türk dilinin içinde bulunduğu bu durumdan rahatsızlık duyanlar, Devletin, resmi kurumların, dil dernekleri ve benzerlerinin bir şeyler yapmasını istiyorlar.

    Bu kurum ve kuruluşlar bir şeyler yapmalıdır, buna katılıyorum; ama yetmez!

    Esas görev, bu ihanete tavır koyması gereken Vatansever Türk halkına düşmektedir.

    Çekinmemeliyiz, gereksiz yere kibar olmaya çalışmamalıyız, muhatabımızı kıracağız endişesiyle sessiz kalmamalıyız.

    Dilimizin ırzına geçiliyor; birilerinin bu hain öküze dersini vermesi gerekiyor!

    Bu görev hapimizin…

    Bu zavallı aşağılık mahluk, bu zavallı öküz, öküzlük yaptığında hak ettiği muameleyi göreceğini bilmeli!

    Ve suratına Osmanlı tokadını patlattıktan sonra, öküze onun anlayacağı dilde sormalıyız:

    Nasıl hissediyorsun?!.

   

   

   


Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.